Saray dan Türk vatandaşlığı ve resmi dil çıkışı! İşte böyle değiştirilmesini önerdi
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin 22 Ekim 2024'te başlattığı İmralı Süreci'nde, terör örgütü PKK silahlarını 11 Temmuz 2025'te yaktı. PKK'nın silah yakmasının ardından TBMM'de Milli Birlik, Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu kuruldu.
Komisyondaki görüşmeler sürerken kamuoyunda ve siyasiler arasında "Türkiyeli" ve "Türk" tartışması yaşandı.
"Türkiyeli" kavramının savunulmasına karşı çıkan Milli Savunma Üniversitesi Rektörü Erhan Afyoncu'ya, AKP’nin önde gelen bazı isimlerinden sert tepki geldi.
Türk vatandaşı mı Türkiyeli mi? Vatandaş tercihini yaptı
Türk vatandaşlığı tanımına sahip çıkan Afyoncu’ya, MHP’li İlyas Topsakal gibi isimler destek verirken, MHP’nin kritik isimlerinden Feti Yıldız, “Türk vatandaşlığı” tanımının tartışılamayacağını vurguladı. Yıldız, bunu ayrıca İmralı Süreci'nde kurulan komisyonda da partisinin kırmızı çizgisi olarak dile getirdi.
İmralı Süreci'nde yayımladığı yazılarla sık sık kamuoyunun dikkatini çeken Saray danışmanlarından Mehmet Uçum, Habertürk'ten Fevzi Çakır'a konuştu.
MHP Türkiyeli tartışmasına çok sert girdi
Uçum, Türk vatandaşlığı tanımının kalacağını fakat etnik bir aidiyete vurgu yapmak yerine ülkeye bağlı herkesi kapsayacak şekilde değiştirilebileceğini söyledi. Resmî dilin Türkçe olmasının tartışmaya açık olmadığını belirten Uçum, Türkçe’den başka dillerde eğitim verilmesi için ise düzenleme yapılabileceğini ifade etti. Uçum yerel yönetimlerin güçlendirilmesine de dikkat çekti.
Uçum şunları ifade etti:
"Türk vatandaşlığı tanımının bir hukuki bağ olarak anayasada çok daha vurgulu yapılması, “Etnik kimliğine ve dini aidiyetine bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne hukuken bağlı olan herkes Türk vatandaşıdır” şeklinde bir hüküm konulması söz konusu olabilir.
Türkçe'nin devletin dili yani tek resmi dil olması, eğitim dili olması elbette tartışma konusu değildir. Bununla birlikte Türkçe'den başka dillerin öğretimine ilişkin usul ve esasların kanunla düzenleneceğini içeren anayasal bir hüküm getirilebilir.
Üniter yapıyı destekleyecek, yerel meclisleri yerel bütçe taslakları ve denetim konusunda güçlendirecek; merkezin yerel icrada sorumluluğunu artıracak bir yerel yönetimler reformu gündeme gelebilir.Ancak bunlar artık tüm toplumun ortak konularıdır. Ayrılıkçı yaklaşımlarla değil, ortak politikalarla ele alınıp çözüme kavuşturulacaktır"
Uçum, İmralı Süreci'nin geçmişteki Çözüm Süreci olmadığının bunun bir 'Geçiş Süreci' olduğunu şu sözlerle ifade etti:
"Temel fark, terörle mücadelenin hem aktif hem destek unsurlarına yönelik pratiklerini kesintisiz ve kararlı bir şekilde yürüterek bu yeni aşamayı başlatmak oldu.
if (!$ISMOBILE) : ?>include(__DIR__.'/320x100.php');?>Yani bu sürecin adı, öncekine benzer şekilde bir “çözüm süreci” değil; bir “geçiş süreci”dir.“
Terörsüz Türkiye”ye geçişe ilişkin bir devlet inisiyatifi ortaya kondu ve bir devlet politikası olarak bu geçiş süreci yönetiliyor. Geçiş sürecinin ön şartları olarak terör örgütünün feshi gerçekleşti ve silah bırakma kararı alındı. Fesih ve silah bırakma kararıyla geçiş süreci somut olarak başladı. Artık geçiş sürecini başarıyla tamamlamak için yapılan çalışmalar söz konusudur."
Uçum, İmralı Süreci için de özel bir kanun çıkarılması gerektiğini de şu sözlerle anlattı:
"Bu öneriyi kamuoyuna açıklarken gerekçelerimi ifade etmiştim. Kısaca tekrar etmek gerekirse şunları söyleyebilirim:
İlk olarak şunu tespit edelim: Rutin dışı bir geçiş sürecinden söz ediyoruz. TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, görevlerini kararlaştırırken kanun teklifleri konusunda bir hukuk politikası belirlemeyi de işleri arasına aldı. Hatta buna beşte üç çoğunlukla, yani nitelikli çoğunlukla karar vermeyi kabul etti. Dolayısıyla benim önerim, komisyonun görevleri arasında olan bir konuya ilişkindir.
İkincisi; rutin dışı geçiş döneminin hukuku, rutin yaklaşımlarla ele alınamaz. Rutin dışılığa ve geçiş sürecinin özelliklerine uygun bir yaklaşım gerekir.
Bugün örgütün kendini feshettiği ve silahların yakılmasıyla silah bırakma aşamasına geçilen bir durum var. Bu duruma uygun yeni bir düzenleme yapılması, rutin dışı geçiş dönemine uygun düşer. Bu düzenlemenin ayrı ve özel bir “geçiş süreci kanunu” olarak çıkarılması doğru bir yöntem olur.
Bu düzenlemenin tek, geçici ve özel bir kanun olması gerekir. Kanunun içeriğinde, terörün kayıtsız, şartsız ve pazarlıksız sona erdirilmesi özgünlüğü temel alınmalıdır. Kanun; geçişte ihtiyaç duyulan toplumsal ve ekonomik hayata katılım ve entegrasyon hukuku, ceza ve infaz hukuku ile sosyal hukuk konularını kapsamalıdır. Elbette olabildiğince geniş veya yeterli toplumsal ve siyasal mutabakatla bu kanunun çıkması son derece önemlidir.
Tabii bu kanun, Anayasa’ya aykırı yorumlanacak hiçbir hüküm içermemelidir. Ayrıca kanun içeriği düzenlenirken Devlet, Ülke ve Millet hassasiyetlerine ve kırmızı çizgilere uygunluk temel kriter olmalıdır.
Geçiş sürecinde genel talepler ve haklar değil, kapsamdaki kişiler için geçişi sağlayacak teknik ve pratik hukuki koşullar ele alınır. Özel kanunun içeriği de bu yaklaşımla belirlenmelidir."


