Nihal Candan’ın vefatı: İnsanlığın tükeniş sahnesi Ersin Çelik
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak haber veriyor.
Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda çok kararsız kaldım. Anne-babaların evlatlarına söz geçirmekte çok zorlandığı ve
“otoritenin” sosyal medyanın sınırsızlığına devredildiği bir dönemde
oturduğum yerden ahkam kesmiş gibi olmak istemedim açıkçası. Lakin dillendirilmesi gereken çok fazla mesele var.
Gencecik bir kız geçtiğimiz günlerde
sosyal medyanın tam ortasında, etkileşim canavarının dişleri arasında vefat etti.
Sosyal medya fenomeni Nihal Candan’dan söz ediyorum. 1995 doğumlu, yani tam 30 yaşındaydı. Hukuk mezunuydu. 2014 yılında özel bir kanaldaki moda yarışmasıyla tanındı. Kendinden birkaç yaş küçük kız kardeşi de aynı yarışmada meşhur oldu. Abla Candan daha sonra Survivor’da da yarışmacı oldu. Sosyal medyadaki takipçi sayısı hızla arttı. Para kazanmaya başladı. Hayatı lüks yaşamaya başladı. Derken, Kasım 2023’te
Dilan Polat ve eşinin de tutuklandığı soruşturmada
“bir suç örgütüne üye olma”, “dolandırıcılık” ve “kara para aklama” suçlamalarıyla tutuklandı. Zengin
fenomenlerin ‘kara para’ çarkına da girmişti anlaşılan. Cezaevindeyken Anoreksiya Nervoza (aşırı kilo kaybı hastalığı) teşhisi konuldu
ve sağlık sorunları nedeniyle 5,5 ay sonra tahliye edildi. Tedavi altına alınan
genç kız 23 kiloya kadar düştü
ve geçtiğimiz günlerde hayatını kaybetti.
Son bir-iki haftadır yapılan paylaşımlar mutlaka önünüze düşmüştür. Nasıl düşmesin ki? Gencecik bir kızın acılar içinde, gözler önünde mum gibi eriyerek
can vermesi hunharca tüketim malzemesi yapıldı
. Aklı başında hiçbir insanın aklının almayacağı içerikler izledik. Hastane odasındaki son saatlerini üzerindeki kıyafetlere kadar kullandılar. İddia şu ki: Giydiği geceliğe bile link verdiler. Yetmedi. Ölümünden sonra
helvasını kavurmayı bile şova dönüştürdüler, etkileşim malzemesi yaptılar.
Bu arada o ‘arkadaşlar’a hatta kardeşine de hiç şaşırmadım, çünkü onların hayatları artık bu. Çünkü telefonun kayan ekranından uzak kaldıkları her an nefes alamaz durumdalar. Çünkü Nihal Candan’ın ömrünü tüketen
dijital sömürü düzeni, istismarcılardan “fırsat bulmuşken acıyı da istismar etmelerini” istiyordu.
Şunu da ifade edeyim; Nihal Candan’ın yaşamından kesitler, evliliği, eski eşi, paylaşımları, arkadaşları, hastane günleri, cenazesi, ağlayanlar, helva kavuranlar dahil yapılan o
paylaşımlar kısa süre sonra önünüze düşmemeye başlayacak.
Çünkü içerik sağlayıcısı artık yaşamıyor. Haliyle bir
reytingi, etkileşimi olmayacak, takipçi getirmeyecek...
Oysa öyle ibretler var ki. Öyle dersler… Babası, kızının vefatından bir hafta önce bir programa bağlanmış ve şunları söylemişti:
“O yarışma programlarına katılmalarını istemedim. Medyadan ve bu tür platformlardan uzak durmalarını söyledim. Ama sonuçta kendi iradeleri vardı, söz dinletemedim. Çok rahatsızlık duydum ama elimden geleni yapmama rağmen yeterli olmadı. Bugün geldiğimiz nokta ortada. Nihal’in durumu çok ciddi. Hayati riski devam ediyor. Yaşamak istemiyor. Yaşadıkları onu derinden etkiledi. Psikolojisi çok bozuldu.”
Bu arada baba Hakan Candan akademik kariyeriyle öne çıkan bir isim. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı. Kızını hukuk fakültesinde okutmuş. Ancak belli ki
bir noktadan sonra popüler kültürün kızını elinden almasına engel alamamış.
Çünkü Nihal Candan ünlü olmaya adım attığında 19 yaşındaydı. Diğer kızı Bahar da aynı yarışmaya 18 yaşında katılarak
“tüketilen ünlüler” kervanına katıldı.
Hakan Candan,
“kızlarıma söz dinletemedim”
diyor. Çağın ebeveynlerinin en aşılamaz sorunu tam olarak bu.
Evlatlarının hayatlarında yer edinememek...
Anne-baba olma mesuliyetlerinin de gevşediğini söyleyebiliriz ancak bunun ötesinde
çocukların hayatlarındaki sosyal otorite zincirini kıran bir sistematikle karşı karşıyayız.
Zaten çağın yetişkinleri de bu kırılmanın ilk mağdurlarıydılar. Şimdi ise
“ebeveyn olma vazifesinden menedilme mahrumiyeti
” söz konusu. Çünkü tüketim kültüründe;
uyarıcı, ikaz edici ve telafisi olmayan hataları öngörebilecek yönlendiricilerin yeri yok.
Chul Han, Yorgunluk Toplumu kitabında kendi kendini sömüren performans insanını şöyle tanımlıyor:
“Pozitifliğin aşırılığının eline savunmasız olarak düşen yeni insan tipi her türlü egemenlikten mahrumdur. Depresif insan, kendi isteğiyle de olsa, herhangi bir dış kısıtlama olmaksızın kendini sömüren ‘animal laborans (çalışan hayvan)’tır.” (s.21)
Anladığım ve gözlemlediğim kadarıyla, hepimizin düştüğü içinden çıkılamaz devasa sanal çukur şöyle açıldı: İnternet ve sosyal medyanın sağladığı özgürlükler sınırsızlığın kapısını araladı. Ancak özgürlüğün sürekliliği performansı gerektiriyordu ve bu bir mecburiyete dönüştü.
Sınırsızlık mecburiyeti ise kendi kendini sömürme düzenini oluşturdu.
İşte şimdi de avcı ile kurbanların ayırt edilemediği bir çarkın içindeyiz.
Avrupa devletleri 18 yaşında altına sosyal medya kısıtlaması getirirken ülkemizde de benzer önlemlerin hazırlığı yapılıyor. Lakin korunması gereken sadece çocuklar değil. Yetişkinler de sosyal medya bağımlısı ve sınırsız tüketim zincirinin halkaları oldular.
Bir yetişkin olarak yanıtlayın isterseniz:
Kendi ekran süresini kontrol edemeyen anne-babalar çocuklarına söz geçirebilirler mi sizce?
***
Nihal Candan’ın anne-babasına, kardeşlerine sabırlar diliyorum. Umarım yazdıklarım onları incitmez. Umarım tarifi olmayan bu büyük acı sosyal medyada akıp giden hayatları izleme çaresizliğine teslim olanları kendine getirir.


