Nükleer silahlı terör devleti İsrail Ortadoğu Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
İran'ın nükleer silah üretmeye yakın olduğu iddiasıyla ülkeye saldırı başlatan ve yüzlerce kişiyi öldüren İsrail’in, Birleşmiş Milletler ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (UAEA) denetlemelerini yok sayarak on yıllardır kendi gizli nükleer silah programı bulunuyor. Kuruluş yılı olan 1948’den kısa bir süre sonra “hayatta kalmayı güvence altına alma” gerekçesiyle kendi nükleer programını oluşturan terör devleti, bunu da kimseye hesap vermeden ve uluslararası kaideleri hiçe sayarak yapıyor. 1950’lerde başlayan İsrail’in nükleer silah sahip olma girişimleri, kuruluşundan günümüze kadar çok sayıda hukuksuz eylem barındırmasına karşılık, Batı bugün İran’a karşı sergilediği tutumu İsrail’e karşı göstermedi. Söz konusu iki yüzlü tutum, İsrail’i nükleer silaha sahip bir terör devleti haline getirdi.
FRANSA’NIN YARDIMI İLE BAŞLADI
İsrail'in ilk başbakanı David Ben Gurion, 1950'lerin sonlarına doğru nükleer projeyi başlattı. Negev çölünde bir şehir olan Dimona'da büyük bir kompleks inşa edildi Fransız hükümetinin yardımıyla ilk parti plütonyum burada üretildi. Fransız tarihçilere göre Paris ve İsrail arasındaki koordinasyon, Mısır'ın o dönemki Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır'a karşı ortak bir düşmanlıktan doğdu.
Dokuz yıl boyunca İsrail adına nükleer programda çalışan Vanunu, çektiği ve yayınladığı 60 fotoğrafla terör devletinin tehlikeli sırrını ifşa eti.
LAKAM’LA BATIDAN TEKNOLOJİ ÇALDILAR
1955 yılına gelindiğinde, Dimona Fransız mühendisler ve teknisyenlerle doldu. Fransa’daki Marcoule tesisini inşa eden mühendislerden oluşan 2 bin 500 kişilik bir grup, 1958’de plütonyum araştırma tesisini Dimona altın inşa etti. Ancak kritik teknolojiler ve uranyum gibi değerli madenlere sahip olmayan İsrail, bunu da Lakem isimli bir örgüt kurarak kaçakçılık yoluyla temin etti. Gizliliği kaldırılan CIA belgelerine göre 1960’lardan sonra ABD, Fransa, Almanya, İngiltere ve hatta Norveç’ten Lakam aracılığıyla teknoloji kaçakçılığı yapıldı.
Dimona tesislerinin uranyum zenginleştirme birimi.
HOLLYWOOD PATRONU MOSSAD AJANI
İsrail Bilimsel İstihbarat Ajansı, yani Lakam 1957 yılında, o dönem yeni yeni politikaya atılmış olan Şimon Peres tarafından kuruldu ve Benjamin Blumberg ilk direktörü oldu. Açıklanan CIA belgelerine göre bugünkü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun da yer aldığı ekibin ABD ayağını, Holloywood film yapımcısı Arnon Milchan yönetiyordu. Bir Mossad ajanı olarak ABD’de görev alan Milchan, Kaliforniya'da ABD ordusu ile çalışan MILCO adlı bir şirketin başkanı Richard Kelly Smith’i ikna ederek İsrail adına kaçakçılık operasyonunu Mossad ajanı Milchan’ın gönderimi yaptığı Heli Trading’in İsrail’deki çalışanı, yani ABD’den nükleer bomba ateşleyici kaçakçılığının İsrail ayağını yürüten isim ise bugünkü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ydu. yönetti. 1980'lerde Richard Smith’in İsrail’e 810 adet krytron kaçırdığı ortaya çıktı.
MEŞHUR PLUMBAT OLAYI
1968'de, Akdeniz'in ortasında uranyum cevheriyle dolu bir yük gemisi kayboldu. Plumbat olayı olarak bilinen olayda, İsrailliler, Antwerp'te bir uranyum oksit sevkiyatı satın almak için bir dizi sahte şirket kullandı. Satışın gerçekleşmesine dönemin Almanya ve İtalya hükümeti, santrifüj teknolojisi transferi karşılığında yardımcı oldu. Scheersberg A adlı gemi Rotterdam'a yanaştığında, geminin satıldığı bahanesiyle tüm mürettebat işten çıkarıldı ve yerlerine İsrailli bir mürettebat geçti. Gemi Akdeniz'e yelken açtı ve İsrail deniz muhafızları altında kargo başka bir gemiye transfer edildi.
NORVEÇ VE İNGİLTERE GÖZ YUMDU
İsrail'in nükleer reaktörü, parçalanabilir reaksiyonu yumuşatmak için ağır su olarak da bilinen döteryum oksite de ihtiyaç duyuyordu. Bunun için İsrail, Norveç ve Britanya'ya yöneldi. 1959'da İsrail, Norveç'in İngiltere'ye sattığı ancak İngiliz nükleer programı için ihtiyaç fazlası olan 20 ton ağır suyu satın almayı başardı. Her iki hükümet de malzemenin silah yapımında kullanılacağından şüphelendi ancak üç maymunu oynadı.
BAŞTA ABD’NİN HABERİ YOKTU
Programın baş mimarlarından Fransa’nın İsrail’e yardımları gizli tutuldu, İsrail'in en yakın müttefiki olan ABD'nin bile başlangıçta haberi yoktu. Yakın zamanda gizliliği kaldırılan ABD belgelerinin analizini de içeren araştırması, Washington'un 1950'lerin sonu ve 1960'ların başında İsrail'i Dimona'da ne yaptığı konusunda defalarca sorguladığını ortaya koydu. Sonunda Ben Gurion, ABD'nin baskısı altında Aralık 1960'ta Knesset'e Dimona reaktörünün “sanayi, tarım, sağlık ve bilime” hizmet edecek bir “araştırma reaktörü” olduğunu söyledi. Böylece ayrıntılı ve uzun soluklu bir aldatmaca başladı ve ABD'li yetkililer 1961 ile 1969 yılları arasında sekiz kez sahayı denetledi. Bu ziyaretler sırasında, silah kalitesinde plütonyum üretimi için gerekli olan bir yeraltı ayrıştırma tesisi gizlendi. Tesisin diğer bölümleri de kompleksin amacını gizlemek için kamufle edilmişti. İsrail'in silah programına dair daha fazla kanıt ortaya çıktıkça, ABD'nin rolü istemeden aldatılan birinden gönülsüz bir suç ortağına doğru ilerledi.
NIXON VE MEIR’DEN GİZLİLİK ANLAŞMASI
İsrail'in nükleer tarihi konusunda en önde gelen araştırmacılardan biri olan İsrailli-Amerikalı tarihçi ve profesör Avner Cohen, “İsrail ve Bomba” adlı kitabında, “İsrail yaklaşık yarım yüzyıl önce nükleer silah kapasitesine sahip oldu, ancak bunu daha önce ya da sonra hiçbir nükleer silah devletinin yapmadığı bir şekilde yaptı” ifadeleriyle, işin hukuksuzluğuna dikkat çekti. 1960'ların sonunda ABD’nin gerçekleri öğrendiğini belirten Cohen, İsrail'in sessiz kalması halinde Washington'un soru sormayacağına dair gizli bir anlaşma yapıldığını ve bu anlaşmanın hala yürürlükte olduğunu ifade etti. Bu anlaşma 1969 Nixon-Meir nükleer anlaşması olarak biliniyor" diyen Cohen, dönemin liderleri Richard Nixon ve Golda Meir'e atıfta bulundu.
VANUNU’NUN FOTOĞRAFLARI İLE GERÇEK AÇIĞA ÇIKTI
İsrail'in nükleer programı Ekim 1986'da eski nükleer teknisyen Mordechai Vanunu'nun Dimona ile ilgili ayrıntıları Sunday Times'a açıklamasıyla manşetlere çıktı. Dokuz yıl boyunca tesiste çalışmış olan Vanunu, tesisin haftada 1,2 kg plütonyum üretme kapasitesine sahip olduğunu, bunun da yılda yaklaşık 12 nükleer savaş başlığı için yeterli olacağını söyledi. ABD'nin 1960'lardaki ziyaretleri sırasında Amerikalı yetkililerin sahte duvarlar ve gizli asansörlerle kandırıldığını ve yeraltında altı kat daha olduğunun farkında olmadıklarını söyledi. Vanunu, Dimona'nın 60 fotoğrafını çekti ve bunların birçoğu İngiliz gazetesi tarafından yayınlandı.
SUÇU ORTAYA ÇIKARANA 18 YIL HAPİS
Vanunu, bilgiyi sızdırdığı yıllarda İsrail'in eylemleri karşısında hayal kırıklığına uğramış, 1982'de Lübnan'ın işgaline karşı çıkmış ve Filistinliler için eşit haklar talep etmişti. Ancak hikâyesi daha yayınlanmadan Vanunu İsrail ajanları tarafından kaçırıldı. The Sunday Times'ın masraflarını karşılayarak Londra'da kalan Vanunu, bir kadın Mossad ajanı tarafından Roma'ya gitmeye ikna edildi. Orada ilaçla uyutularak İsrail'e götürüldü, casusluktan suçlu bulundu ve yarısından fazlası hücre hapsinde olmak üzere 18 yıl hapis yattı. 2004'te serbest bırakıldıktan sonra seyahat etmesi ve yabancı gazetecilerle konuşması yasaklandı. Bu kısıtlamalar halen yürürlükte.
KENDİNİ TEHLİKEDE HİSSEDERSE KULLANACAK
İsrail nükleer çalışmalarını gayri resmi olarak yürüttüğü için, kullanımına ilişkin bir kamu bir stratejisi duyurma gereğinde de bulunmadı. 1960’larda İsrailli politikacılar tarafından ortaya atılan “Son çare senaryosu” ya da “Samson Seçeneği”, İsrail'in varoluşsal bir tehditle karşılaşması halinde nükleer silah kullanabileceği anlamına geliyor. Bu seçeneğe göre İsrail'in nükleer olmayan bir güçten bile olsa varoluşsal olduğunu düşündüğü bir askeri yenilgiyle karşılaşması halinde “Samson Seçeneği” uygulanabilir.
EDİNDİĞİ SİLAHLAR NÜKLEERE YÖNELİK
İsrail, hepsi de nükleer bomba taşıyabilecek şekilde modifiye edilebilen ABD üretimi F-15, F-16 ve F-35 uçaklarına sahip. Ayrıca bir Alman şirketi tarafından üretilen ve nükleer seyir füzeleri fırlatma kapasitesine sahip 6 Dolphin sınıfı denizaltı, İsrail ordusuna hizmet veriyor. Karada konuşlu Jericho balistik füze ailesi 4 bin 000 km'ye kadar menzile sahiptir. Araştırmacılar bunların yaklaşık 24 tanesinin nükleer savaş başlığı taşıyabileceğini tahmin ediyor. Yayınlanan CIA belgelerine göre srail Havacılık Endüstrisi ile Fransız Dassault arasında imzalanan Jericho (Eriha) füzesinin 3 nesli bulunuyor. 1971 yılında ortaya çıkan Eriha 1 füzesinin 1990’larda daha uzun menzilli Eriha 2 ile değiştirildiği düşünülüyor. 2000’li yılların başlarında kullanıma giren Eriha 3 füzesinin ilk testleri 17 Ocak 2008’de gerçekleşti. Açıklanan CIA belgelerine göre bu
füzelerin testleri, nükleer silah taşıma kapasitesine göre ayarlanarak yapıldı.
EN AZ 90 SAVAŞ BAŞLIĞI VAR
Nükleer silaha sahip olmayan devletlerin bu silaha sahip olamayacağını öngören Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nı (NPT) imzalamayan İsrail, 1968 tarihli anlaşmaya taraf olmayan beş ülkeden biri. Bu da UAEA'nın İsrail'in nükleer cephaneliğini izleme ya da doğrulama imkânının olmadığı anlamına geliyor. Aralık 2014'te BM Genel Kurulu ezici bir çoğunlukla (beşe karşı 161 oyla) İsrail'i nükleer silah sahibi olmaktan vazgeçmeye, “daha fazla gecikmeden” NPT'ye katılmaya ve tüm nükleer tesislerini IAEA'nın gözetimi altına almaya çağıran bir kararı onayladı. İsrail karara uymamıştır. İsrail'in elinde 187 ila 277 nükleer silah yapmaya yetecek 750 ila 1,110 kg arasında plütonyum bulunuyor. Nükleer Tehdit İnisiyatifi'ne göre ise İsrail yaklaşık 90 nükleer savaş başlığına ve yaklaşık 200 nükleer silah daha üretmeye yetecek kadar plütonyuma sahip olduğuna inanılmaktadır.


