MEB eğitim fakültelerine hangi kazığı attı?
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
“Milli Eğitim Akademisi nedeniyle vakıf üniversitelerindeki bazı öğretmenlik programları boş kaldı. Vakıf üniversiteleri Eğitim Fakülteleri’nde çalışan öğretim elemanlarını işten çıkarmaya başladılar.”
Prof. Dr. Hasan Şimşek ile eğitimimizin son durumunu konuştuk.
Eylül’de okullar açıldı. Okullar nasıl açıldı? Durum ne?
Okullar her yıl üç aşağı beş yukarı Eylül’ün başında ya da ortalarında açılır. Son yıllarda okulların açılması hem öğrenciler hem velileri açısından epeyce sorunlu oldu. Öncelikle devlet okulları pek çok fazla ve pek çok eksikle açıldı . Fazla olan neydi? Velilerden zorunlu bağış altında eğitime katkı payı alındı. Artık buna “eğitime katkı payı” demek lazım, çünkü bu durum artık gelenekselleşti. Eskiden ödenen katkı payları yani bağışlar makul miktarlarda olurdu, artık 20.000-50.000 aralığında katkı paylarından söz ediyoruz. Bunun nedeni ne? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti bütçeden eğitime yaptığı miktarı bırakın artırmayı artık azaltmaya çalışıyor. Eğitimi bütçenin üstündeki bir “yük” olmaktan çıkarmak istiyor.
Bakan Yardımcısı Ömer Faruk Yelkenci farkına varmadan baklayı ağzından çıkarıyor:
“Geçen yıl 167 bin öğrenciye eğitim öğretim desteği verildiğini bu yıl da sayının 227 bin 140´a yükseldiğini söyleyen Yelkenci, "Teşvik kullanan öğrencilerin, geçen yıl 100 bininin, bu yıl ise 148 bininin ilk defa özel okula gitti. Dolayısıyla toplamda 248 bin öğrenci ilk defa özel okula gitmiş oldu" şeklinde konuştu. Teşvik sayesinde 4,5 yıl sonra bakanlığın devlet okullarındaki derslik ve öğretmen ihtiyacının azalmasını sağlayacağını belirten Yelkenci, buradaki kaynağın da eğitimde niteliğin artırılması için kullanılabileceğinin altını çizdi…. Yelkenci, bu teşvikle devletin yükünü özel sektörle paylaştığına işaret ederek, dünyada da özel okulların benzer işlev gördüğünü kaydetti” (https://www.meb.gov.tr/ozel-okullasma-oraninda-yuzde-41-artis/haber/9778/tr)
Devlet eğitime yaptığı katkıyı azaltmaya çalışıyor ama Türkiye OECD ülkeleri arasında velilerin eğitime en fazla katkı yaptıkları ülke durumunda. Eğitime devletin yaptığı katkının üstüne Türk velileri 2011 rakamlarıyla “milli gelirin” 1.6’sı kadarını çocuklarının eğitimine harcıyor. Bu miktar yine 2011 rakamlarıyla yaklaşık olarak 11 milyar dolara denk gelmektedir. Hükümetin son yıllarda başta temizlik hizmetleri olmak üzere eğitime ayrılan kaynakları kısma kararı ile bu rakamın daha yukarı çekildiğini tahmin etmek zor değildir. Türkiye’nin GSMH’sı artık 1 trilyon dolar civarındadır. 1 trilyon doların %1.6’sı 16.2 milyar dolar yapar. Türk velisi Japonya, Avustralya ve Kanada velileri kadar eğitime kendi ceplerinden katkı yapmaktadırlar. Bu üç ülkenin kişi başı milli geliri 40.000-60.000 dolar arasındadır. Kişi başı milli geliri 10.000 dolar olan Türk velilerinin eğitime yaptıkları katkı dudak uçuklatacak düzeydedir.
Şunu da ilave edelim. Türk velilerinin çocuklarının eğitimine yaptıkları katkının başında okul öncesi eğitime taptıkları ödeme gelmektedir. Milli Eğitimin merkezi yönetim bütçesindeki payı 1.5 trilyon lira civarındadır. Ancak bu miktarın %80’i maaş ödemelerine gittiği dikkate alınırsa yatrım için ayrılan kaynak son derece yetersizdir. Bu nedenle okul öncesi kurumlar açısından yeni sınıf açamayan MEB’in yerine özel sektör devreye girmektedir. MEB’in ve hükümetin uzun vadeli planları satış aralarında yakalanıyor. Bakan Yardımcısı Ömer Faruk Yelkenci özel okullaşmada %41.71 oranında artış olduğunu belirterek ekliyor: “Bu da özel okulculuk tarihinde bir rekor. Okul sayısında da artış oranı yüzde 42, 69 oldu.”
Milli Eğitim Bakanı “çocuğunu özel okula göndermişsin, fiyattan şikayet ediyorsun. Bize ne!” mealinde bir şeyler söyledi. Özel okulların açılmasına MEB izin veriyor. Onları denetlemek için zaman zaman müfettiş görevlendiriyor. Özel okullar da aynı devlet okulları gibi MEB’in kontrolü altında. Denetimin altındaki kurumlar eğer vatandaşı soymak için fahiş artışlar yapıyorsa engelleme ama en azından bir şeyler söyle. Kapitalist piyasa ekonomilerinden özel sektör başıboş değildir. Çeşitli yasal düzenlemeler yoluyla işe devlet müdahil olur. İşler vahşi kapitalizme doğru gidiyorsa devletin müdahalesi şarttır. Bunlar kapitalizmi patronların lobilerinden mi öğreniyor? MEB’in konu hakkında sorumluluğu vardır, fahiş artış yapanları velilerin üzerine salamaz. O okulun sahibi Sayın Cumhurbaşkanına bir söz söylediğinde MEB ve yargı ne yapıyorsa fahiş artışlar yaptıklarında da benzer şeyleri yapmalıdırlar.
Son olarak, MEB’in Eğitim Fakülteleri’ne attığı kazığı gündeme getireyim. Milli Eğitim Akademisi nedeniyle vakıf üniversitelerindeki bazı öğretmenlik programları boş kaldı. Vakıf üniversiteleri Eğitim Fakülteleri’nde çalışan öğretim elemanlarını işten çıkarmaya başladılar. 4 yıl eğitim fakültesi 1.5-2 sene Milli Eğitim Akademisi. Öğretmenlik fiili olarak 5.6-6 yıl eğitim görülmesi gereken bir alan oldu. Eğitim Fakültelerine giden çocuklar Tıp Fakültelerine giden çocuklardan daha fazla okuyacaklar. BU koşullar altında Sayın Bakan acaba kendi çocuğunu Eğitim Fakültesi’ne gönderir mi? Dahası, eğitim yöneticileri için yüksek lisans derecesine denk gelen sertifika programlarını da Milli Eğitim Akademisi verecek. Eğitim Fakülteleri altındaki eğitim yönetimi yüksek lisans programları da sıfır çekecek. Dahası, üniversiteler altında öğretmenlik ve yüksek lisans programları mevcutken kendi hizmet-içi programlarını bile eli yüzü düzgün yürütemeyen MEB öğretmenleri nasıl yetiştirecek, eğitim yöneticilerini nasıl yeterli hale getirecek. Bu ulusal kaynakların israfıdır. İdari görev yapan bir bakanlık kendisine derece yetkisi veren bir kurum olmuştur. YÖK uyuyor mu? O zaman avukat, hakim ve savcıları da Adalet Bakanlığı eğitsin!
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


