‘Kuyu tipi cezaevleri’ kim için hazırlanıyor?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
‘Silivri soğuktur’, bir deyime dönüştü. Söylendiği anda neyin kastedildiğini hemen herkes anlıyor. İktidarın hoşuna gitmeyecek bir sözle bile kendinizi aniden Silivri Cezaevi’nde bulabiliyorsunuz çünkü. Birkaç yıl önce sosyal medyada cereyan eden bir diyalog, durumu gayet güzel özetlemişti. Silivri’ye en hızlı nasıl gidebileceğini soran bir kişiye gelen yanıtlardan birisi şuydu: “Sabah karşı Cumhurbaşkanı’nı eleştiren bir tweet at. İki saate oradasın.”
Mesele böylesine normalleşti.
Oysa Silivri, muhalif olanı cezalandırmayı bırakın, varlığını hedef alan büyük bir ‘siyasi kırım’ politikasının ürünüydü. Hani derler ya, ‘cezaevi bir ülkenin aynasıdır’ diye. Silivri de dünün aynasıydı. Ondan bin beteri geliyor şimdi. Artık ‘kuyu tipi cezaevleri’ bekliyor. Yarının neleri getirdiğini de onlar bağıra çağıra anlatıyor.
Peki ne kadar duyuyoruz?
Silivri’nin resmi statüsü, ‘yüksek güvenlikli’ infaz kurumu. Yani bir zamanlar insanların bedenlerini ortaya koyup ‘ölüm orucuna’ yattıkları ‘F tipi’ cezaevlerinin en büyüğü. Neden ve kime karşı ‘yüksek güvenlik’ alma ihtiyacı doğmuştu?
Hiç uzatmayalım, mantığına bakalım yeter…
1980 darbesinin başaramadığını tamamlamak; toplumu tümüyle teslim almak için onun en direngen, en inatçı, en dayanıklı kesimlerini ezmek hedeflenmişti. 12 Eylül’ün idamları, işkenceleri, sürgünleri, tıka basa doldurulan cezaevleri bile o ‘deli gömleğini’ topluma giydirmeye yetmiyordu. Bütün bir 90’lar, esasında bu iki anlayışın hemen her cephede karşı karşıya geldiği yıllardı. Suikastlarla, Madımak gibi aleni linçlerle ilerleyen ‘politik kırım’, muhalif olanın varlığını ortadan kaldırmaya dönük ‘F tipi’ cezaeviyle zirveye taşınıyordu.
Memleketin ‘terör’ sorunu dönüp dolaşıp ‘koğuş sistemi cezaevine’ kitlenmişti. Devletin elini kolunu bağlayıp hapse tıktığı insanlar dört duvar arasındaki ranzalarından ülkeye yön veriyorlardı sanki!
Acı olan şey, bu yaklaşımın sosyal demokratlar da dahil sonradan Silivri’nin soğuğunu tadacak pek çok siyasetçi, gazeteci, asker, bürokrat vs. tarafından da desteklenmesiydi. Devrimci mahkumların yakılarak katledildiği bir operasyonu, “Sahte Oruç, Kanlı İftar” manşetiyle kutlayacak denli aklını yitirmiş bir medya düzeni ve imha harekatının 70’lerin ‘halkçı Ecevit’i eliyle hayata geçirilmesi, başlı başına memleketin en büyük trajedisiydi. 2000’li yıllara adım atarken ortamın ‘ayrık otlarından’ nasıl temizlendiği, AKP diktasına çıkan yolun nasıl inşa edildiğini tartışırken ‘F tipini’ ıskalayan herkesin yolu maalesef Silivri’ye çıkıyor.

Coşkuyla inşa edilen ‘F tipi’ cezaevleri ‘terör ve organize suç’ gibi ağır cezalıklara ayrılmıştı sözde. Gerçekte ise Susurluk çeteleri kapısına uğramadı. Çete liderliğinden tutuklananlara otel konforu sunuldu. Bugün ise çeteler bırakın cezaevini, mahkeme salonunu görmüyor!
İşte ‘F tipi’ böylesine bir değişimin merkezindeydi ve o değişimin sonucu Silivri’de somutladı. Lakin kötü haber şu: Silivri bile eskide kaldı. Yerini daha korkunç bir sistem alıyor. Tam da rejimin sınırlarını zorlayanlara herkese yönelik yeni bir ‘politik kırım’ harekatı başlamışken…
Hali hazırda cezasını oralarda çekenler tarafından ‘kuyu tipi’ olarak adlandırılan ‘Y tipi’nden 22, ‘S tipi’nden 7 tane inşa bulunuyor. 2021’den beri bir kısmı kullanılmaya başlandı. Yeni ‘F tipi’ sayısı ise 22.

(Mahkumların insan hakları kurumlarına gönderdiği çizimler.)
‘S’ ve Y’ye niye ‘kuyu tipi’ diyorlar?
Bazı özelliklerini sayalım:
* Büyük kısmı tek kişilik hücrelerden oluyor. Çok az sayıda üç kişilik hücre var.
* Mimari yapısı da uygulamalar da ‘tam izolasyonu’ sağlamaya dönük.
* İçeriden alınan bilgiye göre, mahpuslar neredeyse günün en az 22,5 saatini hücrede geçiriyor.
* Her blokta beş koridor ayrı ayrı inşa ediliyor. Hücrelere ‘modül’ adı veriliyor. Hücre kapıları uzaktan açılıp kapatılıyor.
* Modüller banyo-tuvalet-mutfak tezgahıyla beraber 6 adım uzunluğunda 5 adım genişliğinde. ‘Güneşlik’ denilen ve yüksek bir apartmanın boşluğunu andıran bir alan havalandırma yeri. Üzeri eleğe benzer çelik ağlarla kapatılmış. Adeta bir kafesi andırıyor. Tüm modüllerin tek penceresi buraya bakıyor.
* Mahkumların her hareketi 24 saat izleniyor. Her yerde kamera sistemi bulunuyor. Görevliler iletişimi uzaktan ses sitemi ile sağlanıyor.

Bunlar kısıtlı resmi açıklamalardan ve orada bulunan mahkumların anlatımlarından elde edilen bilgiler. Türk Tabipler Birliği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği’ne cezaevlerinden ulaşan bilgiler manzaranın çok daha vahim olduğunu gösteriyor. Nitekim mahkumların yazdığı mektuplardaki şu bilgiler, ‘kuyu tipinin’ ne olduğunu özetliyor:
“Hücrelerin havalandırmaları yok ve ağır müebbet hükümlüsü olmayan tutsaklara bile ağır müebbet koşulları uygulanıyor. Anlayacağınız, bu hapishaneler yavaş yavaş öldürmek için yapılmış.”
“Teksiniz. Gardiyanlar artık tek başınasınız diyorlar. Öyle bir ruh haline sokup sizi zayıflatmak, direncinizi kırmak istiyorlar. Belli saatlerde çıkabildiğiniz, kuyudaymışsınız hissi uyandıran bir havalandırma var sadece.”
“Düşünün, en alt katta zorlayarak bakarsanız belli bir çizgi halinde gökyüzü görünüyor. Teller zaten görmenizi iyice olanaksızlaştırıyor. Yani burada bize adeta ‘kafes hayvanı’ muamelesi yapılıyor.”
***
Muhalefetin seçilmiş siyasetçileri türlü bahanelerle cezaevlerine atılıyor. Onlara sahip çıkanlar da öyle. Türkiye yine bir eşikte yani. Tıpkı 80 ve 90’da olduğu gibi. Ve o eşikte yeni tip cezaevleri duruyor. Orada şu anda, belki de düşüncesi size çok uzak görünen tutsaklar yatıyor. Ama sanmayın ki, hücreler sadece onlara ayrıldı. Tıpkı bir zamanlar Silivri’de olduğu gibi. Yapılan onca cezaevine kimi dolduracaklar sanıyorsunuz?


