Milli Eğitim Bakanlığı’nın politikaları eğitimcilerin gerçek ihtiyaçlarına cevap veriyor mu?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
“Eğitim Gücü Sen olarak biz, eğitim sisteminin istikrarlı, bilimsel ve uzun vadeli bir plan çerçevesinde şekillendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Eğitimde sürekli değişiklikler yerine, öğrencilerin niteliklerine uygun şekilde yönlendirilmesini sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.”
Türkiye’de kamu çalışanlarının sendikalar aracılığıyla temsili, eğitim çalışanlarının yaşadığı ekonomik ve yapısal sorunlar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın son uygulamaları ve öğretmen atamalarındaki mülakat sistemi gibi pek çok konu başlığı, eğitim dünyasının öncelikli gündemleri arasında yer alıyor.
Eğitim ve Bilim Gücü Dayanışma Sendikası Genel Başkanı Oğuz Özat ile Eğitim Gücü Sen’in duruşunu, çözüm önerilerini ve sendikal mücadelesini konuştuk.

Türkiye’de kamu sendikacılığı ve memurların temsil durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Kamu çalışanları sendikalar aracılığıyla yeteri kadar temsil ediliyor mu? Sendikaların memurların hakları ve talepleri konusunda etkili bir mücadele verdiğini düşünüyor musunuz? Bu bağlamda Eğitim Gücü Sen’in duruşu ve kuruluş amacı nedir?
Türkiye’de sendikacılık anlayışı ne yazık ki uzun yıllardır siyasetin etkisi altında şekilleniyor. Kamu çalışanlarının haklarını koruması ve geliştirmesi gereken sendikalar, siyasi görüşlere göre ayrışmış durumda. Ülkemizdeki sendikaların bir kısmı iktidara yakın dururken, diğer kısmı muhalefet ekseninde hareket ediyor. Bu durum, memurların gerçek hak mücadelesini gölgelemekte ve sendikaların asli görevlerini yerine getirmesini zorlaştırmaktadır.
Tam da bu noktada, siyasetten tamamen bağımsız, yalnızca eğitim çalışanlarının haklarını korumayı amaçlayan bir çizgi belirledik. Sendikamızın kuruluş süreci, Türkiye’deki sendikal yapıların politika eksenli hareket etmelerinden duyulan rahatsızlığın bir sonucu olarak ortaya çıktı. 20 Eylül 2021’de kuruluş dilekçemizi Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına sunduk ve 29 Ekim 2021 gibi anlamlı bir tarihte üyelik çalışmalarına başladık. Amacımız, eğitim camiasının beklentilerine yanıt verecek, hiçbir siyasi gücün etkisi altında olmayan bir sendikal mücadeleyi sürdürmekti.
Başkanlık sistemi ile birlikte sendikal ayrışmalar daha net hale gelmiş, siyasi yönelimler sendikaların duruşlarını belirler hale gelmiştir. Eğitim Gücü Sen olarak apolitik duruşu ile siyasal sendikalardan ayrılıp, her zaman eğitim çalışanlarının haklarını önceliklendiren, tarafsız ve ilkeli bir tutum içinde olduk. Bizim mücadelemiz, siyasi kaygılar taşımadan, öğretmenlerimizin ve diğer eğitim çalışanlarımızın özlük haklarını korumaya yöneliktir.
Kamu çalışanlarının sendikal mücadelede doğru bir yön belirleyebilmesi için, siyasetten bağımsız sendikalara yönelmeleri gerekmektedir. Eğitim Gücü Sen olarak biz, yalnızca eğitim çalışanlarının haklarını savunmak için buradayız. Sendikacılığın temel amacı, çalışanların refahını artırmak ve haklarını korumak olmalıdır; siyasi hesaplar bu mücadeleyi gölgelememelidir.
Türkiye’de eğitim çalışanlarının maaşları ve özlük hakları konusunda yaşanan sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Mevcut maaşları yeterli buluyor musunuz? Daha adil bir sistem için hangi düzenlemeler yapılmalı?
Türkiye’de, eğitim çalışanlarının ekonomik ve sosyal hakları ne yazık ki ciddi bir kriz içinde. Bugün göreve yeni başlayan bir öğretmen 45.000 TL gibi bir maaşla çalışıyor. Ancak açlık sınırı 25.092 TL ve yoksulluk sınırı 81.734 TL seviyesinde. Bu rakamlar, eğitim çalışanlarının yoksulluk sınırının altında kaldığını ve açlık sınırının biraz üzerinde olduğunu açıkça gösteriyor.
Özellikle büyük şehirlerde yaşamak artık eğitim çalışanları için neredeyse imkânsız hale geldi. İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerde ev kiraları 25.000-30.000 TL seviyelerine ulaşmış durumda. Bu şartlar altında eğitim çalışanları geçinmekte zorlanıyor, geleceğini planlayamıyor ve ne yazık ki ek iş yapmak zorunda kalıyor. Bugün; eğitim çalışanlarımız ek iş olarak taksicilik yapıyor, garsonluk yapıyor ve ayakta kalmaya çalışıyor. Okullarda öğle arasında sefertası ile yemek getiren eğitim çalışanlarımızın sayısı her geçen gün artıyor.
Memurlar, yıllardır bayramlarda ödenmesini talep ettikleri ikramiyeye ne yazık ki hâlâ kavuşabilmiş değil. Aynı kamu sistemi içinde işçilere bayram ikramiyesi ödenirken, aktif görevdeki memurlar bu haktan mahrum bırakılıyor. Artan hayat pahalılığı karşısında, bayram ikramiyesi memurlar için bir lütuf değil, artık kaçınılmaz bir gerekliliktir. Tüm kamu çalışanlarının ekonomik refahını gözeten adil bir düzenleme, artık ertelenemez bir ihtiyaçtır.
Günümüzün en ciddi sorunlarından biri de emeklilik. Eğitim çalışanlarımız, emekli olduklarında büyük bir gelir kaybı yaşıyor ve emekli maaşlarının düşüklüğünden ötürü yıllarca emek verdikleri mesleklerinden ayrılmak istemiyor. Uzman ve başöğretmenlik farkları emekliliğe yansıtılmadığı için öğretmenlerimiz emekli olamıyor, çünkü emeklilik sonrası maaşları geçinmeye yetmiyor. Bu nedenle emeklilik sisteminde ciddi bir düzenleme yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir.
Eğitim Gücü Sen olarak, eğitim çalışanlarının özlük ve mali haklarını savunmak için mücadele ediyor, davalar açıyoruz. Ve görüyoruz ki mevcut ekonomik koşullar ve özlük haklarındaki eksiklikler, eğitim çalışanlarının mesleklerine olan bağlılığını ve motivasyonunu ciddi şekilde zedeliyor. Eğitim çalışanlarının insanca yaşayabileceği bir maaş politikası, özlük haklarında iyileştirme ve emeklilik sisteminde kapsamlı düzenlemeler acilen hayata geçirilmelidir.
Sorunlar saymakla bitmiyor. Memurlar, eğitim çalışanları uzun süredir görevde yükselme sınavı bekliyor ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın süreç eksikliği nedeniyle sahadaki beklentiler karşılık bulamıyor. Eğitim çalışanlarının kariyer gelişimleri ve hak ettikleri pozisyonlara ulaşabilmeleri için görevde yükselme sınavları düzenli olarak yapılmalı ve liyakat esasına göre değerlendirmeler gerçekleştirilmelidir.
Türkiye’de okullarda yaşanan güvenlik ve temizlik personeli eksikliği hakkında ne düşünüyorsunuz? Eğitim çalışanları ve öğrenciler için yeterli önlemler alınıyor mu? Bu konuda sendikanızın görüşü nedir?
Türkiye’de okullarda yaşanan güvenlik ve hijyen sorunları, eğitim çalışanları ve öğrenciler için ciddi bir risk oluşturmaktadır. Okullarda yeterli sayıda güvenlik ve temizlik görevlisi bulunmaması, eğitim ortamının sağlıklı ve güvenli olmasını engelliyor. Eğitim Gücü Sen olarak biz, okullara öğrenci sayısına göre yeterli sayıda güvenlik ve temizlik görevlisi atanması gerektiğini defalarca dile getirdik.
Bugün birçok okulda temizlik personeli eksikliği nedeniyle hijyen koşulları ciddi şekilde yetersiz. Öğrenciler, eğitim çalışanları ve yöneticiler, temizlik malzemesi eksikliği ve personel yetersizliği nedeniyle mağdur oluyor. Bazı okullarda öğretmenler ve yöneticiler temizlik yapmak zorunda kalıyor, bu da eğitim çalışanlarının asli görevlerinden uzaklaşmasına neden oluyor.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda attığı adımlar ne yazık ki yeterli değil. Kadrolu temizlik ve güvenlik personeli sayısı artırılmalı, okullara öğrenci sayılarına görebelirlenmekle bitlikte en az iki temizlik görevlisi ve bir güvenlik görevlisi atanmalıdır. Eğitim Gücü Sen olarak biz, bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz ve eğitim çalışanlarının sağlıklı, güvenli bir ortamda görev yapabilmesi için mücadelemizi sürdüreceğiz.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın son dönemde yürüttüğü eğitim politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle öğretmen atamalarında mülakat sistemi nedeniyle mağdur olan eğitimcilerin durumu hakkında sendikanızın görüşü nedir? Bu süreçte eğitim çalışanlarının haklarını korumak adına nasıl bir yol izlenmeli?
Türkiye’de eğitim politikaları ne yazık ki uzun vadeli ve sürdürülebilir bir perspektiften yoksun. Millî Eğitim Bakanlığı’nın son dönemde yürüttüğü politikalar, eğitim çalışanlarının haklarını korumaktan çok, günü kurtarmaya yönelik adımlar içeriyor. Eğitim sistemimizde köklü reformlar yerine, sürekli değişen ve istikrarsız uygulamalarla karşı karşıya kalıyoruz.
Özellikle mülakat sistemi, öğretmen atamalarında büyük bir mağduriyet yaratıyor. Cumhurbaşkanı tarafından mülakatın kaldırılacağı yönünde açıklamalar yapılmasına rağmen, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in mülakat ısrarı devam ediyor. Eğitim Gücü Sen olarak biz, bu sürecin adil ve objektif yürütülmediğini defalarca dile getirdik. Mülakatın mantığı gereği çok fazla aday mülakata çağrıldı. Bu kadar adayın, doru, objektif, adil bir şekilde mülakata tabi tutulması çok zor. Bu da mülakata olan güveni ve inandırıcılığı sarsıyor. Diğer taraftan, bizim ülkemizde “mülakat”a sistemine güven yok. Bunlarla birlikte, yüksek KPSS puanına sahip adayların düşük mülakat puanı alması, düşük KPSS puanlı adayların ise yüksek mülakat puanlarıyla atanması, sürecin güvenilir olmadığını açıkça gösteriyor. Mülakat sistemi doğru bir şekilde yürütülmediği için eğitimciler arasında ciddi bir adaletsizlik ortaya çıkıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim politikalarının başarısız olmasının en büyük nedenlerinden biri, sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yapmamasıdır. Bakanlık, eğitim sendikalarıyla ortak hareket etmek yerine, kapılarını sivil toplum kuruluşlarına kapatmış durumda. Eğitim Gücü Sen olarak, eğitim politikalarının sahadaki gerçek ihtiyaçlara göre şekillenmesi gerektiğini savunuyoruz. Ancak ne yazık ki eğitim çalışanlarının görüşleri dikkate alınmadan kararlar alınıyor ve uygulanıyor.
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli de bu başarısız sürecin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Modelin eğitim sistemine getirdiği yenilikler yeterince açıklanmadığı gibi, uygulamada ciddi sorunlar yaşanacağı öngörülüyor. Eğitim çalışanlarının bu modele dair eleştirileri dikkate alınmadan, tepeden inme bir şekilde uygulanmaya çalışılıyor.
Okullarımızda, zorlamayla yapılan TÜBİTAK projeleri eğitim çalışanları üzerinde gereksiz bir yük oluşturuyor. Okullarda eğitim çalışanlarımız ve öğrenciler, bu projeleri zorunlu olarak hazırlamak zorunda bırakılıyor. Ancak bu süreçte istenilen düzeyde verim alınamıyor ve projeler sadece kağıt üzerinde kalıyor. Eğitim çalışanlarının asli görevleri yerine, gereksiz bürokratik işlemlerle uğraşmak zorunda bırakılması, eğitim sistemimizin verimliliğini düşürüyor.
Eğitim Gücü Sen olarak, eğitim çalışanlarının haklarını korumak ve eğitim politikalarının daha adil bir zeminde şekillenmesi için mücadele etmeye devam edeceğiz. Eğitim sisteminin gerçek ihtiyaçlara göre düzenlenmesi, mülakatta ısrar edilecek ve illaki uygulanacaksa sürecin liyakat esasına göre yönetilmesi ve eğitim çalışanlarının görüşlerinin dikkate alınması şarttır.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in liselerde zorunlu eğitim süresinin 4 yıldan 3 yıla düşürülebileceğine dair açıklamaları eğitim camiasında geniş yankı uyandırdı. Sizce bu değişiklik eğitim sistemine nasıl bir etki yapar? Sendikanızın bu konuda görüşü nedir?
Türkiye’de eğitim politikaları ne yazık ki her bakan döneminde farklı bir süreç izliyor. Sürekli değişen sistemler, eğitimde istikrarı bozuyor ve uzun vadeli planlamaların önüne geçiyor. Liselerde zorunlu eğitim süresinin 4 yıldan 3 yıla düşürülmesi tartışması da bu istikrarsızlığın bir göstergesi. Eğitim sisteminde yapılan bu tür değişiklikler, öğrencilerin akademik gelişimini olumsuz etkileyebilir ve eğitimde kaliteyi düşürebilir.
Eğitim Gücü Sen olarak biz, eğitim sisteminin köklü ve uzun vadeli bir plan çerçevesinde dizayn edilmesi gerektiğini savunuyoruz. Sürekli değişen politikalar yerine, ayakları yere basan, sürdürülebilir ve bilimsel verilere dayalı bir eğitim modeli oluşturulmalıdır. Eğitimde reform yapılacaksa, bu reformlar öğrencilerin niteliklerine uygun şekilde yönlendirilmesini sağlayacak mekanizmalar içermelidir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim politikalarını belirlerken sivil toplum kuruluşları ve eğitim sendikalarıyla iş birliği yapması büyük önem taşıyor. Ancak ne yazık ki, Bakanlık bu süreçte eğitim sendikalarını dışarıda bırakıyor ve kararları kapalı kapılar ardında alıyor. Eğitim Gücü Sen olarak, eğitim çalışanlarının ve uzmanların görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Eğitim Gücü Sen olarak biz, eğitim sisteminin istikrarlı, bilimsel ve uzun vadeli bir plan çerçevesinde şekillendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Eğitimde sürekli değişiklikler yerine, öğrencilerin niteliklerine uygun şekilde yönlendirilmesini sağlayacak mekanizmalar oluşturulmalıdır.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


