Oyuncu ve senarist Nilüfer Açıkalın: Hayde Bre ile Karakent in Çocukları filmlerinin senaryoları Orhan Oğuz a değil bana ait
T24 sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
T24 Haber Merkezi
Oyuncu ve senarist Nilüfer Açıkalın, yönetmen ve eski eşi Orhan Oğuz imzalı olarak kayıtlara geçen, "Hayde Bre" ile "Karakent'in Çocukları" isimli filmler için senaryoları kendisinin yazdığını ancak başrol olarak yer aldığı gerekçesiyle haklarından feragat etmek durumunda kaldığını ve bunun bir hata olduğunu söyledi.
Eylül Görmüş'ün Bloomberg HT'deki "Pandora'nın Kutusu" katılan Açıkalın, eski filmlerinden örnekler verirken "Hayde Bre" ile "Karakent'in Çocukları" isimli filmlerinin asıl senaristinin kendisi olduğunu dile getirdi.
Açıkalın, yönetmen Orhan Oğuz tarafından kendisine teklif edilen bu filmlerde, kendisine hem başrol oynayıp aynı zamanda da senarist olma imkânının verilmediğini dile getirdi.
Açıkalın şöyle konuştu:
"Orhan Oğuz o zamanlar bana, 'benim filmimde hem başrol oynayıp, aynı zamanda da adını senarist olarak geçiremem' demişti. Bu nedenle ben de, o zamanki aklımla bu hakkımdan feragat etmiştim. Bunun bir hata olduğunun o zaman farkında değildim. O zamanki şaşkınlığım, birilerinin doğru bildiği şeylere onay verme ihtiyacım yüzünden vazgeçtim o hakkımdan... Bunu bir hata olarak kenara yazdım, tabii bu kanıtlanabilecek bir durum da değil artık."
"Hayde Bre filminin hikayesi Orhan Oğuz'un dedesinin köyden İstanbul'un göbeğine gelme hikayesiydi. Ben bunu almış ve senaryosunu yazmıştım.
Öte yandan Karakent'in Çocukları da tamamen benim kurguladığım bir hikâyeydi.
"İleride pişman olmamak için arkadaşlıkta fedakarlık dozunu çok iyi ayarlamak gerekli"Arkadaşlıkta fedakarlık dozunu çok iyi ayarlamak geliyor, doğru mu değil mi sorusu çok önemli. İleride buna canının sıkılıp sıkılmayacağını tartabilmek çok mühim.
"O zamanlar "Kol kırılır yen içinde kalır" dönemleriydi', kadın hareketi güçlenmemişti"O zamanlar biraz daha 'Kol kırılır yen içinde kalır' dönemleriydi. Kadın hareketi bu kadar güçlenmemişti. Kadınların hak arayışları, ses yükseltmeleri çok mümkün olamıyordu. O zamanki aklımla bu hakkımdan feragat etmiştim, ama hep içimde bir ukde olarak kaldı."


