Şimdiye kadarki en büyük altın yatağı keşfedildi: 2 ülke servetine servet katacak Sözcü Gazetesi
SonTurkHaber.com, Sozcu kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
İnsanlık tarihi boyunca zenginliğin sembolü olan altın, gezegenin hala büyük sırlar sakladığını kanıtladı. Çin ve Finlandiya'da, şimdiye kadar keşfedilen en büyük iki altın yatağının bulunması, küresel piyasaları yeniden şekillendirecek ve bu iki ülkenin servetine servet katacak.
Uygarlığın başlangıcından beri ilerlemenin ve zenginliğin temel taşı olan metaller, günümüzde de ekonomiler için hayati önemini koruyor. Bu değerli madenlerin en sembolik olanı altın ise, Çin ve Finlandiya'da yapılan iki devasa keşifle yeniden dünya gündemine oturdu. Bulunan yeni rezervlerin, tarihteki en büyük yataklar olduğu belirtiliyor.
Keşiflerin en dudak uçuklatanı Çin'den geldi. Hunan eyaletindeki Wangu madeninde, yerin yaklaşık 2.000 metre altında bulunan yatağın, tam 1.000 ton altın içerdiği tahmin ediliyor. Bu keşfi asıl sıra dışı kılan ise altının saflık oranı. Madendeki cevherlerin, ton başına ortalama 138 gram gibi inanılmaz bir oranda altın içerdiği tespit edildi. Normalde yüksek tenörlü kabul edilen madenlerde bu oranın ton başına 25 gramın altında olduğu düşünüldüğünde, Wangu madeninin ne kadar istisnai bir zenginliğe sahip olduğu ortaya çıkıyor.
Yaklaşık 83 milyar dolarlık bir değere sahip olduğu tahmin edilen bu yatak, Çin'i altın piyasasında rakipsiz bir lider konumuna getirebilir.
Bir diğer önemli keşif ise Finlandiya'nın Ukkolanvaara bölgesindeki "Karelya Altın Hattı" olarak bilinen alanda yapıldı. Burada bulunan cevherlerin ton başına 10 gram altın içerdiği ve bunun da yüksek tenörlü, yani oldukça değerli bir oran olduğu belirtildi. Bu beklenmedik keşif, bölgedeki madencilik potansiyelini yeniden gündeme getirdi.
Bu devasa keşifler, her iki ülkenin ekonomisine milyarlarca dolarlık katkı sağlayacak olsa da, madenciliğin karanlık bir yüzü olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Tarihsel olarak, büyük ölçekli maden çıkarma operasyonlarının, doğaya müdahale eden ve kirletici yapısı nedeniyle geri döndürülemez çevresel hasarlara yol açtığı biliniyor.
Sonuç olarak, bu iki büyük keşif, gezegenimizin hala insanlığa sunabileceği ne kadar çok zenginlik olduğunu gösterirken, bu zenginlikten faydalanmanın bedellerini de yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlatıyor.


