Milli Eğitim Akademisi yeni bir proje mi?
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
“Akademi projesi ile öğretmen yetiştirmede karanlık bir döneme girilmesinden, bunun sonucunda da eğitimde daha derin sorunlarla yüz yüze gelebileceğimizden büyük kaygı duyuyorum.”
Prof. Dr. İsa Eşme tüm yönleri ile Milli Eğitim Akademisini konuştuk.
Hocam, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yürürlüğe giren Öğretmenlik Mesleği Kanunu ile Milli Eğitim Akademisi kuruldu. Bu düzenleme için ne düşünüyorsunuz?
Milli Eğitim Akademisinin kurulması, öğretmen yetiştirme açısından radikal bir düzenleme. Türkiye’de siyasi ve ekonomik açıdan yaşanan yoğun gündem nedeniyle, bu konu gerek kamuoyunda gerekse eğitim camiasında yeterince tartışılmadı.
Milli Eğitim Bakanlığı, öğretmen yetiştirmede böyle bir düzenlemeye neden gitti? Amaç acaba nitelikli öğretmen yetiştirmek mi, yoksa başka hedefler mi var? Bakanlığın bu yeni girişimini anlayabilmek için son 10-15 yılda eğitim alanında yapılan düzenlemelerin bütününe bakmak gerekir. İşte o düzenlemeler:
2012’de gerçekleştirilen (4+4+4) düzenlemesi ve bu düzenlemeyle, 1998’de 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi nedeniyle kapatılan imam hatip ortaokullarının yeniden açılması,
İmam hatip okullarının sayı ve kapasitelerinin ölçüsüzce arttırılması,
İlk ve ortaöğretim programlarda, din derslerinin1 saatten, 2 saati zorunlu, 2 saati zorunlu-seçmeli olmak üzere 4 saate çıkarılması,
KPSS’ye girenlere 2021 yılında mülakat uygulaması getirilerek öğretmen atamalarında başarı yerine “bizden mi, değil mi” tespitinin dikkate alınması,
2023’te başlatılan ÇEDES projesi ile dini oluşumlara eğitimde rol verilmesi,
Temel eğitim ve ortaöğretim müfredat programlarının, Haziran 2024’te getirilen “Türkiye Maarif Modeli” adı altında tümüyle değiştirilmesi.
Milli Eğitim Akademisi, bence nitelikli öğretmen yetiştirme hedefinden çok, siyasi iktidarın bu adımlarının yeni ve önemli bir halkasını oluşturuyor.
Akademide kimler eğitim görecek, nasıl bir eğitim uygulanacak?
Yasa hükümleri ve çıkarılan yönetmeliğe göre her yıl merkezi sınavla, 500 binin üzerindeki öğretmen adayı arasından 10-15 bin kadar öğrenci seçilecek. Sınavı kazananlara 1,5-2 yıllık sürede öğretmenlik meslek bilgisi dersleri verilecek ayrıca okullarda öğretmenlik uygulaması yaptırılacak. Diyeceksiniz ki Eğitim Fakültelerinde bu dersler zaten verilmiyor mu? Elbette veriliyor, uygulamanın ilk büyük zayıf halkası da bu zaten. Bu durum, Eğitim Fakültelerinden dört yıllık eğitim sonunda alınan diplomaların yok sayılması anlamı taşıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı bu yükün altından kalkabilecek mi, kadroları var mı, okulları ve fiziki altyapıları var mı?
Şahin Bey, siz eğitimdeki gelişmeleri yakından izleyen bir araştırmacı yazarsınız. Bildiğiniz gibi, Gerek PISA ve TIMSS gibi uluslararası göstergeler gerekse YKS ve LGS gibi ulusal göstergeler, temel eğitim ve ortaöğretimde eğitimin nitelikte dibe vurduğunu açıkça gösteriyor. Bu sonuçtan birinci derecede sorumlu olan Milli Eğitim Bakanlığı değil mi? 20 milyon civarında öğrencisi, 1 milyonun üzerinde öğretmeni olan MEB mevcut yükünü taşıyamazken, 43 yıldır üniversite bünyesinde yapılan öğretmen yetiştirme işini nasıl yürütecek? Hangi kadroyla, hangi okullarla?
2024-2025 öğretim yılında Akademinin İstanbul, Ankara, Erzurum, Mersin, Rize, Aksaray ve Tokat illerinde faaliyete başlayacağı açıklandı. Bildiğim kadarıyla, üniversitelerde görevli öğretim üyelerinden çoğu yarı zamanlı olan kadrolar oluşturuluyor. Bir şeffaflık olmadığı için kimlerin hangi kriterlere göre seçildiği, eğitimin hangi ortamlarda yapılacağı konularında bilgimiz yok. Siyasi iradenin bugüne kadarki uygulamaları akademik ve idari kadronun oluşturulmasında liyakat yerine siyasi tercihlerin öne çıkacağını gösteriyor.
Hocam Akademi düzenlemesinden kaygılarınız var mı, bu kaygılarınız nereden kaynaklanıyor?
Ben getirilen düzenlemeden iki açıdan kaygı duyuyorum. Birincisi öğretmen yetiştirme sistemine vereceği zarar. Bildiğiniz gibi Cumhuriyetin başından beri öğretmen yetiştiren tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeydi. Bakanlık ilk 50 yılda bunu başarıyla yürüttü. Bizim kuşak iyi bilir, 1970’li yıllarda yaşanan siyasi kaos, öğrenciler arasındaki kutuplaşma en büyük hasarı bu okullara verdi. Öğretmen kadroları, yöneticiler hatta öğrenciler “sağcı mı solcu mu?” anlayışıyla seçildi. Sonuçta bu okullar, iktidara gelen partilerin militan yuvaları oldu. Tek çıkış yolu bu okulların üniversite bünyesine alınmasıydı. 1982’de bu yola gidildi. 43 yıldır öğretmen yetiştirme işi üniversite bünyesinde Eğitim Fakültelerinde yapılıyor. Bu düzenleme ile öğretmen yetiştirme dolaylı yolla yeniden Milli Eğitim Bakanlığına devredilmiş oldu. Bu durumda 4-5 yıllık öğretmen yetiştirme işi 3-4 yarıyıllık formasyon eğitimine indirgendi. Eğitim Fakülteleri akademiye öğrenci hazırlayan dershanelere dönüştürülmüş oldu. Elbette bu durum Eğitim Fakültelerinin işlevini kaybederek kapanma sürecine girmesine yol açacaktır.
II. Meşrutiyet Döneminde Kastamonu Mebusu İsmail Mahir Efendi Mecliste yaptığı bir konuşmasında “Maarif demek muallim demektir” demişti. Bu tespit bugün de geçerlidir, yarın da geçerli olacaktır. Peki, 3-4 yarıyıllık formasyon eğitimi ile nitelikli öğretmen yetiştirilebilir mi? Elbette hayır. Şüphesiz, nitelikli öğretmen olmayınca, eğitimde de nitelik olmayacaktır.
İkinci kaygım, Akademide yetiştirilecek öğretmen adaylarıyla ilgili. Akademide verilecek hazırlık eğitimi sırasında yapılacak sınavların 2021’de getirilen mülakat uygulamasında olduğu gibi “bizden mi, değil mi?” sorgulamasına dönüştürülme olasılığı bulunmaktadır. Şurası da çok önemli. Akademinin, akademik ve idari kadrolarının oluşturulmasında liyakat yerine siyasi tercihlerin öne çıkacak olması, Akademiyi, siyasi iktidarın ocakları haline getirecek, 1970’li yıllarda Eğitim Enstitülerin başına gelenler tekrar yaşanacaktır.
Yasada en dikkat çekici bir diğer husus, disiplin cezalarına ilişkin hükümler. 14 sayfadan oluşan yasa metninde Akademide verilecek eğitime 1,5 sayfa yer ayrılırken, öğrencilere uygulanacak disiplin hükümlerine 4 sayfa ayrılmış. Yasa adeta bir disiplin yönetmeliği niteliğinde. Peki, bu şaşırtıcı değil mi?
Yasada yer alan disiplin maddelerini okuduğumuza şu soru akla geliyor: Akademide verilen eğitim sırasında, ilk ve ortaöğretimdeki gibi ÇEDES benzeri bir uygulama ile karşılaşıldığında buna itiraz eden öğretmen adaylarına acaba hangi ceza verilecek? Bu adayların Akademiyi bitirerek öğretmen olmalarına izin verilecek mi? Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum. 1970’li yılları öğretmen, öğretim üyesi olarak yaşayan biri olarak Akademi projesi ile öğretmen yetiştirmede karanlık bir döneme girilmesinden, bunun sonucunda da eğitimde daha derin sorunlarla yüz yüze gelebileceğimizden büyük kaygı duyuyorum.
Akademinin kuruluşuyla Eğitim Fakültelerinin işlevini kaybedeceğini söylediniz. Peki, Eğitim Fakültelerinden bu düzenlemeye bir tepki gelmedi mi?
Maalesef gelmedi. 2025 yılı itibarıyla Türkiye’de 97 Eğitim Fakültesi var. Bunların dördünün adı “Eğitim Bilimleri Fakültesi.” Bu fakültelerde 1600 kadarı Prof. ünvanlı on bine yakın akademisyen görev yapıyor. Tamamı öğretmen adayı olan 200 bine yakın öğrenci eğitim görüyor. Ayrıca Eğitim Fakültelerinin bitip atama bekleyen bir milyona yakın öğretmen adayı var. Maalesef bu büyük kitleden en küçük bir tepki gelmedi. Yalnız onlardan mı? Bünyesinde öğretmen yetiştiren fakülteleri bulunan 97 üniversitenin rektörleri de suskun kaldı. Dahası, öğretmen yetiştirmeden birinci derecede sorumlu olan YÖK’ten tek bir açıklama gelmedi. Sanıyorum bu suskunluk eğitim tarihinde acı ve düşündürücü bir gerçek olarak yerini alacaktır. Bizim tesellimiz, başta Eğitim-İş olmak üzere 1-2 Sendikanın tepki göstermesi ve CHP’nin Yasayı Anayasa Mahkemesine taşımış olması.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


