SonTurkHaber.com
close
up
Seyircinin gönlünde taht kuran Turist Ömer tipi aslında gerçek bir karakterden doğmuş

Seyircinin gönlünde taht kuran Turist Ömer tipi aslında gerçek bir karakterden doğmuş

SonTurkHaber.com, Haberturk kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.

1964 ile 1973 yılları arasında çekilen ve 'Turist Ömer' için bu topraklarda dizi filmlerinin atası denilebilir miydi? 'Turist Ömer' karakterine hayat veren Sadri Alışık'ın kullandığı kelimeleri, kendine has esprileri, selam verişi ve performansı bir kuşakta kalıcı etkiler bırakmasına bakılırsa, konuya taraf olan hemen herkesin bu tiplemenin nasıl doğduğuna ilişkin bir şeyler söylemesinden daha doğal ne olabilirdi ki...

İşçi şapkasıyla 'Turist' oldu

Senarist, yönetmen, film yapımcısı, oyuncu, film dağıtımcısı, film müzikçisi, söz yazarı ve besteci Hulki Saner'in oğlu Metin Saner de benzer yönde bir değerlendirmede bulunuyor. Habertürk'e açıklamalarda bulunan Saner, şöyle konuşuyor:

"Asıl önemli olan 'Turist Ömer'in hafızalarda yaşaması, hatırlanması ve hâlâ seyrediliyor olması. Turist Ömer iki boyuttan oluşuyor; Hulki Saner ve Sadri Alışık... Tek taraflı anlatımlar doyurucu olmuyor. Bu sebeple bugüne kadar yaşadı ve yaşıyor. Dikkat edilirse 'Turist Ömer' serisinin tüm filmlerinin yönetmeni babamdır. Tiplemeyi filme uygulama işini hiç bir yönetmene devretmemiştir. Sadri Alışık ile beraber filmleri çekmiştir. Dolayısıyla 'Turist Ömer' bu ikilinin bir ürünüdür. Sonuçta ortada bir tipleme var. Bir tarafta babam, bu tiplemeyi kafasında canlandırmış diğer taraf ise Sadri Alışık bu tiplemeyi oynamış; üstüne üstlük babam bir de 'Turist Ömer' diye müziğini ve bestesini yapmış, sözlerini yazmış. 'Turist Ömer Arabistan’da'ya da müzik ve söz yazmış ve plağını çıkartmış". Metin Saner, Habertürk'e konuştu...

Şimdi gelin ilk ağızdan; yani 'Turist Ömer' filmlerinin unutulmaz yönetmeni Hulki Saner'in kaleme aldığı 'Bu a benim filmim" başlıklı kitabına bir göz atalım....

İlk baskısı 1996 yılında yapılan kitapta ilgili bölüm şöyle anlatılıyor:

'Turist Ömer' filmlerinin yönetmeni Hulki Saner

'TURİST ÖMER' BİR GERÇEKTİ

'Turist Ömer' gerçekti; yaşayan bir tipti. Belki de bu yüzden halkın sempatisini kazanmış, bir anda herkesin sevgilisi olup çıkmıştı. 'Turist Ömer' tipi gerçekte amcamdan esinlendiğim bir karakterdi. Daha önce anlattığım gibi, amcam sandalcılık yapardı. Çevresinde sevilen, sözü sohbeti hoş, bohem yaşamayı seven ve sandalcılığın dışında hiçbir iş yapmmaya kendine ilke edinmiş biriydi... Benim de prodüktörlüğe başladığım yıllarda onun bu havasını Yeşilçam'da canlandırmak hep kafamdaydı fikir olarak. Aslında Sadri Alışık'ı tanıyordum fakat onunla birlikte çalışmak uzun zaman kısmet olmamıştı... Daha sonra böyle bir fırsat doğup da Sadri'yi "Helal Olsun Ali Abi" isimli filmde oynatınca, dedim ki, "İşte benim hayalimdeki aktör bu!..." Bu bir komedi filmi olmasına rağmen, 'Turist Ömer' tipi Yeşilçam'a bu filmle doğdu. Sadri Alışık da bu tipi çok iyi canlandırmıştı. Zaten o herhangi bir rolü, saçının telinden ayağının ucuna kadar oynardı... Sevgili Sadri'yle o filmde başlayan dostluğumuz, 'Turist Ömer' filmleriyle pekişti ve o ölene kadar hep sürdü.

Peki 'Turist Ömer'in ilk sahnesi ne zaman çekilmişti? Ve sonra nasıl olmuştu da dalga dalga yayılmıştı?

Söz yeniden merhum Saner'de:

'TURİST ÖMER' ALMANYA'DA

Biz ilk 'Turist Ömer'i 1964 senesinde çektik. Bu film çok sükse yaptı ve Sadri Alışık, Turist Ömer tipinden çok sevildi. Sultanahmet'te oturduğumuz çocukluk yıllarımda İstanbul'a pek nadir turist gelirdi. Öyle aylak aylak dolaşıp etrafa bakarlardı. "Ne bakıyor bunlar?" derdim kendi kendime. Ömer'in de hiçbir işi yok, aylak aylak dolaşıyor ya, ona "turist" diyelim dedim ve adı öyle kaldı. 'Turist Ömer' filmi halk tarafından çok sevilince madem bu adam turist, biz bunu gezdirelim dedim. Nereye götürelim; o zaman ilk aklıma gelen Almanya oldu. Hemen bir senaryo hazırladık. Güzel bir ekip kurup uçakla Münih'e gittik. Ekipte Sadri Alışık, Erdoğan Tünaş, Çolpan İlhan, Suzan Avcı ve kameraman Turgut Önen vardı. Merkezde Aden Oteli'ne yerleştik. Ertesi gün Turist Ömer'e pejmürde kılığını giydirdik. Bir de onun bildiğiniz gibi meşhur bir şapkası vardır ya, o şapkanın hikâyesi şöyledir; Sadri'nin yüzü serttir. Halbuki turist biraz daha yumaşaktır, o bakımdan başında bir şapka olsun dedim, o şapkayı biraz öne doğru indiririz, bizim kafamızdaki 'Turist Ömer' tipi ortaya çıkmış olur. İşte o şapkayı bir inşaat işçisinde satın aldık, yırtık pırtık bir şapkaydı. Sadri o yırtık şapkayı taktı, pejmurde kıyafetini giydi. Sadri Alışık önde, biz arkada resepsiyonda geçerek Aden Oteli'nden çıktık. İkinci, üçüncü iş gününden sonra resepiyondan bir adam bana geldi.

"ŞU ARKADAŞINIZ ELBİSESİNİ DEĞİŞTİRSE... "

"Sizinle bir şey konuşacağım" dedi. "Buyrun" dedim, "Ekibiniz ne kadar kalacak burda?" diye sordu. Cevabımı verince, "Tabii, memnuz oluruz, yalnız hepiniz iyisiniz, güzel giyimlisiniz de şu arkadaşınıza söyleseniz elbisesini değiştirse, çok pejmurde, bizim otelimize yakışmıyor" dedi. Ben bir kahkaha attım, Sadri'ye söyledim o da güldü, adama dönerek dedim ki "Bu bey bizim en meşhur aktörümüzdür, bu da onun özel komedi kılığı, Onun için bu kılık değişmez". Bu kez gülme sırası onlardaydı. Biraz da utandılar, özür dilediler. Biz filmi bitirdik. Artık döneceğiz. Biliyorsunuz 'Turist Ömer'i Almanya'da çektiğimiz devir Türkiye'de yokluklar devriydi. Avrupa'da olup da Türkiye'de olmayan o kadar çok mal vardı ki. O bakımdan herkesin kafasında bir gün boş olsak da biraz alışveriş yapsak fikri vardı. Ben bunu bildiğim için iş bittikten sonra dönüşü bir gün geciktirdim. "Herkes serbest, nereye giderse gitsin" dedim. Ertesi gün de dönecektik. O zamanki Lutfansa İstanbul Müdürü Her Shryber ahbabımdı. Ertesi gün herkes hazırlandı gittik havaalanına, Lutfansa ofisine biletleri verdim, o zaman dövizimiz çok kıttı, şimdiki gibi cebine dövizleri koyup yurtdışına çıkmak, rahat rahat film çekmek yoktu. Son damlasına kadar herkes parasını harcardı. Yine de hepinin sorumluluğu bende olduğu için küçük bir para sakladım. Geri dönüyoruz diye sevinirken hiç ümit etmediğim bir şey oldu. Ekibin sekiz yüzkilo fazla bagajı çıktı. Bir hesap yapıldı; diyelim ki benim cebimde yüz mark var, bagaj fazlası için bende dokuz yüz mark para istiyorlar. Bizim için açıkçası o anda bulunması imkansız bir para yani. Hemen Lutfansa şefi olan Alman'a durumu anlattım. "Ben bu parayı şu anda bulamam. İstanbul müdürünüzü tanıyorum, parayı İstanbul'da ona ödeyeyim" dedim. Ama şef gayet sert ve ciddi bir tavırla 'Nayn' dedi. Aksi de bir Almandı, yürüdü gitti. Öyle zor bir durumdaydık ki, otele dönecek taksi paramız bile yoktu. Lutfansa'daki görevliler bavullarımızı verdiler. Bizimkiler cam kenarına dizildiler, ben de önlerinde ne yapacağım diye hiç kimse ile konuşmadan bir aşağı bir yukarı dolaşıyorum. Başka bir çözüm geldi aklıma, yine 'Nayn' dedi adam. Bu filmlerin gitmesi lazım, ama en ne dersem adam 'Nayn' diyor.

"OLMAYACAK BİR ŞEY OLDU"

Bir hayli zaman geçti, uçak vakti de geliyor. Bir aşağı bir yukarı dolaşıyorum çaresiz. Bizimkiler bavulların üstünde öylece oturmuşlar bana bakıyorlar. Tam bu sırada olmayacak bir şey oldu. Allah halimize acıyıp bize Hızır yolladı sanki. Bir baktım etraf karıştı. O bize 'nayn' diyen aksi şef etrafta koşuşturuyor, bir taraftan da "Mr. Saner" diye bağırıyor. Birdenbire beni gördüler, hemen yanıma geldiler. O 'Nayn' diyen aksi adam yumuşacık olmuştu. "Mr. Saner şimdi telefon aldık İstanbul'dan, çok acil ve hayati bir mesele var" dedi. "Nedir?" diye sordum merakla. "Bizim Avrupa genel müdürümüz İstanbul'da ani bir rahatsızlık geçirmiş hemen ilaç yetiştirmemiz lazım. Bu ilacı da sizi götürmeniz için Her Shryber telefon etti, bugün sizi geleceğinizi biliyormuş, siz güvenilirmişsiniz" dedi. Adam bunu söyleyince ben hemen kasıldım tabii. "Vallahi bir düşünürüz" dedim. "Yalnız bizim burda epey fazla yükümüz var", "Aman efendim yükün lafı mı olur, biz hallederiz" dediler. Ben de "Nasıl halledeceksiniz, bizim yerimizi başkalarına verdiler" dedim ama düşünmediler bile. "Mühim bir mesele değil birinci mevkide yer var" deyip çözümlediler sorunu. Ben de arkadaşlara dönüp "gidiyouz" dedim keyifle. Hepsi valizlerin üstünden fırladılar, valizler toplandı uçağa yerleştik. Adamlar bütün ekibi birinci mevkiye oturttu, aman efendim birinci mevkine güzel yermiş!... Bize durmadan içki ikram ettiler. İstanbul'a gelene kadar hepimiz kafaları çektik tabii. Uçaktan inince bizi karşılamaya gelenler hepimizin sarhoş oluşuna şaşıp kalmışlardı. Ama hem ilacı yetiştirdik, hem de rahatça döndük.

'Turist Ömer' serisinin kamera arkasında fıkralara taş çıkartacak olaylar da yaşanmıyor değildi şüphesiz. Saner İspanya'da yaşananları şöyle aktarıyor kitabında:

SAHNEYİ ÇEKERKEN NELER OLMUŞ NELER?"

"Turist Ömer Almanya'da" filmi çok başarılı oldu. Bu sefer 'Turist Ömer'i İspanya'ya götürüp boğa güreşçisi yapmak fikri üzerinde durdum. Güzel bir hikâyem de vardı. Bir İspanyol şarkıcı geliyor buraya, Turist Ömer onunla beraber İspanya'ya gidiyor. Onu boğa güreşçisine benzetiyorlar, boğaların önüne atıyorlar, bu da can havliyle boğaları kloroformlu mendille bayıltıyor ve bir sürü maceradan sonra tekrar şarkısını söyleyerek İstanbul'a dönüyor. Bu sahnelerin boğa güreşlerinin yapıldığı arenada çekilmesi lazımgelen sahnelerdi. Daha evvelden Madrid'e gittim, orada bir İspanyol şirketinden bir adam ayarladım, bizden de Sadri Alışık, İspanyol şarkıcıyı oynayan Erol Büyükburç, Çolpan İlhan ve benim asistanım Oksal Pekmezoğlu'nu götürdüm.

FOTO: Turist Ömer İspanya'da

Rahatça çalıştık. Çünkü evvelden bütün izinler alınmıştı. Özellikle arenada çekilecek sahneler çok zordu. Arena dediğim yer yüz bin kişilik bir stadyum. Çok büyük bir kapısı var: O kapıdan boğa fırlayınca, yüz metre mesafede olmamıza rağmen korkuyorsunuz. Kameralar falan çalışmaya başladı: Sadri ile Erol yanyana. Boğayı görüyoruz, Sadri ile Erol'u görüyoruz. Boğa bir çıkıyor, nefesinden titrer insan... Bir süre koşturuyorlar, koşturuyorlar ondan sonra bir sürü atlı adam boğayı şişleye şişleye kan revan içinde bırakıyor. Sonra matador geliyor. Sanki bir iş yapıyormuş gibi zaten ölmüş olan boğaya pat diye bir kılıcı geçiriyor. Ondan sonra da boğayı sürükleyip götürüyorlar. Etraf temizleniyor, bir tane daha boğa geliyor, o da öyle etrafı yıkıyor, öyle bir vuruyor ki taşlara duvarlara, herkes kaçışıyor. Sadri biraz hayvanlardan korkar. İkide bir "Abi buraya sıçrar mı boğalar?" diye panikliyor. Filmin bir sahnesinde matadorla Sadri'yi karıştırıp atıyorlar boğanın önüne. Küçük bir arenada bu sahneyi çekerken neler oldu neler...

Sadri çıkmaz arenaya, "Yahu çık" diyoruz. "Bir şey olmaz". Sadri "Olmaz olur mu?" diyor. "Bu boğa küçük" diyoruz. "Neresi küçük yahu fil gibi" diyor. Arenanın görevlileri "Bak diyorlar "Sen çıkar çıkmaz biz bu kırmızı şeyi göstereceğiz, boğa bize doğru gelecek". Ama Sadri "Ya kırmızıya gitmeyip de bana gelirse" diyor. Neyse oradaki işimizi bitirdik döndük İstanbul'a. Bazı sahneleri İstanbul'da çekecektik. Boğazda bir çiftlik bulup üç-dört dekoratör ile beraber Madrid'deki arenanın girişini ve tribünlerin dekorlarını yaptık. Aynısı da oldu. Bin tane figüran koyduk oraya. Tabii figüranlara da İspanyol seyircisi kıyafeti giydirdik. Ama İstanbul'da bulduğumuz boğalar bir türlü bayılmıyordu, tabii Sadri rahat çalışamıyordu bu yüzden. Sonunda iki veterinerin yaptığı iğnelerle boğalar bayıldı ve Sadri de rahatladı. Sahneleri o zaman çekebildik. Keyifli film oldu sonunda.

DEVEYİ GÖRÜNCE OLAN OLUYOR!

'Turist Ömer' serisinin en çok iş yapanlarından biri "Turist Ömer Arabistan'da" filmiydi. Filmi Kahire'de çektik. Kahire'nin meşhur yıldızlarından biri olan Ferit Şevki de "Turist Ömer Arabistan'da" filminde rol aldı. Hikâyede Ferit'le Sadri arkadaş oluyorlar, Ferit Kahire'ye giderken turisti de yanında götürüyor ve başlarından bin türlü macera geçiyor. Kahire'de bir sürü uzun ve güç sahneler çektik. Zor olan çöl sahneleri için bir çadır kurdurdum, içine de buzdolabı koydurdum. Biri "Aman ne kadar sıcak" derse, "Buyrun çadıra" diyorum, buzlu bira içiyoruz, sonra haydi gene çalışmaya. Böyle keyifli bir ortamda güzel güzel çalıştık ve işi bitirdik. İş bitmiş, tam toparlanalım derken Çolpan İlhan yanıma geldi "Hulki Ağabey, bir şey söyleyeceğim, bu develeri gördün mü?" dedi. "Gördüm, ne olacak?" dedim. Bu çöldeki develer çok hızlı koşuyor, bizdeki develer ağır ağır yürür, develi bir sahne koysan çok güzel olur. Sadri binsin deveye koşsun". "Yahu sen kocanı bilmez misin?" dedim. "Devenin yanına yaklaşır mı hiç?" "Öyle ama seyirci yerlere yıkılır bu sahnede" dedi. Ben de biraz düşündüm ve sahneyi çekmeye karar verdim. Hemen bir deveciyle develerinden birini getirdik. Sadri deveyi görünce hemen suratını astı. "Sadri" dedim, "Korkma sen devenin yanına kadar gel. Ben sonra onu uzak plandan bağlarım, sen yanına kadar gel yeter". Sadri "Merhaba deve, merhaba deve" diyerek deveyi selamladı. Deve birdenbire Sadri'ye bakıp kişner gibi bir ses çıkardı. Sadri durur mu, pır diye kaçtı. "Yahu Sadri, biraz yanaş" diyorum. "Nasıl yanaşırım abi, bana bağırdı" diyor. Baktık olacak gibi değil, hakikaten çok da güzel sahne olacağını da biliyorum, "Peki" dedim Sadri'ye, "Yanaşabildiğin kadar yanaş deveye". Sadri yanaştı, ben açı değiştirdim. Sadri'nin kıyafetini deveciye giydirdim. Deveci koşup pat diye atladı devenin sırtına, deve inanılmaz bir şekilde koşmaya başladı ve çöllere doğru uzaklaştı. Sahne çok güzel olmuştu. İstanbul'da montajı yapıp filmi piyasaya sürdüğümüz zaman filmin oynadığı her sinemada halk bu sahneye katıla katıla gülüyor ve sinemadan her çıkan "Turist Ömer deveyi nasıl koşturdu gördün mü?" diyordu?

Görüldüğü gibi beyaz perdede seyirciyi kırıp geçiren o yapımların sahne arkasında yaşananlar başlı başına bir dizi olacak malzemeyi barındırıyor.

Saner'in Afrika'da yaşadıklarından verdiği birkaç örneği okurken kendimizi gülmekten alamıyoruz:

SADRİ ALIŞIK'IN İKİ BÜYÜK KORKUSU

'Turist Ömer'i başka memleketlere götürme fikri iyi tutunca 'Turist Ömer'i Afrika'ya götürmeye karar verdim. Yine benim Lutfansa'daki arkadaşım yardım eti. Oradaki arkadaşlarına telgraf çekip bir minibüs, alet edevat istediğimi söyledi. Herşey hazır olunca biletleri alıp tam zamanında yola çıktık. Sadri, ben ve kameraman Mengü Yiğin üçümüz gidiyoruz. Tabii Afrika'ya uçak yolculuğu uzun sürüyor. Sadri hayatında iki şeyden korkardı. Biri uçak, diğeri hayvanlar. Şans bu ya 'Turist Ömer' serisinde hep hayvan ve uçaklarlaydı işimiz. Sıkıntılı ve uzun bir uçak yolculuğu olduğu için Sadri'yi güzel hoteslerin ikram ettiği viskiyle uyutarak Nairobi'ye indik. Hilton Oteli'ne gittik. Ben o zamanlar pipo içiyordum. Bir baktım etrafıma, beyaz olan yalnızca biziz: Mengü, Sadri ve ben. Herkes siyah. Birde o senelerde maumaular dört yüz İngiliz'i kesmişlerdi. Sadri tutturdu, "O pipoyu içme bizi de İngiliz sanacaklar" diye. Daha sonra Hilton'da başka beyazlar da olduğunu gördük de içimiz rahatladı. En çok da Sadri'nin tabii. Hazırlıklarımızı yapıp, film çekimine başladık. Nairobi'nin içinde film çeilecek fazla ilginç yerler yoktu ama dışıda bir köy bir de safari pakı vardı. Orada bütün yabani hayvanları görmek mümkündü. Biz önce izin alıp safari parkına gittik. Açıkta vahşi hayvanlar dolaşıyordu.

Mengü, "Sadri, şöyle bizden biraz daha uzağa git ki daha rahat çalışayım" dedi. O da "Olur mu yahu, ben oraya gider miyim?" diye cevap verdi. Canımız çıktı bir aslanla Sadri'yi birlikte çekene kadar. Hele bir de tam böyle bir an yakaladık. Sadri biraz ilerlese aslanla yanyana çekeceğiz. Mengü "İleriye git" diye bağırdı. Sadri bir kızdı Mengü'ye, "Sen git, ben seni çekeyim aslanların yanında, görürüm o zaman seni" diyerek. Çekebildiğimizi çektik, ondan sonra Nairobi'nin dışındaki köye gitmeye karar verdik. Köye vardığımızda, kısa etekliler giymiş adamlar bir meydanda toplanmış, tamtamlar ve zillerle bir gösteri yapıyor, etraftakiler de onları seyrediyordu. Alanda iki-üç bin kişi vardı. Ve hepsi simsiyah. Beyaz olarak biz vardık. Hepsinin gözü bizim üstümüzdeydi tabii. Mengü "Bak bunlar dans ediyorlar aralarına girsene" dedi. Sadri de "Girmesine gireceğim, ama ya bunların dini dansı ise, kızıp bizi çiğ çiğ yerlerse" diye diretti. Neyse biz alıştıra alıştıra Sadri'yi onların yanına yolladık. Sadri bir adım attı, dansçılara yaklaştı. Ve onları taklit etmeye başladı. Etraftaki insanlardan bir kahkaha, arkasından bir alkış koptu.Sadri bu sefer coştu beğendiler diye, daha da aralarına girdi, sıçradı, oynadı. İşimiz bitti minibüse bindik, minibüstekiler de zenci tabii. Şoförün yanına iki kişi oturmuş, biz onların arkasında oturuyoruz, en arkada üç kişi daha var. Hiç de tutmadım adamları, hafif sarhoşlar, Sadri'yi işaret edip gülüyorlar. Hava da kararmaya başlamıştı. Tam bu sırada lastik patladı. Uzaktan zürafaları görünce Sadri korkmaya başladı yine. "Yahu şuraya bak, sana çok uzaktalar" diyorum, "Olsun, ya gelirlerse" diyor.

Hava kararmışken lastiğin patlaması, etraf da orman olunca insanı tedirgin ediyor doğrusu... Nairobi'den de bir hayli uzaktayız üstelik. Neyse tamir bitti, minübüse binip yola çıktık. Karanlığın da iyice çöktüğü bir sırada arkadaki adamlar çok çektiler kafayı herhalde, bana Sadri'yi işaret edip yarı şaka yarı ciddi "Gırtlağını keseceğiz" gibi hareketler yapmaya başladılar. Uzun bir gece yolculuğundan sonra Nairobi'ye geldik ama adamların durumunu Sadri'ye belli etmemek için neler çektiğimi ben bilirim. Afrika'da çok güzel sahneler çektik ve döndük. Artık bunların burada çekilecek sahnelerle montaj yapılması gerekiyordu. Bizim prodüksiyon amirine "Afrika ile bağlantılı sahneler çekeceğiz hazırlı yapın" dedim. Kıyafetleri hazırladılar. "bana elli tane zenci bulacaksın, ama hepsinin suratları yamyam gibi olacak" dedim. Hakikaten de buldular. Hele beş-on tanesi Afrika'dakilerden daha da yamyamdı. Ertesi gün Belgrad ormanlarındaki meydana Sadri'yi kazana koyup etrafında dans edeceklerdi. Ben "Dokuzda buluşalım" demiştim, ama prodüksiyon amiri ekibi saat altı buçukta toplamış. Sonradan öğrendim ekibin erkenden toplanmasının nedenini; elli tane zenci değil de otuz tane bulmuşlar, geri kalan yirmikişiyi erken gelip boyamışlar. Boya olduklarını ben bile fark edemedim doğrusu.

Ancak her güzel şeyin sonu olduğu gibi 'Turist Ömer' serisi de gün geldi bir yerde tıkanmıştı.

Hulki Bey, hiç lafı eğip bükmeden ve bahane üretmeden, konuyu kitabında böylece özetliyor:

'TURİST ÖMER' NEREDE TIKANMIŞTI?

Ve bir gün geldi 'Turist Ömer'in senaryoları konusunda tıkandık. Bu tıkanmanın en büyük nedeni "Turist Ömer"inhayatında aşk olmamasıydı. Kadınlar hep vardır çevresinde, ama o ürkektir, yanlarına yaklaşamaz, dokunamaz onlara. Oysa bu açıdan eksik olmasaydı bir on film daha çekilebilirdi... Bu eksikliği Ertem Eğilmez iyi gördü. Kemal Sunal'ın filmlerine bakın, hepsinde aşk vardır, hep kıza kavuşmak için uğraşır. Bu yüzden de televizyonda en çok ilgiyi Kemal Sunal filmleri topluyor. Ama gerçek şu ki 'Turist Ömer' filmleri Türk sinemasında bir devir açmış ve aktör Sadri Alışık, Turist Ömer rolleri ile ölümsüz bir tip yaratmıştı.

PEK BİLİNMEYEN BİR FOTOĞRAF

Dosyamızı noktalarken Metin Saner yukarıdaki fotoğrafla ilgili olarak şunları aktarıyor:

Babam, Erol Büyükburç ile yaptığı 'Berduş' isimli film ve plağı çok ilgi görmüştü. Oradan gelen para ile bir tekne almış ve ismini 'Berduş' koymuştu. İki sene kullandıktan sonra tekneyi Sadri Alışık'a vermiş, daha büyüğünü satın alıştı. Sadri Amca da (Alışık) birkaç sene kullanmıştı o tekneyi.

Bu fotoğraf 1970'li yıllarda Bebek'te çekildi sanıyorum.

En son güncellemeleri ve haberleri takip etmek için SonTurkHaber.com'ı izlemeye devam edin, biz durumu takip ediyor ve en güncel bilgileri sunuyoruz.
seeGörüntülenme:56
embedKaynak:https://www.haberturk.com
archiveBu haber kaynaktan arşivlenmiştir 03 Ağustos 2025 09:12 kaynağından arşivlendi
0 Yorum
Giriş yapın, yorum yapmak için...
Yayına ilk cevap veren siz olun...
topEn çok okunanlar
Şu anda en çok tartışılan olaylar

Belediye aracıyla alkollü kaza

02 Ağustos 2025 07:06see184

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç müjdeyi verdi! Bankalar Birliği’nden çıkmamıza ramak kaldı!

01 Ağustos 2025 16:10see166

Putin in gizli haritası ortaya çıktı! Her zaman Rus topraklarının bir parçası diyerek o bölgeleri işaret etti

01 Ağustos 2025 17:27see165

Son dakika: Tarihe çimento bulaştı mı? Çimento yapıda değil analizde çıktı Son dakika haberleri

01 Ağustos 2025 13:50see163

Filistin Ulusal Konseyi: Gazze Şeridi nin uluslararası afet bölgesi ilan edilmesinin zamanı geldi

01 Ağustos 2025 16:36see155

Endonezya da yanardağ patlaması: 10 kilometre kül püskürttü Sözcü Gazetesi

01 Ağustos 2025 21:16see113

Bir vatandaş yaya geçidine park edilen otomobile gereken tepkiyi verdi

01 Ağustos 2025 16:55see112

Rusya dan dikkat çeken ABD açıklaması

01 Ağustos 2025 21:06see112

SON DAKİKA Tunç Soyer in iddianamesi kabul edildi

01 Ağustos 2025 18:54see111

Cumhurbaşkanı Erdoğan a özel koreografi: Bir yanda Ayasofya, diğer yanda Kubbetü s Sahra

01 Ağustos 2025 20:42see111

İmamoğlu ndan iktidara: Telaşın boşuna değil, çünkü gitme vaktin geldi!

02 Ağustos 2025 20:43see111

Genç kızdan babasına kalplere dokunan hafızlık müjdesi herkesi duygulandırdı

02 Ağustos 2025 18:08see111

2 Ağustos hava durumu! Meteoroloji den sağanak uyarısı

02 Ağustos 2025 06:07see110

Üniversite tercih işlemleri ekranı açıldı

01 Ağustos 2025 21:08see110

İstanbul da 16 zincirleme araç kazaya karıştı

02 Ağustos 2025 01:59see109

Borsa İstanbul dan pozitif kapanış

01 Ağustos 2025 19:09see109

TEM Otoyolu nda 16 araçlık zincirleme kaza: 6 yaralı Son dakika haberleri

02 Ağustos 2025 02:13see109

Yine o teşhir görüntüsü Sözcü Gazetesi

02 Ağustos 2025 05:40see109

Artık uçaklarda sıvı taşınabilecek!

02 Ağustos 2025 17:56see108

İzmir de su alarmı! Kısmi kesintiler uygulanacak Son dakika haberleri

01 Ağustos 2025 23:26see108
newsSon haberler
Günün en taze ve güncel olayları