Öğretmenlik atamalarında mülakat kalkıyor! Milli eğitimde son dönemlerde neler oluyor?
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
Şahin Aybek
Eğitimci Maksut Balmuk ile Milli Eğitimde son dönemlerde neler olduğunu konuştuk.
Milli Eğitimde son dönemlerde neler oluyor özetleyebilir misiniz?
Milli Eğitim son 23 yılda her seferinde daha da siyasileşerek, daha çok bilimsel eğitimden uzaklaşarak daha çok cemaat ve tarikatlara yaklaşarak ve hukuk sistemi askıya alınarak devam etmektedir.
Kasım ayından beri norm fazlası öğretmen sorununun çözümü için genelgeler vs. havada uçuştu ama hukuka aykırı düzenlemeler söz konusu olduğundan genelge Danıştay tarafından iptal edildi ve yeni bir kaos ortaya çıktı.
Yine norm fazlası sorunu için öğretmenlik meslek kanunu maddesi işletilmeye çalışıdı ama ortada yönetmelik yok. MEB'i en çok "kervan yolda dizilir" misali hareket nedeniyle eleştiriyorduk artık bu eleştirimiz başka bir boyut kazandı ve MEB artık "kervanı yanlış yola çıkararak" hareket ediyor. Kanunda yer alan ilçe grupları oluşturuldu ve yüz kilometre uzaklıklardaki (örneğin Ankara'da Elmadağ'dan Kahramankazan'a kadar olan bölge bir bölge) okullara sürgüne kalkışıldı. Yönetmelik olmayınca ondan da vazgeçilmek zorunda kalındı. MEB öyle bir yol izliyor ki sanki tüm öğretmenlerin makam arabaları var her sabah uzakta olsa her yere gidebilirler.
Son günlerde gündeme gelen proje okulu saçmalığı nedeniyle 6bin öğretmen adeta okulsuz bırakıldı. Bu yapılırken hiçbir kriter gözetilmedi. Kritersiz atamalar savunulmaya çalışıldı. Kriter olmayan bir yerde en liyakatli olsanız bile bunu anlatamazsınız. Proje okulları MEB'in ülkenin en köklü okullarının içini boşaltan ve kendi proje okullarını yaratma projesidir. Bu proje de harfi harfiyen uygulanmaktadır. Bu okullara öğretmen ve yöneticinin kritersiz atanması dahi bu okulları kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmıştır. Çünkü izahı olmayan şeyin mizahı olur.
Öğretmenlik mesleğinin en önemli yanı iş doyumudur. Ekonomik olarak her zaman güçsüz olsa da mesleğimiz iş doyumumuz her zaman yüksek, ortaya çıkan ürün motivasyon kaynağımız olmuştu.
MEB'da artık öğretmenin adı yok. Söylenen laflar hep boş. Her gün yeni bir angarya ile karşı karşıya kalındığı gibi, baskı, saldırı... gündemden düşmüyor. Ekonomik olarak zaten zor durumda olan öğretmenler artık emekli de olamıyorlar. Kariyer basamakları ücretleri ile birlikte 65-70bin TL yani yoksulluk sınırında aylık alabilen bir öğretmen emekli olduğuna 30BinTL maaşla açlık sınırı ile boğuşmak zorunda kalacak.
İktidar memurlara iyileştirme adı altında 2023'de ek ödeme yaptı ve bu tutar bugün 16bin TL civarında, uzman/başöğretmen tazminatları 5500/11000TL, ek dersler var aynı şekilde. Çalışanlar emekli olduklarında maaşlarındaki bu tutarların hiç biri emekliliğe sayılmıyor ve emekli maaşları kuşa dönüyor.
Öğretmenlik mesleği kanunda yazdığı gibi 65 yaşına kadar yapılabilecek bir meslek değil, imkan olsa mali tatmin olsa emekliliğini dolduran öğretmen emekli olacak ama bugünkü şartlarda maalesef bu mümkün değil. Adeta zoraki icra edilen görevi de layıkıyla yapmaya çalışıyor öğretmenler. Bundan 15-20 yıl önce emekli ikramiyesi ile ev yada otomobil hatta her ikisi de alınabilirken artık bırakın evi, arabanın yarısı dahi etmiyor 30-40 yıllık mesleki tecrübe.

Öğretmenlerden laf açılmışken atama bekleyen yüzbinlerce öğretmen soruyor: Mülakat kalkacak mı? diye. Ne dersiniz bu noktada.
Evet mülakat kalkıyor. Ama bunu bir müjde olarak değil tehlike olarak bildirmek zorundayım. Öğretmen atamalarında mülakat son kez bugünlerde başlayan 15bin atamada uygulanacak ve sonrasında mülakat olmayacak ama mülakattan beter bir sistem olacak. Öğretmenler KPSS benzeri merkezi sınav engelinden sonra Akademi'ye eğitime gidecekler. 1-1,5 yıl eğitim alacaklar. Orada sınavlara girecekler, başarılı olacaklar ve ancak ondan sonra okula kavuşabilecekler. Eğer akademide başarısız olurlarsa sistem sil baştan işleyecek. Akademiye de kendi illerinde gitseler bile yol parası etmeyecek bir ücret alacaklar. Başka illerde gidecekler ise bir de barınma ücretiyle de karşı karşıya kalacaklar. Kiraya/otele ödeme yapsa yemeğe para yok yemeğe verse yamaya yok misali bir sistemden söz ediyoruz. Akademi sırasında elemeler de olacak ve bu elemelerin neye göre olacağı da tecrübe ile sabit.
Peki atamalarda en çok eleştirilen konulardan biri de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği kontenjanlarının çok olması. Bunun sebebi nedir? Bu kadar alım varken bu kontenjanlar neden dolmuyor?
AKP iktidarları başladığında ilköğretimde bugünkü ilkokul 4. ve 5. sınıflarda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisinin yanında İngilizce, Resim, Müzik ve Beden Eğitimi derslerine branş öğretmenleri girerlerdi. MEB bu dersleri sınıf öğretmenleri vermeli doğrusu budur dedi. Yani gerçekten uzmanlık isteyen spor, sanat derslerini sınıf öğretmenleri vermeli derken Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde branş öğretmenleri vermeli diyebildi.
Okullarda en kadar Din Kültürü Ahlak Bilgisi Öğretmeni varsa neredeyse tamamı müdür ya da müdür yardımcısı yapıldı. Yani okulları iman gücüyle yönetmeye başladık. 75 bin okulun ya müdürü ya müdür yardımcılarının tamamı/birinin yönetici yapıldığını düşünürsek neden dolmuyor bu kadrolar daha iyi anlarız. Bu da yetmedi liselerde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi haftalık 1 saat iken 2 saate çıktı. Bir de 4+4+4 ucube sistemiyle seçmeli dini dersle eklendi (ki seçmeli değil zorunlu seçmeli dersler ilan edildi) ve bu dersler için de Din Kültürü Ahlak Bilgisi öğretmeni normu açıldı. Bunlara artan İmam Hatip okullarını da ekleyince kadronun kapanmasına imkan yok.
Bir de ortaöğretim 3 yıla düşsün, zorunlu eğitim kalksın tartışmaları var. Bu noktada neler söyleyebiliriz?
Bizim sorunumuz liselerin kaç yıl olduğu değil. Bizim nitelikli eğitim için neler yaptığımız, fırsat eşitliği için ne kadar eşit davrandığımızı tartışmamız gerekir. 4+4+4 ucube sistemiyle 5 yıl olan ilköğretim ilk kademe 4 yıla düşürülünce 50 bin öğretmen norm fazlası olur dediğimizde inanmayanlar gerçek ortaya çıkınca kafalarını kuma gömmüşlerdi. Liseler 3 yıla düşürülsün 85bin öğretmen fazlaya düşer. Yani MEB var olan tüm boş kadroları kapatmış olur. Böylece artık atama yapmaya da gerek kalmaz. Bir de 4+4+4 ile sınıf öğretmenlerine Resim, müzik, beden eğitimi, İngilizce başta olmak üzere diğer branşların yolu gösterildiği gibi lise öğretmenlerine de gösterilirse şaşırmamak gerekir. İşte bu kadar basit bir anlayış ve yaklaşım var. Kırk yıllık kani olur mu yani? demeye devam ederiz biz yine.
Liseleri 3 yıldan 4 yıla çıkaran iktidar şimdi de 4 yıldan üç yıla indirerek hangi sorunu çözecek? Liseler üzerinde oynanan oyunlar daha ne kadar devam edecek? Önce alanlar kaldırıldı (Fen, Edebiyat, Matematik.... ) gibi... (örneğin benim mezuniyet diplomamda son sınıfım 6 MAT C olarak yazar).
Yetmedi tüm okullar ya meslek olacak ya da Anadolu denildi ve endistüri meslek, sağlık meslek, adalet meslek, tarım meslek... gibi okullar kağıt üstünde kalktı tabelalar değişti. Bir de üstüne her liseye anadolu ibaresi konulunca eğitimde kalite ve başarı tavan yapacak sanıldı. Hadi bu da yetmez bir de proje okulu icat edelim denildi ve hiç kritersiz okullar proje okulu ilan edilip atamaları da tam bir proje olarak karşımıza çıktı. Bakan kimi isterse atayacak ya da atacak...
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Son olarak eğitimde artık ortak akıl yok, hukuk yok, adalet yok, bilimsellik yok... Eğitimden laikliği, bilimselliği, demokratik yaklaşımı çıkarıp siyaseti, dinselleştirmeyi öncelerseniz sonuç bazıları için belki memnuniyet verici olabilir ama ülke için kayıp olur.
Eğitimi siyasetten arındırmak gerekir. Eğitim gerçek anlamda milli olmalıdır. Eğitim siyaset üstü bir yaklaşımla yönetilmelidir. Bu noktada hiçbir umut maalesef kalmamıştır. Haziran ayında beklenen bakan değişimi dahi anlamsızdır. Kişilerin değişmesinin hiçbir anlamı olmadığı gibi asıl olması gereken anlayış değişikliğidir Anlayış değişikliği için de iktidar değişikliği şart olmuştur. Çünkü aynı deneyi defalarca yapıp farklı sonuçlar beklemek akla da mantığa da uygun değildir.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...


