Serra Arıtürk: Egomla ilgili bir savaş vermiyorum’
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Bir süredir ekranın parlayan isimlerinden ama yeni sezonda onunla daha sık karşılaşacağız. Bu bizim ilk röportajımız. Oldukça dikkat çekici bir fiziği, Kuzeyli bir havası var. Biraz mesafeli gibi dursa da samimiyetini göstermesi için sadece biraz zaman gerekiyor. Kendisi de “Sohbet başladıktan birkaç dakika sonra frekansımız tuttuysa enerjim yükseliyor” diyor. Bizim frekansımız tutuyor ve başlıyor anlatmaya...
◊ Yeni bir şarkın çıktı. Hem ulusal hem de dijitalde bu sezon yeni işlerin başlayacak. Her
yerdesin...
Ben aslında yoğun olmaya çalışıyorum çünkü sürekli bir şeyler yapmayı seviyorum.
◊ Şimdiye kadar başrol projelerin oldu, şarkıların yayımlandı ama biraz gizemli bir havan var. Hakkında pek bilgi yok. Bugün seni biraz açsak mı?
OLUR, TAM DA ONUN İÇİN GELDİM BURAYA.
◊ Hangi kelimelerle kendini anlatırsın?
Nasıl anlatırım? Ama en zor sorudan başladın, bu gerçekten bir sınav (gülüyor). Aslında ilk izlenimin çok yanlış değil, özellikle bu işe başladıktan sonra yıllar içinde biraz içe döndüm.
◊ Aslında tanındıkça tam tersi olması gerekmez mi?
Sanırım şöyle bir şey var, bir sette karakterle vakit geçirirken çok daha korkusuz, pervasız olabiliyorum, böylece enerjimi de atıyorum. Dışarıda daha sakin yaşamayı tercih ediyorum, kendime ait küçük bir alanım; içinde sayılı insan ve mekân var. Sıkıcı görünebilir ama böylesi beni daha mutlu ediyor, daha dengede kalıyorum. Rutin oluşturmayı seviyorum. Sanırım genel olarak kendim için dengede kelimesi doğru bir seçim. Kafamın, ruhumun, duygularımın çok karıştığı zamanlar oluyor ama genelde dengede hissediyorum. Mesela neşem yüksektir ama melankolim de çok yüksektir, ikisinin dengesi... Zaten ürettiğim, içimden gelen her şey de biraz o duygulardan kaynaklanıyor. Bunların dışında aşkı seviyorum. Birileriyle ya da ilgi duyduğum herhangi bir şeyle ilgilenmeyi, onlara emek, sevgi vermeyi çok seviyorum. Bunlar yaptığım işlere de yarıyor, tabii deneyimsel açıdan. Genelde zamanımı, emeğimi bunlara harcıyorum.
◊ Karanlık taraflarında neler var?
Melankoli duygum bazen beni çok ele geçiriyor. Her güzelliğin içinde bir keder bulup onu da yaşatmayı seviyorum. Ama onu da keyifli yaşamaya çalışıyorum. Dışarıdan belki de çok acı çekiyor gibi göründüğüm zamanlarda bile, onu içimde yaşarken, bir yandan aslında haz alıyorum.
◊ Yani acılardan keyif mi alıyorsun?
Şöyle anlatabilirim, herhangi bir konuda kalp kırıklığı yaşadığımda yüzeyde hissettiğim çok büyük bir acı oluyor ama ben o duyguyu sonuna kadar yaşayıp tüketmeyi, o esnada keyif almayı seviyorum. Acıyı hissetmeyi sevmiyorum ama hissettiğim zamanlarda keyfini çıkarıyorum.
◊ Seninle yeni tanışan biri ilk olarak neyi yanlış anlar?
Soğuk olduğumu düşünüyorlar. Bence ten rengim, Kuzeyli görünümümün etkisi olabilir. Sohbet başladıktan birkaç dakika sonra frekansımız tuttuysa enerjim yükseliyor, ben de rahatlıyorum, açılıyorum ve karşımdaki insanları genelde şaşırtıyorum.
‘AŞK TÜKETİM TARİHİ OLAN BİR DUYGU’
◊ “Aşkı çok seviyorum” dedin. Oyuncu Halil Babür’le üç senedir birliktesiniz. Nasıl gidiyor?
Onunla evrilen şeyi yalnızca aşk diye tanımlamak istemem.
◊ Neden?
Aşkı seviyorum ama aşk çok yoğun yaşandığında bence yorucu, insanı kendi olmaktan çıkaran ve belli bir tüketim tarihi olan bir duygu. O ilk heyecanın yarattığı çok büyük dalgalanmalara ve duygulara da hastayım ama bence uzun ve daha önemlisi sağlıklı ilişkilerde aşk zamanla çok derin bir sevgi ve güven paylaşımına evriliyor. Bu halini yaşamak o kadar güzel ki. Benim için de bir ilk.
◊ Sette mi tanıştınız?
Biz ‘Kulüp’ün hazırlık aşamasında tanıştık.
◊ Okuma provasında falan mı?
İkili deneme çekiminde. Ama ben öncesinde Halil’in yaptığı şeylere hayrandım. Onunla oynama ihtimalim olduğunu duyunca çok mutlu olmuştum.
◊ İlk adımı kim attı? Sen gibi duruyor...
Ben attım, evet. Bu her zaman yaptığım bir şey değil, genelde gözlemlerim, enerjimiz tutuyorsa bir noktada karşı taraf ilk adımı zaten atar diye düşünürüm.
◊ Ne yaptın? Mesaj falan mı attın?
O çok daha içedönüktü. En azından öyle duruyordu. Onu daha iyi tanımak için sorular sorarak sohbeti genişletmeye çabaladım.
◊ Sen iç dönük duruyorsun, o içedönük duruyor, nasıl oldu?
Deli deliyi görünce sopasını saklar derler. Ruh ortaklığı hissettik bir tür, tam açıklaması çok kolay değil. Ben bir adım, o bir adım, arkadaşça başladı ve öyle dönüştü.
◊ Ekranda canlandırdığın kadınlar da hep aşk için mücadele etti. Onlardan aşk adına
ne öğrendin?
Kimi aşkının korkusuzca peşinden giden, kimi daha kartları kapalı oynayan kadınlardı. Korkusuzluğu hep çok takdir ettim oynadığım kadınlarda; imrendim bile. Aşk büyülü bir şey hissettirdikleri itibariyle ama aslında en basit haliyle bir hormon dengesizliği hali. Bazen iyileşmen uzun sürüyor. Ama aşkın hastalık halini de seviyorum. İnsanı çok canlı ve diri hissettiriyor. İyi ki yaşamışım diyorum en toksik halini dahi.
‘MÜZİK, HAYATIMIN TÜMÜ’
◊ Albümün, single’ların ve dahil olduğun projelerle 15’in üzerinde şarkı yayımlamışsın. Sana bir kartvizit hazırlasak ilk önce şarkıcı mı oyuncu mu yazardın?
Müziğe çok şey borçluyum gibi geliyor, oyunculuk yolu da bana müzikle açıldı, sanırım müzisyen yazdırırdım. Bu arada oyunculukta da müziği buluyorum ve müziğin yardımını alıyorum. Müzik benim hayatımın tümü gibi bir şey.
◊ ‘Yıllar Sonra: Hümeyra’ albümünde ‘Güzelliğin On Para Etmez’ şarkısını söylüyorsun. Bu projeyle yolun nasıl kesişti?
Süheyl Atay ve Orkun Tunç’un projesi, Murat Doğan yapımcılığını yaptı. Pasaj Müzik’ten çıktı. Sevdiğimiz Hümeyra şarkılarını çok önemli sanatçılar yeniden yorumladı. Bana da yorumlamam için birkaç şarkı düşündüklerini söylediler ve aralarından kanımın en ısındığı bu şarkıyı seçtik. Şarkı melodisi itibariyle çok mutlu ve sade. İlk dinlediğimde “Ben bunu nasıl başka bir yere evrilteceğim” diye bayağı kafa yordum. Sonra şarkının ve o yılların kendi yalınlığına çok dokunmadan, çok minimal bir düzenleme yaptık, ben de vokal olarak sözlerin bana hissettirdiği yerde kaldım hep kaydederken. Diskografimde vokal anlamında da en memnun kaldığım şarkılardan biri oldu.
◊ Başka ne projelerin var?
Bir işim ‘Veliaht’. Çok güzel bir hikâye ve değişik bir karakter. Müthiş bir kadromuz var. Karakterimin adı Reyhan. Çok kalabalık, çok maskeli ve çok korunaklı bir evde yaşıyor. Günlük hayatında ve ilişkilerinde de kendini ve ailesini koruyabilmek için çok oynaması gerekiyor. Bir diğer işim de ‘Kaosun Anatomisi’, dijital bir platforma yaptık. Çok fütursuz, tavırlı, tatlı, seksi bir karakter. Benim yaşımda. O yüzden kendi hayatımdaki bazı şeylerden çok beslendim.
‘GÜZELLİĞİMİN YETENEĞİMİN ÖNÜNE GEÇTİĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM’
◊ Yolculuğun nerede başlıyor?
İstanbul, Caddebostan’da büyüdüm. Babam emekli ziraat mühendisi. Urla’da yaşıyor, zeytincilik yapıyor. Annem yıllarca demir çelik satış-pazarlaması yaptı. O, İstanbul’da.
◊ Müzik kanına nasıl giriyor?
İlkokula yeni başladığımda babam “Bir enstrüman çalacaksın. Piyano mu, gitar mı” dedi. Ben de “Gitar, çünkü taşınabiliyor” dedim. O şekilde başladım ve çok sevdim.
◊ 5 sene önce 22 yaşındayken Kanal D’de yayımlanan ‘Aşkın Tarifi’nde başrol oynayarak oyunculuğa başladın. İlk işin ve başrol. Biraz
ballı mısın?
Şanslı olduğumu inkâr edemem.
◊ Nasıl oldu ilk iş ve başrol?
Acıbadem Üniversitesi’nde tıp mühendisliği okudum. Müzik zaten hayatımdaydı, enstrümanım klasik gitar, klasik müzik ve teori üzerine müzik eğitimi aldım. Şarkı söylemeyi çok sevdiğimi fark etmem de lise dönemine denk geliyor. Üniversiteye girdiğim zaman hemen Boğaziçi Caz Korosu’na başvurdum. Ama okulun ve koronun programları çok yoğundu. Okulu aksatmaya başlayınca korodan ayrıldım. Hayatıma YouTube ve Instagram girdi. Cover’lar yapıp yüklemeye başladım. Büyük ilgi gördü. Bu sektörün de ilgisini çekti ve cast direktörleri, birtakım yapımcılar senaryo göndermeye başladı. O talepleri değerlendirmeye başladım, genelde yüklediğim cover’lar sebebiyle pek çoğu şarkı söylemeyi seven liseli kız rolleriydi. Ben de deneme çekimlerine gitmeye başladım. Her deneme çekimi başka bir kapıyı ve farkındalığı açtı; en sonunda ‘Aşkın Tarifi’ oldu.
◊ Neydi bu meslekte devam etmeni sağlayan?
Yoğun ve ciddi bir tempoya, neyle karşılaşacağımı bilmeden atıldım. Yalnız değildim ama birçok şeyi çok kısa bir sürede gözlemlemem ve öğrenmem gerekti. Hiç eğitimim, deneyimim yoktu. Bütün o hengâ-
menin içinde oyunculuğun, sette olmanın zehrini aldım ve ben artık
bu işi yapacağım dedim kendime.
◊ Nedir o zehir?
Kendi hayatımda hiç tecrübe etme şansım olmayan veya aklıma gelmeyecek deneyimleri de yaşayabilirim. Daha iyi bir anlaşma olamaz. İlk işimin hemen ardından eğitimler aldım. Sonra ‘Kulüp’, ‘Kuvvetli Bir Alkış’, ‘Taş Kağıt Makas’ dizileri ve ‘Güneşi Söndürmem Gerek’ filmi geldi.
◊ Dört sene önce ekranda izlediğin büyük isimlerle artık birlikte rol alıyorsun. Bu egonu nasıl etkiledi?
Tanıştığım ve şöhretle çok sarsılan insanlara baktığımda genelde bunu hak etmediklerini düşündüklerini görüyorum. Hiç bununla tanışık olmadıkları bir dünyadan geldikleri için çok savruluyorlar ki, çok normal. Küçüklüğüm müzik, dans ve sahneyle geçti. Yıllarca bilmeden yatırım yaptığım bir işi yapıyormuş ve karşılığını alıyormuş gibi hissediyorum. Bu beni daha büyük hissettirmiyor ama daha iyi ve daha tatmin olmuş hissettiriyor, egomla ilgili bir savaş vermiyorum.
◊ Sence burada olma sebebin güzelliğin mi yeteneğin mi?
İkisi de. Güzelliğin etkisini inkâr etmek istemiyorum. Ama güzelliğimin yeteneğimin önüne geçtiğini düşünmüyorum. İkisi dengede.


