Ne rahipmiş bitmiyor Sözcü Gazetesi
SonTurkHaber.com, Sozcu kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Donald Trump ne zaman Türkiye hakkında konuşsa...
Erdoğan’la ne zaman bir görüşme yapsa…
Hatta Beyaz Saray’da Netanyahu ile basın açıklaması yaparken bile...
Hep aynı cümleyi hatırlatıyor:
“Rahip Andrew Brunson’ı Erdoğan’dan istedim, hemen geri aldım.”
Bu, sıradan bir anı değil.
Bu, Trump için bir zafer belgesi, bir siyasi reklam cümlesi, hatta bir kişisel güç sembolü.
★★★
Nereden mi biliyoruz?
Başkanın mekânı, New York’taki Trump Tower’ın alt katındaki barda, cam çerçevenin içinde tek bir mektup sergileniyor.
Trump’ın onlarca dünya liderine yazdığı yazışmalar içinden sadece biri orada.…
Erdoğan’a gönderdiği Brunson mektubu.
Hani şu meşhur “Aklını başına al, seni mahvetmemi istemezsin” satırlarının olduğu mektup.
Bar taburesine oturan herkes onu okuyor.
Diplomasi değil, bir kabagücün teşhiri.
★★★
3 gün önce, 5 Mayıs 2025’te, Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesinden sonra yine aynı söylemi tekrarladı:
“Brunson’ı Erdoğan’dan talebimle derhal aldık.”
Peki, neden her seferinde bunu hatırlatıyor?
Neden yıllar geçmesine rağmen rahip Brunson, Trump’ın dilinden düşmüyor?
★★★
Amerikan seçmenine; “Ben alırım, Biden bekler” diyor.
Brunson, Trump için sadece bir Amerikalı vatandaş değil.
Bir ‘gücün’ simgesi.
Bir ‘benim sözüm geçer’ anlatısı.
Bunu sürekli hatırlatarak seçmenine şunu söylüyor:
“Ben geldiğimde kimse rehine kalmaz. Biden gibi beklemem, uzlaşmam. Gerekirse tehdit ederim, alırım.”
Brunson’ın geri dönüşü, onun gözünde ‘liderlik performansının’ en parlak anı.
Yumuşak güç değil, sert pazarlık.
★★★
Erdoğan’a ise: “İlişkimiz iyiydi ama ipler hep benim elimde” diyor.
Trump, Türk Cumhurbaşkanı ile ‘mükemmel ilişki’ kurduğunu söylüyor ama hemen ardından Brunson örneğini veriyor.
Yani satır arası şöyle:
“Bak, ne zaman istesem verdin. İyi geçindik ama yöneten bendim.”
Bu, eşit düzeyde bir müttefiklik değil.
Bu, liderler arası bir gücün gösterisi.
Trump’ın diplomasisi ‘göz hizası’ değil, üsten bakışlı pazarlık.
★★★
Ve dünyaya: “Ben kurallarla değil, kişisel güçle iş çözerim” mesajı veriyor.
Trump için Dışişleri Bakanlığı, NATO belgeleri, diplomatik süreçler gereksiz birer detay.
O doğrudan liderle görüşür, sonuç ister.
Brunson dosyası, bu ‘kişisel diplomasi’ anlayışının canlı kanıtı.
Yargı süreci, egemenlik, hukuk?
Trump’ın gözünde hepsi bir telefonla aşılabilir.
“Ben aradım. Verdiler. Bu kadar.”
Bu yüzden Brunson hâlâ onun en çok tekrarladığı anısı.
Çünkü bir ülkenin iç işine doğrudan müdahale edip sonuç aldığı nadir örneklerden biri.
★★★
Peki, biz ne yapıyoruz?
Brunson’ın dönüşü bir devlete değil, bir kişiye atfediliyor.
Ve Türkiye, bu söylem karşısında yıllardır sessiz.
Oysa diplomatik hafızada sadece neyin yaşandığı değil, nasıl anlatıldığı da önemlidir.
Trump o mektubu barına çerçeveletip asarken neyi kutluyor?
Ve biz, o çerçevede neyi unutuyoruz?
Brunson sadece bir rahip değil.
O dosya, Türkiye’nin iç hukukunun dış taleple şekillendiği anın adıydı.
Ve şimdi o an, bardaki Amerikalıların gözünde bir ‘zafer hikâyesi.’
Trump tekrar seçildi.
Brunson’ı hatırlatıyor.
Ve muhtemelen şunu ima ediyor:
“O gün verdin. Yarın da verir misin, onu göreceğiz.”


