Prof. Dr. Güneş: Kanserden değil, geç kalmaktan korkun
SonTurkHaber.com, Dha kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
İstanbul Esenyurt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Emin Güneş, meme kanserinde erken teşhisin önemine dikkat çekti. Eskiden 50 yaş üstü kadınlarda daha sık rastlanılan meme kanserinin artık 30’lu, 40’lı hatta 20’li yaşlarda da görülebildiğini söyleyen Prof. Dr. Mehmet Emin Güneş, “Meme kanseri bildiğiniz gibi bütün dünyada ve ülkemizde de hala çok önemli bir kanser ve halk sağlığı sorunu. Kadın kanserlerinin büyük bir kısmını meme kanseri olarak biliyoruz. Bu nedenle Ekim ayı farkındalık ayı olarak adlandırıldı. Çünkü meme kanseri artık çok iyi biliyoruz ki erken tanısı mümkün olan bir kanserdir. Erken tanı konulduğunda meme kanseri kesinlikle tedavi edilebilir bir hastalık haline geliyor” ifadelerini kullandı.
‘ERKEN TANI KONULAN HASTALAR YAŞANTILARINA SIKINTI OLMADAN DEVAM EDİYOR’
Prof. Dr. Güneş, “Erken tanı konulan hastalarda hastalığın seyri oldukça iyidir. 5 yıllık sağ kalım oranları yüzde 98-99’un üzerindedir. Yani erken tanı konulan dönemde hastalar normal yaşantılarına hiçbir sıkıntı olmadan devam ediyor. Herhangi bir vücut organ, fonksiyon kaybı olmadan normal bir birey gibi yaşamlarını sürdürüyorlar” diye konuştu.
‘KENDİ KENDİNE MUAYENE HAYAT KURTARIYOR’
Prof. Dr. Güneş, kadınlara 20 yaşından itibaren her ay kendi kendine meme muayenesi yapmalarını önererek “40 yaşına kadar yıllık hekim muayenesi ve ultrason kontrolü, 40 yaşından sonra ise her yıl mamografi yaptırmak gerekiyor” dedi.
Prof. Dr. Güneş, “Meme, süt bezlerinden yapılan salgının meme başına ulaştırıldığı kanallardan oluşan bir yapıdır. Bu yapıdaki hücrelerin kontrolsüz şekilde ve anormal çoğalmasına meme kanseri diyoruz. Kanserin en önemli özelliği, bulunduğu yerden başka organlara gitmesi yani metastaz yapmasıdır. Meme kanserinde de, diğer tüm kanserlerde olduğu gibi, öldürücü olmasının sebebi karaciğere, akciğere, beyne veya kemiğe sıçraması, böylece hastalığın sistemik bir hale dönüşmesidir. Meme, hormonal ve çevresel faktörlerin etkisi altındaki bir organdır. Östrojen ve progesteron dediğimiz kadınlık hormonlarının etkisi altındadır. Bu anlamda meme kanserinde önemli risk faktörlerimiz vardır” ifadelerini kullandı.
RİSK FAKTÖRLERİ: HORMONLAR, YAŞAM TARZI VE OBEZİTE
Risk faktörlerine değinen Prof. Dr. Güneş, “Kadın olmak en önemli risk faktörüdür. 50 yaşından yukarı olmak da bir risk faktörüdür. Adet yaşının çok küçük yaşlarda başlaması, menopoza geç yaşta girilmesi, memenin daha uzun süre hormonlara maruz kalmasıyla ilgilidir. Hiç doğum yapmamak, emzirmemek, ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapmak da meme kanseri için önemli risk faktörlerindendir. Bir de değiştirilebilir risk faktörleri vardır. Bunların başında beslenme ve hareket gelir. Özellikle hayvansal gıdalar açısından fakir, sebze ve meyve açısından zengin bir beslenme ve en önemlisi de hareket çok önemlidir. Bugün güncel bilimsel çalışmalar beslenme ve fiziksel aktivite, meme kanseri başta olmak üzere genel kanser riskini yüzde 40 oranında azalttığını gösteriyor” dedi.
Prof. Dr. Güneş, “Günümüzde cep telefonları, bilgisayar ve masa başı işler nedeniyle hareket çok az ediyoruz. Biz de bunun önüne geçebilmek için haftada en az 3 gün, 30 dakika orta tempolu yürüyüş öneriyoruz. Bu hareket, hareketsizliğin önüne geçecektir. Ayrıca dengeli beslenme ve obeziteden kaçınma da çok önemlidir. Çünkü artık biliyoruz ki obezite, pankreas, kalın bağırsak (kolorektal) kanseri gibi birçok kanser türünde olduğu gibi meme kanserinde de önemli bir sebeptir” diye konuştu.
‘OBEZİTEYE DİKKAT ETMEK GEREKİYOR’
Menopoz sonrası kadınlarda östrojen hormonunun vücutta biriken yağ dokusundan salgılandığını belirten Prof. Dr. Güneş, “Östrojen, hücrelerde çoğalmaya sebep olan bir hormondur. Bu anlamda obeziteye dikkat etmek, sağlıklı ve dengeli kiloda kalmak gerekir” ifadelerini kullandı.
'GENETİK YATKINLIK ÜÇ KAT RİSK YARATIYOR'
Ailesinde meme kanseri öyküsü bulunan kadınların daha dikkatli olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Güneş, “Anneanne, babaanne, teyze, hala veya kız kardeşinde meme kanseri varsa risk üç kat artıyor. 50 yaşından önce iki kişide kanser görülmesi, her iki memede birden kanser oluşması ya da erkek meme kanseri varlığı genetik yatkınlık göstergesidir. Bu durumda BRCA1 ve BRCA2 gen testlerini öneriyoruz. Günümüzde en popüler olan testler BRCA1 ve BRCA2 dediğimiz gen testleridir. Bu testler kişide meme kanserine yakalanma riskini belirliyor. Tabii hiçbir şey yüzde 100 değildir. Ancak örneğin BRCA1 pozitif çıktığında, hastaya 'Meme kanserine yakalanma oranınız yüzde 80’in üzerinde, yumurtalık kanserine yakalanma oranınız yüzde 45-50 civarındadır' diyoruz. Eğer her iki gen de mutasyon açısından pozitifse, bu oran daha da artıyor” dedi.
‘TARAMA METODLARI HER YERDE VAR’
Prof. Dr. Güneş, “Bu tür hastalara ya çok sıkı bir yakın takip öneriyoruz ya da doğurganlık çağında değilse, çocuk doğurma isteği yoksa, her iki memenin profilaktik mastektomi dediğimiz koruyucu operasyonunu ve protez ameliyatını öneriyoruz. Bu konuda ülkemiz oldukça iyi durumda. Tarama yöntemlerimiz her yerde mevcut. Devlet hastanelerinde, eğitim araştırma hastanelerinde bu hizmetler ücretsiz şekilde sunuluyor. Sağlık Bakanlığımız bu konuda çok duyarlı ve sürekli eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yapıyor” diye konuştu.
‘MEME KANSERİNDE ERKEN TANIDA OLDUKÇA BAŞARILIYIZ’
Prof. Dr. Güneş, “Meme kanserinin bu kadar sık görülmesinin sebeplerinden biri de aslında erken tanının artmış olması. Artık erken tanıya götüren tüm teknik donanım ve dijital mamografiler ülkemizde yaygınlaştı. Bu sayede meme kanserinde erken tanı konusunda oldukça başarılıyız. Artık cerrahide de büyük ilerlemeler var. Eskiden memeyi tamamen alıyorduk, ama artık minimal invaziv cerrahi dediğimiz yöntemlerle sadece memedeki kitleye yönelik operasyonlar yapıyoruz. Kadınlarımız şundan korkmasın: “Meme kanseri oldum, göğsüm alınacak, koltuk altındaki tüm lenf bezleri temizlenecek, kolum şişecek.” Artık böyle bir cerrahi yapılmıyor” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Güneş, “Gelişen teknoloji, yapay zeka destekli sistemler sayesinde cerrahi işlemler, dokulara zarar vermeden, hastayı kısa sürede normal yaşamına döndürecek şekilde yapılabiliyor. Hastalar ameliyattan sonra mutlu şekilde uyanıyor ve kanser öncesi yaşamlarına aynı şekilde devam edebiliyor. Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Memesinde ele gelen kitle, koltuk altında ele gelen şişlik, meme başından gelen akıntı (özellikle tek memede ve kanlıysa), meme başında çekilme veya memelerde asimetrik bir görüntü varsa mutlaka bir hekime başvurulmalı” dedi.
‘BUGÜN MAMOGRAFİ VE ULTRASONA ULAŞMAK ÇOK KOLAY’
Prof. Dr. Güneş, “Bugün mamografi ve ultrasona ulaşmak çok kolay. Devlet hastanelerinde, eğitim araştırma merkezlerinde ve özel sağlık kuruluşlarında bu imkanlar mevcut. Mutlaka gidilmeli. “Mamografi kanser yapar mı?” diye çok soruluyor Hayır, mamografi kanser yapmaz. Mamografi kanser yapmadan erken tanı koyabileceğimiz en güvenilir yöntemdir. Mamografi tıpkı kanıta dayalı bir bilim dalıdır. Mamografide alınan radyasyon miktarı çok düşüktür. Şöyle örneklendirebiliriz: 40 yaşından 90 yaşına kadar bir kadın 50 yıl boyunca her yıl mamografi yaptırsa, toplamda aldığı radyasyon 40-50 rad civarındadır. Bu miktar, kıtalar arası bir uçak yolculuğunda ya da normal üç aylık bir yaşam sürecinde alınan radyasyona eşittir. Bu anlamda korkmayın. Artık dijital mamografiler var ve radyasyonu minimum seviyeye indirmiş durumda. Lütfen canınızın kıymetini bilin. Bunu sadece kadınlara değil, erkeklere de söylüyorum, çünkü meme kanseri erkeklerde de görülüyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Güneş, “Özellikle kadınlar için şunu vurgulamak istiyorum: Her ay kendi kendinize yapacağınız beş dakikalık bir muayene size yıllar kazandırabilir. Geç kalmaktan korkun, kanserden değil. Kanserden korkmayın, kanser sizden korksun. Biz hekimler olarak, multidisipliner bir yaklaşımla ve gelişmiş teknolojik altyapımızla bu hastalıkla baş edebilecek güçteyiz” diye konuştu.


