Silivri’de tarihi röportaj: Tutuklu Fatih Altaylı sordu tutuklu İmamoğlu yanıtladı
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Gazeteci Fatih Altaylı, geçtiğimiz hafta erişim engeli getirilen ancak hala uygulanmayan YouTube hesabındaki son videosunda, tarihe geçecek bir röportajı duyurdu.
Altaylı'nın aktardığına göre İmamoğlu'nun avukatları, kendi avukatına, "Ne ilginç! Fatih Bey herkesle röportaj yapabiliyor ama aynı cezaevinde kaldığı Ekrem İmamoğlu'yla yapamıyor" dedi.
Bunun üzerine harekete geçen Altyalı, İmamoğlu'na yönelik hazırladığı 16 soruyu kendi avukatı aracılığıyla İmamoğlu'nun avukatına gönderdi. İmamoğlu'nun avukatı da soruları yanıtlaması için İmamoğlu'na iletti.
Altaylı, son videosunda, İmamoğlu'nun verdiği yanıtları paylaştı.
İşte tutuklu gazeteci Fatih Altaylı'nın sorduğu ve tutuklu İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun yanıtladığı o sorular:
1-) Siz tutuklandığınız ya da gözaltına alındığınız günden bu yana CHP Genel Başkanı Özel tam 43 miting yaptı ve daha da yapacak. Siz bu mitingler hakkında ne düşünüyorsunuz? Aralarında tek tük de olsa CHP'lilerin de olduğu bazıları bunu sürdürülemez olduğunu düşünüyor ve başka bir strateji geliştirilmeli diyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
"Öncelikle Genel Başkanımızın da belirttiği şekliyle düzelteyim. Biz bunlara miting değil eylem demeyi tercih ediyoruz. Çünkü orada sadece CHP'ye oy veren, verecek seçmenler yok. Farklı partilere gönül veren, farklı sendika ve sivil toplum kurumlarından binlerce yurttaşımız en temel demokratik hakkını, devlet yöneticilerini seçme hakkını savunmak için haykırmaya geliyor o meydanlara.
Ben de milletimizin bu haykırışını duygulanarak izliyorum. Genel Başkanımız başta olmak üzere parti kadrolarımızın enerjisi de muazzam. Milletle buluşulan bu toplantıların bence en önemli işlevi insanlara yalnız olmadıklarını hissettirmek. İktidarın meydanlara adımını atamadığı bu günlerde demokrasiyi savunan yurttaşlarımız çoğunluk olduğunu en çok bu mitinglerde hissediyor ve bu da büyük bir özgüvene sebep oluyor.
Bu eylemlere yönelik eleştiriler iki farklı perspektiften geliyor. Birincisi bu eylemler yerine arka kapı pazarlıkları ile iktidarın dümen suyuna gidilsin, belediyelerinizi alın, iktidarı değiştirmeye talip olmayın, kontrollü muhalefet olun diyenler. Bunu söyleyenler çok açık söylüyorum, karşı karşıya olduğumuz durumu anlamıyorlar. Bizim siyaset yapma amacımız bu değil. Milletin nefes almaya ihtiyacı var. Devletimizin güçlenmeye her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Milletimize, geleceğimize karşı sorumluyuz. Bunun gereğini yapmaya devam edeceğiz.
İkinci perspektif ise bu eylemleri yeterince radikal bulmayanlar. Bu eleştirileri iyi niyetli bulmakla birlikte yapacağımız her eylemin kapsayıcılığını da düşünmek zorundayız. Biz bir kitle partisiyiz nihayetinde ve ülke yönetmeye talibiz. Onun ağır başlığını da göstermemiz gerekir. Bu toplantılara milletin katılımı, motivasyonu ve mobilizasyonunu sağladığı sürece, iktidar, yargı sopası ve siyasi mühendisliklerle milletin iradesini şekillendiremeyeceğini görüyor. Hukuksuzluktan vazgeçmemeleri durumunda milletimiz de daha üst perdeden tepki verecektir. Öyle bir durumda gereken eylem biçim neyse ortak akılla karar alınır, çağrı yapılır ve bu bir avuç muhterisin karşısında akıllarının almayacağı bir direnişi milletimiz sergiler. Hiç kimsenin şüphesi olmasın."
2-) Tüm bu süreç başlamadan önce Erdoğan'ın sizi engellemek üzere yargıyı kullanmaya kalkışacağını tahmin ediyor muydunuz? Ahmet Özer gözaltına alınınca size de gelecekleri bir operasyonlar dönemini başlattıklarını düşündünüz mü?
Biz göreve geldiğimiz tarihten beri bunu yaşıyoruz zaten. Ahmak davası, siyasi yasak meselesi. Büyük turp, küçük turp. Devletimizin yargısını korku iklimiyle ele geçirmişler. Koltuklarını kaybetmemek için yargıyı millet iradesine karşı sopa olarak kullanıyorlar. Biz zaten bu güruhtan hukuksuzluktan başka bir şey beklemedik ki.
Tehditle sindirmeye çalışıyorlardı, hala da devam ediyorlar. Yine hukuk dışı bir şekilde sadece diploma hususundan da adaylığımın önünü kesmeye çalışabilirlerdi. Fakat bu hukuksuzluğu meydan meydan gezip anlatmamdan korktukları için dışarıda olmamı göze alamadılar. Sonrasında afişlerimden görüntü kayıtlarıma kadar her şeye yasak getirdiler yine aynı korkuyla. Yaşanan bu büyük hukuksuzluğu başta Genel Başkanımız Özgür Özel olmak üzere milyonlarca demokrasi neferi her gün haykırmakta ve bir avuç muhterisin yalanlarını satın alanların sayısı da her geçen gün azalmakta.
Cumhurbaşkanı adaylığı ön seçim kararı aldık diye alnımın teriyle kazandığım üniversite diplomama göz koydular ve bu operasyonları hızlandırdılar. Ayşe Teyze'nin, Mehmet amcanın, üniversiteli Atakan kardeşimin atacağı oydan korkuyorlar bunlar. Yüzümüzden, sesimizden, sözümüzden, milletimizin kendisinden korkarak siyaset yapmaya başladılar, hepsine geçmiş olsun."
3-) Diğer belediye başkanlarının sizin yüzünüzden tutuklu olduklarını düşünüyor musunuz?
"Bunu şahsi bir dava, şahsi bir mücadele gibi görmüyorum asla. Ben bu yükü sırtlanmaya yol arkadaşlarımla beraber gönüllü oldum. Milletimiz adına demokrasinin, adaletin ve bunlarla birlikte gelecek refah ve bereketin mücadelesinde omuz omuza her yükü taşırız dedim. Bana da diğer belediye başkanı yol arkadaşlarıma da bir bedel ödetilmeye çalışılıyor. İktidar yürüyüşümüzün bedelini ödetmeye çalışıyorlar. Ama bir şeyi unutuyorlar. Türkiye'de bedel yalnız millete, milletin vicdanına ve tarihimize karşı ödenir. Dolayısıyla evet, benim adaylığımla başlayan bir hukuksuzluk silsilesi var ve ben de arkadaşlarımla, aileleriyle uğraşmayın, ne hesabınız varsa benle görün, onları tutuksuz yargılayın en azından diye çağrıda bulundum iktidara. Onlarsa zulmüne devam etti.
CHP'lileri iftira ve kumpasla sindiririz. Korkuturuz diye düşündüler. Biz sinmedik ama onlar CHP'nin Türkiye'nin birinci partisi olmasını sindiremediler. 2024 yerel seçimlerinde CHP'nin milletimizle beraber yazdığı hikayeyi kaldıramadılar. Daha da ötesi, bir sonraki seçimde CHP'nin iktidar olacağını gördüler ve korktular. Bir kumpas planladılar. CHP'nin Cumhurbaşkanı adayına, belediye başkanlarına ve siyasetçilerine gizli tanıkların yalan ifadeleri üzerinden tutukluluğu yaşatarak bizi yıldırmaya çalıştılar. Yine aynı ayak oyunu zihniyetiyle ve devletin gücünü istismar ederek partimizi kayyuma devretmeye, olmazsa mutlak butlan yaşatmaya çalıştılar.
Sonunda ne oldu? Milletimizin gücüyle karşılaştılar. Milletimiz zaten biliyor bu davaların koltuğunu kaybetmekten korkanlar tarafından düzenlendiğini. Bu millet bir avuç muhterise pabuç bırakır mı? Bırakmadı. Hele ki gençler. En çok da bu süreçte geleceğini düşünen ve direnmekte tarih yazan gençlere şapka çıkarıyorum. Onlara ayrıca büyük bir saygı duyuyorum. CHP'liler mücadele edemez zannettiler herhalde. Zulme karşı direnmek CHP'lilerin yaşam tarzıdır. Bunlar CHP'lileri tanımıyorlar. Onların iradesini, sabrını, aklını ve ahlakını bilmiyorlar. CHP'nin her bir neferi bu ülkeyi bu garabetten kurtarmak için milletiyle sonuna kadar mücadele etmeye hazırdır."
4-) Cumhurbaşkanlığına aday olmak için erken davrandığınız için bunların olduğunu söyleyebilir miyiz?
"Bize karşı hukuksuzluklar Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinde başlamadı ki. Hatırlayın. Daha 2019'da kazandığımız seçimi iptal ettiler. 23 Haziran'da daha net bir şekilde kazanınca da hem belediye meclisi üzerinden hem de birçok gelir kaynağımız kısıtlanarak, birçok yerel yönetim yetkisi farklı düzenlemelerle merkezi yönetime devredilerek hareket alanımız daraltılmaya çalışıldı ve hala çalışılıyor. Kreş açmamızdan rahatsız olan, yurt yapmamızdan rahatsız olan ve engellemeye çalışan millet karşıtı bir yapı ile yüz yüzeyiz.
Yine hakkımda siyasi yasak istenen ahmak davası da adaylıktan önceydi. Keza 2023 seçim sürecinde de muhalefete topyekûn terör işbirlikçisi iması yapıldı ve montaj videolarla seçmen manipüle edildi. Az önce de ifade ettiğim gibi, 2024 yerel seçimlerinde aldığımız başarı yüzünden çoklu kumpas metotları ile bize karşı bir sürece giriştiler. Bunun emarelerini görüyor, duyuyor, hissediyor ve tespit ediyorduk. İlk darbe ise 30 Ekim'de Esenyurt'ta yapıldı. Şimdi bütün bunlar yokmuş da her şey 2025'te başlamış gibi düşünemeyiz. Adaylık sürecine hiç girmeseydik de belki birkaç ay gecikmeli olarak bu süreçler yine yaşanacaktı. Burada iktidarı kaybetme korkusuyla muhalefetin adayını belirleme, istemediği adayı ekarte etmeye yönelik bir girişim mevcut. Bunun erkeni geçi olmaz. Bize karşı kurdukları kumpas planları artık zamansızdır.
Dört seçim kaybettik, artık İmamoğlu'nu seçime sokamayız zihniyetiyle iş yapanlar, İstanbul'u rant kapısı olarak görenler bunun arkasındadır. Öylesine gözü dönmüş bir sistemin insanları ki bunlar, tutuklamaların hemen ardından İstanbul'u katletmeye ve İstanbul'a ihanet etmeye kararlı bir akılla Kanal İstanbul, daha doğrusu Talan İstanbul için düğmeye bastılar."
5-) Murat Çalık'a, Çalık'ın annesine, ailenize yapılanlara bakınca değer miydi diye düşündüğünüz oluyor mu?
"Murat Çalık benim kardeşim. Beylikdüzü'nün, İstanbul'un, Trabzon'un, Türkiye'nin şerefli bir evladı. İstanbul'da görev yapan ilk şehir plancısı belediye başkanı olarak pırlanta gibi bir insan. 'Değer miydi?' diye soruyorsunuz. Allah aşkına! Millete hizmet dışında bir gayesi olmamış bir adama, bir babaya, bir evlada bunca zulüm yapılıyor. Hem de ne için? Bir avuç insan koltuklarını kaybetmekten korktuğu için. İnsan haklarından ve vicdandan nasibini almamış bir güruh gözünü karartmış bir şekilde bu zulmü yapıyor. Derhal serbest bırakılması gerekiyor. Bu bir yargılama değil, düşman hukukudur.
İntikam hissiyle, insanları rehin alarak, psikolojik işkenceyle ve yüce Türk yargısına ihanetle yürütüyorlar bu süreci. Murat Çalık Türkiye'nin bir değeridir. Rabbim korusun onu. Bu zindanlardan sapasağlam çıkacağız. Yürüyecek yolumuz, kurtaracak bir ülkemiz var. Bugünler geçecek, anasına, eşine, çocuklarına yeniden özgürce sarılacak inşallah."
6-) Yapılacak ilk Cumhurbaşkanlığı seçimine aday olarak katılabileceğinize inancınız var mı? Yoksa 2028'de olmasa da bir gün Cumhurbaşkanı olacağım diye mi düşünüyorsunuz?
"Milletin iktidar yürüyüşünü engelleyemeyecekler. Öncelikle bunu sağlam bir biçimde ifade edeyim. Milletimizin verdiği haysiyet mücadelesindeki sarsılmaz iradesini gördükçe inancım hep en yüksek seviyede kalıyor. Burada verilen mücadele sadece benim adaylık mücadelem değil. Halkımızın istediği adayla seçime gitme ve ülkeyi yönetecek kişileri seçme mücadelesidir. Yani seçme hakkı mücadelesidir. Sandığı tekmelemeye çalışanlara karşı koyulan bir tavırdır. Demokrasiyi kurtarmanın derdindedir milletimiz. Bugüne kadar bize hiç oy vermemiş ve belki de hiç oy vermeyecek yurttaşlarımızın ve hatta farklı partilerdeki, iktidar partilerindeki siyasetçilerin bile gönlünden geçenin bu mücadeleyi bizim kazanmamız olduğunu düşünüyorum.
Çünkü bu darbe girişimi başarılı olursa, ki ihtimal vermiyorum, tüm siyasi oluşumlar ve siyasetçiler anlamını yitirecek. Benim derdim ne yapıp edip Cumhurbaşkanı olmak değildir. Bize bu görevi millet verdi. Benim derdim görevimi başarıyla gerçekleştirmek. İster Cumhurbaşkanı, isterse sade bir vatandaş olarak Allah ömür verdikçe ben bu millet için mücadele edeceğim. Biz bu yüzden önce adalet, önce hürriyet diye haykırıyoruz. Mücadelemiz Cumhuriyetimizin, demokrasimizin, devletimizin ve milletimizin geleceği mücadelesidir."
7-) Mansur Yavaş'ın 'Ekrem Başkan içerideyken adaylık konuşmam' tavrını nasıl buluyorsunuz? Bazıları siz serbest kalırsanız aranızda bir rekabet olacağını düşünüyor. Böyle bir rekabet olur mu? YSK'dan adaylığınıza yeşil ışık gelmez ise diploma davasını kaybetmeniz bile buna neden olabilir. Aday Mansur Bey mi olmalı?
"Mansur Başkan, millet iradesine ve partimize kurulan bu kumpasa karşı sağlam duruşuyla ve mücadelesiyle bir CHP'li nasıl olmalıdır sorusunun cevabını ortaya koymuştur. Kendisinin tavrı bu iradeden geliyor. CHP'lilerin ve milletimizin iradesi 15,5 milyon oyla Cumhurbaşkanı adayımızı belirledi ve bana bir görev verdi. Biz bu adaylığı hiçbir zaman şahsi görmedik. Mansur Başkan da ben de milletimize karşı sorumluyuz. Millet ne görev verirse yapacak, mücadeleye koşacak irade hepimizde mevcuttur. Biz bu ortak akıl ve sarsılmaz hedefimiz doğrultusunda birbirine sıkıca sarılmış iki yol arkadaşıyız. Hedefimiz aynıdır. Genel Başkanımız Özgür Özel ve Mansur Başkanımızla yolculuğumuz vatanımızın ve milletimizin geleceği mücadelesidir.
Gerisi teferruattır. Mansur Başkanım Türkiye'nin bir değeridir. Kendisine bir kez daha bu mücadeledeki yol arkadaşlığı için yürekten teşekkür ediyorum. Birlikte yürüyecek çok uzun bir yolumuz var."
8-) Diploma davanız için ne düşünüyorsunuz? 33 yıl sonra iptal edileceği aklınıza gelir miydi? Ve aynı durumdaki öğrenciler arasında sadece size evrakta sahtecilik davası açıldı?
"Sırf kendi koltuklarını garantiye almak için yaptıkları bu müdahale 18-19 yaşındaki Ekrem'den bile korkan bu iktidarın en utanç verici işlerinden birisi olarak tarihimize geçmiştir. Fatih Bey, bizim yıllarımızda üniversite okumak hem zor hem de üzülerek söylüyorum ki şimdikinden daha kıymetliydi. Bir genç düşünün. Sabah akşam çalışıyor, sınavlarını veriyor, hakkıyla diplomasını alıyor ve 33 yıl sonra bu diploma iptal ediliyor. Bunun adı hırsızlıktır.
Hakkımla İstanbul Üniversitesi'ne geçtim ben. Ne evrakta sahteciliği? Canımı dişime taktım çalıştım. Hem okulumu okudum hem de ailemin işlerine yardım ettim. O yıllarda bizim derdimiz iyi bir evlat, başarılı bir öğrenci, ülkesine faydalı bir vatandaş olmaktı. Bu hayallerle, bu duyguyla okudum ben üniversiteyi. Şimdi benim alın terimle, hakkımla aldığım diplomayı Cumhurbaşkanı adayı olduğum için geri almaya çalışıyorlar. Bunun sebebi evrakta sahtecilik değil, bunların diploma hırsızlığıdır.
Sırf bizden korktukları ve kendi ikballerini korumak istedikleri için benimle beraber onlarca arkadaşımın da diplomasını iptal edecek kadar vicdanlarını, ahlaklarını, haysiyetlerini yitirmiş, kul hakkından da bir haber zavallılar bunlar. Ne dedik? Bugün benim diplomama el koyan yarın gelir milletimizin tapusuna, bankadaki parasına el koyar. Bunların zihni böyle çalışıyor. Devletin gücünü kendi güçleri zannediyorlar. Bakın, mezuniyet töreninde çıktı Boğaziçi Üniversitesi'nde Yüksek Onur derecesiyle çift ana dal bitiren genç bir kardeşimiz 'Türkiye'nin gelecekteki Cumhurbaşkanının diplomasının alındığı bir yerde bu diplomanın değeri yoktur' dedi ve diplomasını yırttı.
Allah aşkına, bu çocuğa bunu yaşatmaya, bu duyguyu hissettirmeye ne hakkınız var? Bu yalnız diploma hırsızlığı değil, aynı zamanda umut hırsızlığıdır. Biz milletimizde kaybolmasını istedikleri umudu yeniden inşa etmeye geliyoruz."
9-) Zeydan Karalar ve Abdurrahman Tutdere tutuklanınca "Bu sefer büyük hata yaptılar" diye düşündünüz mü?
"Onlar en büyük hatayı millet iradesine kumpas kurmaya karar verdikleri an yaptılar. Zeydan Karalar, Abdurrahman Tutdere ve daha birçok belediye başkanımız CHP'nin insan odaklı belediyeciliğini milletimizle buluşturdukları ve 2024 yerel seçimlerinde büyük bir başarıyı sağladıkları için hedefe konuldu. İstedikleri kadar bu kumpasa devam etsinler. Zeydan Karalar'dan, Abdurrahman Tutdere'den, Ekrem İmamoğlu'ndan yolsuzluk çıkaramazlar. Zeydan Karalar Adana'nın evladı. Görev yaptığı 6 yıl boyunca bir kuruş kendi cebine koymamış, Adana'nın su sorununu, kanalizasyon problemini çözmüş, kadınlara, gençlere, yaşlılara, annelere, çocuklara hizmetten geri durmamış, önceki dönem borçla doldurulan belediyenin hızla borçlarını azaltmış. Fakat şimdi Adanalıların iradesini hiçe sayanlar yüzünden tutuklu.
Abdurrahman Tutdere Adıyaman'da depremin yaralarını sarmak için canını dişine takmış, çalışmış. Ailesinden kaybettiklerini elleriyle gömdüğü gibi enkazlara koşmuş. Hukuksuzca tutukladılar. Neden? Milletin kalbine girdiği için. Adıyaman'da belediyeyi CHP'nin adayı olarak kazandığı için. Şükür ki şimdi Abdurrahman Bey'in ev hapsi de kaldırıldı. Görevine iade edildi ve tutuksuz yargılanacak. Bu kumpası kuranlar çok büyük bir hata yaptılar. Bu hata insanımızın kalbine girmiş bu şerefli insanlara ve millet iradesine gerçekleştirdikleri saldırıdır. Milletimiz bu saldırıları bertaraf edecek. Başkanlarımız görevlerini şerefle gerçekleştirmeye devam edecekler."
10-) Davanın TRT ya da televizyondan naklen yayını doğru fikir değil diyenler, bunun sizin için bir itibar suikastine dönüşeceğini öne sürenler var. Mesela Müsavat Dervişoğlu ve hatta bazı CHP'liler. Sizin yayınlansın talebiniz sürüyor. TRT'ye güveniyor musunuz? Yandaş kanalların iddiaları yayınlayıp savunmanızı yayınlamayacağından korkmuyor musunuz? Özel'in 'TRT yargılamayı yayınlarsa mitingler takvimini gözden geçirebiliriz' sözü için ne düşündünüz?
"Evet, bugün TRT tamamen külliyeden keyfi olarak yönetilen bir iktidar propaganda mecrasına dönüşmüş durumda. Hakkımızda yapılan karalama kampanyasının haddi hesabı yok. Bununla birlikte bizim dava TRT'den canlı yayınlansın talebimizden bir adım geri atmıyoruz. Talepte de belirttiğimiz gibi davanın tümü canlı olarak yayınlanmalı elbette. Ve isteyen özel kanallar da bu yayını verebilmeli. Canlı verilmeyen, kesme biçme ile verilecek yayın bizim talebimiz zaten değil. Montaj işlerini her gün yapıyorlar zaten. Bizim kendimize ve milletimizin bize yönelik yaklaşımına güvenimiz tamdır. Canlı yayın talebimiz de her gün en güçlü biçimde seslendirmeye devam edeceğiz.
Zaten bu davanın emrini verenin kim olduğunu biliyorsunuz. Ben isterim ki cesaret edip kendi gelsin otursun savcı kürsüsüne. İddiaları yüzüme söylesin ve cevabını alsın. Milletimiz de kararını versin. Biz milletimizi bu davanın jürisi olarak görüyoruz. Bu jüri de kararını en erken seçimde açıklayacak. Bu nedenle bu davayı her bir yurttaşımızın takip etmesini çok önemsiyoruz."
11-) Parlamenter sisteme dönüş konusundaki fikirleri
"İlk seçimden sonra mecliste yeterli çoğunluğu bulduğumuz anda hemen, tereddütsüz. Meclisin bu kadar itibarsızlaştırıldığı, istişarenin bu kadar bir yana bırakıldığı, liyakatin yerini sadakatin aldığı, her şeyin bir kişinin iki dudağının arasına bırakıldığı bugünkü tek adam rejiminde kalmaya devam ettiğimiz bir gün bile fazla. Ülkenin enerjisini yeniden harekete geçirebilmek, bu ülkeyi hak ettiği refaha ve huzura kavuşturmak için bugünkü ucube sistemden bir an önce kurtulmalıyız. Doğrusuyla ve yanlışıyla Türkiye'nin 150 yıllık parlamenter sistem tecrübesi yerine bir kişinin ağzından çıkacak laflara bırakamaz.
Cumhurbaşkanının yürütme erkini elinde tuttuğu, meclisin güçsüzleştirildiği, bakanlıkların bile külliyeden gelen emirleri uygulayan birer memuriyet makamına dönüştüğü bu sistem ne milletimizin demokrasi talebine ne de devletimizin örfüne uymaz. Meşveretten kaçan, adaletten sapan, hürriyete göz koyan, arkasında milleti bulamaz. Güçlü bir demokrasi, sağlam bir hukuki sistem, gelişmiş bir ekonomi istiyorsak, güçlü bir parlamenter sisteme ve kuvvetler ayrılığına ihtiyacımız var.
Öte yandan parlamenter rejimler sorunsuz değildir. Hem bizim hem de başka demokrasilerin parlamenter sistem deneyimlerinden çıkarılacak dersler var. Parlamenter sistemin istikrarsızlığa yol açmayan, yürütmeyi hakim kılmayan, hükümet kurulmasını imkansızlaştırmayan bir versiyonuna ihtiyaç var. Bunun için de meclisin denetim işlevini güçlü biçimde yerine getirebildiği ve hükümetlerin yapıcı güvensizlik oyuyla değiştirilebildiği bir parlamenter sisteme ihtiyacımız var. Zamanı geldiğinde önerimiz bu yönde olur."
12-) Demirtaş'ın ve Kavala'nın sizden önce serbest kalma ihtimali var mı?
"Öncelikle şunu söylemek isterim. Demirtaş'ın da Kavala'nın da, benim de, benimle birlikte hapsedilen arkadaşlarımın da cezaevine hiç girmemesi gerekirdi. Hiçbirimiz hukukun üstünde değiliz tabii ki ama Sayın Demirtaş, Sayın Kavala ve Sayın Atalay gibi ben ve arkadaşlarım da hukuki bir mülahaza ile değil siyasi hesaplarla içeri alındık. Karşımızda muhalefetsiz ya da seçimi kazanamayacak kuvvette bir muhalefetin olduğu bir siyasi rejim isteyen bir Cumhurbaşkanı olduğu için hepimiz içerideyiz. Muhalif olmasaydık ya da iktidarın çizdiği sınırlarda muhalefet etseydik cezaevinde olmayı bırakın el üstünde tutulurduk iktidar tarafından. Sorunuzun cevabına gelince umarım Demirtaş da, Kavala da, Atalay da bir an önce serbest bırakılır. Onlar bırakılırken biz içeride tutulursak niye onları bıraktınız demem. Bırakılmalarına sevinirim. Sayın Demirtaş ve Sayın Kavala, ikisi de ülkemiz için önemli isimler. Dışarıda olmaları adaletin gereği olacaktır.
Aynı zamanda yol arkadaşım ve Türkiye'nin önemli bir değeri olan Gezi davası sebebiyle 3 yıldır hukuksuzca cezaevinde tutulan Tayfun Kahraman'a yönelik hak ihlali sebebiyle Anayasa Mahkemesi tarafından verilen yeniden yargılama kararına uyulması ve Tayfun Kahraman'ın bir an önce özgürlüğüne kavuşması gerekiyor."
13-) DEM Parti'nin Cumhur İttifakına katılacağını düşünüyor musunuz? Katılırsa haliniz nice olur?
"Hiç ihtimal vermiyorum. Bakmayın Kızılcahamam'da söylenen üç parti bir araya geldik, ittifak yapıyoruz laflarına. Üzerinden 24 saat geçmeden düzeltmek zorunda kaldılar. Şunu görüyorum. DEM Partililer muhataplarını iyi tanıyor, ciddiyetle hareket etmenin nasıl olacağını iyi biliyor. Aynı zamanda içinde CHP olarak bizim ve muhalefetin diğer kesimlerinin olmadığı bir sürecin işlemeyeceğinin de farkındalar. Bu tartışmalar Türkiye'nin terörden ebediyen kurtulma ve toplumsal bir barışı inşa etme çabasını bulandıran durumlardır. Zaman milleti ve devleti derinden etkileyen bu süreçte kimin nerede durduğunu daha sarih bir şekilde gözler önüne serecektir."
14-) AKP'nin anayasa ısrarını neye yoruyorsunuz? İyi bir anayasa yapabilirler mi?
"'Aynesi iştir kişinin lafa bakılmaz' demiş Ziya Paşa. Bu doğru söz tam olarak buraya uyuyor. Yaptıkları anayasa değişikliklerine, mevcut anayasayı nasıl uyguladıklarına, daha doğrusu uygulamadıklarına bakınca AK Parti'nin nasıl bir anayasa yapabileceğini tahmin etmek zor olmaz. 2017'de yapılan anayasa değişikliğini hatırlayın. Darbe girişiminin hemen ardından yarattıkları siyasi ortamı fırsat bilip olağanüstü hal koşullarında anayasa değişikliği yaptılar. Sonuç ortada. 2017'de değişiklik gündeme geldiğinde aklı başında herkes uyardı. Yapmayın, bu işin sonu tek adam rejimine, kuvvetler ayrılığının ortadan kalkmasına gider dedi ama dinlemediler. Anayasada yaptıkları değişikliklere bakınca yapabilecekleri hakkında da fikir sahibi olabilirsiniz. Anayasada neyi değiştirmek istediklerini de çıkıp milletimize anlatmaları gerekiyor.
Ben şimdiye dek buna dair bir söz duymadım. Tek söyledikleri darbecilerin yaptığı anayasayla devam edemeyiz. Açık ve net bir şekilde söylüyorum. Bu millet size seçilebilin diye anayasa yaptırmayacak.
Yeni bir anayasa yapılacaksa devletin ve milletin ihtiyaçlarına tamamen uymak zorundadır. Şunda çok netiz. Türkiye'nin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Hukukun üstünlüğüne, kuvvetler ayrılığına, meclisin etkili olmasına imkan verecek bir anayasaya ihtiyacımız var. Böyle bir anayasayı biz de isteriz. Ama karşımızda yeni anayasa dediğinde kendi ikbalinden başka bir şey düşünmeyen bir iktidar var. Bir de yeni anayasa yapmak için uygun olmayan koşullar. Ağzını açanın içeri tıkıldığı, Erdoğan'a rakip olan herkesin hapse konulduğu, ülkenin en büyük partisinin sürekli yargı tacizinde olduğu bir yerde nasıl yeni anayasa yapacaksınız?"
15-) İmamoğlu'nun sağlığı ne durumda?
"Çok iyiyim. Çünkü sağlığım iyi olmak zorunda. Allah'a şükürler olsun bir sorunum yok. Ben masum, samimi, iyi niyetli, iyi kalpli ve karşılıksızca edilen dualara yürekten inanırım. En büyük gücüm annelerin, çocukların, ninelerin, dedelerin, herkesin, milyonların duaları. Ettiğiniz dualar buradayken yüreğime dokunuyor, bana çok iyi geliyor. Samimiyetle, yürekten dua eden herkesten Allah razı olsun."
16-) "İmamoğlu'na son sorum ise Silivri hakkında oldu, 'Benim cezaevini korkulacak bir ortam gibi göstermeyen neşeli yaklaşımım sizi kızdırıyor mu?'"
"Ülkemizin bu kritik döneminde yaşadığı trajikomik manzara en çok müşterek olarak bulunduğumuz Silivri Cezaevi'nden belli oluyor. Ben neşeli yaklaşımınızı memleketimize bu kötülüğü yapanlarla alay etmeniz olarak yorumluyorum."


