Sınır tanımayan bir göçmen hakları savunucusu Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
2002’den beri göçmen hakları konusunda çalışan, göçmenleri sessizlikten kurtaran “Yürüyen Sınırlar” sivil toplum örgütünün kurucusu, araştırmacı, gazeteci ve 2025 Hrant Dink Ödülü sahibi Helena Melano Garzón hikâyesini Agos’a anlattı.
“Bizler, çocuğu sınır kontrolünde gördüğü şiddetle kollarından koparılan, kendisi de ihlal edilen, aşağılanan ve istismara uğrayan anneleriz. Bizler, annesinin kucağından ayrıldıktan sonra tek başına Atlantik’i geçen çocuklarız; batmakta olan bir lastik botta saatlerce yardım çağırdığı halde göz göre göre boğulan ve kurtarılmayan çocuklarız. Bizler, aile üyelerince çaresizce aranan sahildeki cesetleriz. Biz, o duvarların ve tel örgülerin ardında 'kaybedilen' herkesiz. Bizim hakkımızda hiçbir şey bilmediklerini iddia ediyorlar, ancak biz asker ve polis kontrolü altında kaybedildik. Bizler, zorla kaybedilen sevdiklerinin çetelesini tutan ve ölüleri için yas tutan topluluklarız. Bizler, harcanabilir hayatlarız. Bizler, ‘kaçak’, ‘istilacı’, ‘fahişe’, ‘refakatsiz çocuk’, ‘kötü anne’, ‘yasadışı göçmen’ ve ‘kaçakçı’ diye yaftalanan, aşağılanan ve küçük düşürülen binlerce kurbanız. Bizler, soykırımlardan sağ kalanlarız. Biz, hepsiyiz.”
Bu sözler, Hrant Dink’in doğum günü 15 Eylül’de verilen 2025 Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nü alan, gazeteci, araştırmacı, belgeselci, özellikle Kuzey Afrika-İspanya arasındaki göç rotalarında ölüm kalım mücadelesi veren binlerce insanın sesini duyuran göçmen hakları savunucusu Helena Melano Garzón’a ait. Garzon, birçok ülkede kendileri için mücadele ettiği göçmenler gibi "istenmeyen" addediliyor. Çünkü istenmeyenler, "yasa dışı" göçmenler için mücadele ediyor. Ölümle kalım arasında hayata tutunmaya çalışan göçmenler için verdiği mücadele kadar, kendisinin ve ailesinin hikayesi de sınırları aşıyor. Ama vazgeçmeye hiç niyeti yok.
Dünyanın çeşitli yerlerinde başka insanlar için cesaretle çalışanlara verilen Hrant Dink Ödülü’nü aldınız, ne ifade ediyor sizin için ödül?
Ben göçmen hakları savunucusu ve gazeteciyim ve şu anda dünyada gazeteciler her yerde saldırıya uğruyor. Daha çok yakın bir zamanda Gazze’de El Cezire'ye çalışan gazeteci Enes El-Şerif öldürüldü. Gerçeği anlatan gazeteciler öldürüyorlar. Bu zor bir dönem gazeteciler için. Ayrıca bana verilen bu ödül, göçmenler için yapılanları ve göçmenlerin sorunlarını görünür kılıyor. O yüzden çok önemli.
Hrant Dink’in çalışmalarını çok bilmiyorduk, ödülle çalışmalarını tanıma fırsatım oldu. Dink’in çalışmaları bizim hafıza, tarihi canlı tutma, haklar, halkların buluşması, diyalog ve uzlaşma için yaptığımız birçok işimizle de çok örtüşüyor. Mesela Hrant Dink’in azınlıkları koruma çabasına bakalım. Bu bizim de işimizin bir parçası: Ayrıca azınlık gruplarının korunması, ayrımcılıkla mücadele, ırkçılıkla mücadele, yaşamın savunulması, göçmenlerin iyi yaşam hakkı, soykırımdan sonra yaşam inşa etme mücadelesi ve diyalogdan, barıştan, sevgiden gelen mücadele, bizim çalıştığımız alanlar.
Elbette daha önce de ödüller aldınız, bu ödüller sorumluluk mu yüklüyor yoksa teşvik mi ediyor?
Bu tür ödüller sadece her yerde zulme uğrayan insan hakları savunucularını korumakla kalmıyor, aynı zamanda Hrant Dink gibi insanların mücadele deneyimlerini aktarıyor. O deneyim sayesinde kendimizi zenginleştiriyor ve bunu kendi topraklarımıza taşıyoruz. Ve görüyoruz ki aynı baskı biçimleri dünyanın her yerinde işliyor.
"İnsanlar Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışırken ölüyor. Neden? Çünkü Avrupa’nın siyaseti insanları ölüme terk ediyor. Ekipler göçmenleri kurtarmaya gitmiyor bile. İnsanlar da bizi arıyor ve biz kurtarma ekiplerini harekete geçirmeye çalışıyoruz, zorluyoruz.”
Hayatınızın hangi anında göçmenlerin haklarını savunmanız gerektiğini fark ettiniz?
İspanya’da Endülüs bölgesindeki El Ejido’da doğdum. Tarım işçisi bir aileden geliyorum. Ailem tarımda çalışıyordu ama arazi onların değildi, yoksul mahallelerde yaşarlardı. İşçi ve insan hakları onlar için önemliydi. Ailem sayesinde bulunduğun yere bağlı olman gerektiğini öğrendim. Yaşadığımız yere göçmenler gelmeye başladığında hayat değişti, artık çiftliklerde çalışanlar göçmenlerdi, onlar da sömürülmeye başlandı. 2001’de gazeteci olarak çalışmak için Fas’a gittim ve orada kaldım. Sınır bölgelerinde çalışıyordum, çünkü benim kasabam da bir sınır bölgesiydi. Şimdi çalıştığım gibi, Akdeniz’in iki tarafıydı: İspanya ve Fas. Mücadelem atalarım ve yaşadığın topraklara bağlılıkla ilgili.
Gazetecilikle başladınız ama şu anda Walking Borders/Yürüyen Sınırlar isimli bir STK’nın başındasınız. Ayrıca insan kaçakçılığı konusunda araştırmacısınız…
Hâlâ gazeteciyim. Gazeteci olarak araştırmalar yaparken, göçmen toplulukların mücadelesine katkı sağlamak için Walking Borders’ı kurduk. Yani üç kimlik iç içe geçmiş durumda: Araştırmacı, gazeteci ve insan hakları savunucusu.
Hem mental hem de siyasi olarak zor bir alanda çalışıyorsunuz, çok tehditler aldığınızı da biliyoruz. Nasıl devam edebiliyorsunuz?
İnsan hakları savunucuları zulme uğruyor, kadınsa daha çok ve farklı şekilde uğruyor. Fas’ta yaşarken, İspanyol polisinin hazırladığı ve Fas’taki mahkemeye gönderdiği benim hakkımda yazılan bir rapor dehşet vericiydi. Fas’ta fuhuş ve eşcinsellik çok ağır suç. İspanyol polisinin yolladığı raporda ilk olarak benim sözüm ona yaşadığım cinsel ilişkiler, kadınlarla birlikte olduğum veya çocuklarımın farklı babalardan olduğu gibi suçlamalar vardı. Fas’ın beni bir seks işçisi ve lezbiyen olarak görmesini ve dolayısıyla da tüm bunları yapan biri olarak insan kaçakçısı olduğumu düşünmesini istediler. Evet bu fiziksel, zihinsel ve duygusal bir mücadele ama sahip olduğum en büyük zenginlik etrafımdaki insan ağı: Ailem ve arkadaşlarım.
2021’de Fas’tan sınırdışı edilmenizle aslında tüm göçmenlerin yaşadığının bir türünü yaşamışsınız.
Tüm ailem Fas’ta yaşıyorduk. Kızım reşit değildi, beni sınır dışı ettiler, kızım Fas’ta yalnız kaldı, polis tarafından takip edildi. 32 gün görüştürmediler. İspanya BM Özel Raportörü, İspanya’nın cumhurbaşkanını aradı, bunun bir skandal olduğunu söyledi. Tüm bu girişimler sonunda kızım büyükelçilik tarafından koruma altında sınırı geçti. Ayrıca ailem tehdit edildi, evime girildi, eşyalarım çalındı, evim dağıtıldı, kedime ve köpeğime uyuşturucular verildi.
Bunlar çok zor şeyler, nasıl pes etmiyorsunuz?
Şunu düşünün: Göçmenler gece yarısı, bir botla, yola çıkıyorlar, çünkü sevdikleri için, kendileri için daha iyi bir yaşam arıyorlar. Ve benim için bu insanlara eşlik edebilmek bir ayrıcalık, bir onur, mutluluk. Ve onlar için mücadele etme hakkına sahibim, mücadele bir haktır. Çünkü onlar hayatlarıyla her gün sınırda mücadele ediyorlar. Nasıl pes ederim? Öte yandan bizim günlük yaşamımız, sadece mücadele ve zorluklarla ilgili değil, aynı zamanda her zaman sevgi, dayanışma ve bağlılıkla dolu.
"Sınır geçişlerinde kaybolan kişileri arayan ailelere de destek veriyoruz. Çünkü veri toplamak, bir hafıza yaratmak önemli. Hükümetin, bu politikaların birçok insanın ölümüne neden olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Mağdurların hafızası hakkında konuşmak bizim sorumluluğumuz. Çünkü onlar artık konuşamaz.”
Walking Borders hakkındaki çalışmalarınızı ve elbette sınır geçişi durumlarını özetleyebilir misiniz?
2018’den beri Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışan 31 binden fazla kişi öldü. Çoğu bulunamıyor çünkü ölenler denizde kayboluyor. Aileler, sevdiklerinin bedenleri bile bulamıyor. Yas tutamıyorlar. Biz iki şekilde çalışıyoruz. Biri yaşamı savunarak. Biraz önce dedik, insanlar Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışırken öldü. Neden? Çünkü Avrupa’nın siyaseti insanları ölüme terk etti. Eğer Amerika ya da İtalya’dan değilse insan canını umursamıyorlar. Ekipler boğulmak üzere olan göçmenleri kurtarmaya gitmiyor bile. İnsanlar da bizi arıyor ve biz kurtarma ekiplerini harekete geçirmeye çalışıyoruz, zorluyoruz. Diğer yandan, kaybolan kişileri arayan ailelere de destek veriyoruz. Çünkü veri toplamak, bir hafıza yaratmak önemli. Çünkü hükümetin, bu politikaların birçok insanın ölümüne neden olduğunu kabul etmesi gerekiyor. Mağdurların hafızası hakkında konuşmak bizim sorumluluğumuz. Çünkü onlar artık konuşamaz. Biz Afrika’dan İspanya’ya giden deniz rotasında çalışıyoruz. Son yıllarda en aktif olanı ise Kanarya Adaları’na giden Atlantik rotası.
Tüm zorluklara karşı günün sonunda sevgi ve dayanışma da var dediniz. O insanlar bilinsin diye hikayelerini paylaşır mısınız?
Zor olanlar, bir kişiyi bulamadığınızda yaşanıyor. Yas sonsuz oluyor. Bir bedene kavuşmak da bir tür kavuşma hissi yaratıyor. 2023 yılıydı sanırım. Bir bottan aradılar bizi, batıyordu. İspanyol yetkililer biliyordu. Kurtarmaya gitmediler. Fas’ı beklediler, saatler sürdü. 39 kişi öldü. 39 kişinin arasında 4 yaşında bir çocuk vardı: Moisés. İspanya’ya götürüldü cenazesi. Anne Fas’taydı. Çocuğuyla birlikte bota binmeye çalışmıştı ama başaramamıştı. Çünkü sınır güvenliği tarafından tecavüze uğramıştı. Oğlunun öldüğünü öğrendikten sonra üç ay konuşamadı. Biz ona eşlik ettik. Çocuğun gömülebilmesi için DNA testi yaptırmaya çalıştık. Hıristiyan idi ve oğlunun ismiyle bir cenaze yapılsın istiyordu. Her şeyi denedik ve cenaze törenini yaptık. Anne Fas’ta olduğu için oğlunun cenazesini online olarak izlettik.
Çok ağır ama bir taraftan da güzel bir hikaye.
Tabii ki hep kötü şeyler yaşamıyoruz, iyi şeyler devam etmemizi sağlıyor. Mesela yine bir baba aradı beni, oğlunun olduğu bot batmıştı. Çok zor bir durumdu. Babası bilgi almak istiyordu, botta çok kişinin öldüğünü ve iyi haber vermenin mümkün de olmayacağını söyledim babaya. Çocuk 15 yaşındaydı. Yaralı ve ölülerin getirildiği hastanedeki bir meslektaşımı aradım ve çocuğun fotoğrafını gönderdim. Christina dedi ki, çocuk hayatta ama durumu çok çok kötü. Kalbi 10 defa durmuş ve tekrar çalıştırılmış. Her yerinde tüplerle komadaydı. Biz küçük bir organizasyonuz ama güçlüyüz. Birini aradım ve dedim ki lütfen hastaneye girip ona ne olduğunu öğrenebilir misin? Gece hastaneye koştu ve doktorlarla konuşmaya çalıştı. Ama çocuk çok kötü durumdaydı ve öleceği düşünülüyordu. Arkadaşım doktora lütfen adını bir kağıda yazıp üzerine koyar mısın diye sormuş. Doktor da yapmış: “Adım Tierno, Mali’denim.” Yani ona kimliğini verdik, hiçkimse değildi, birilerinin sevdiği, önemsediği biriydi. Arkadaşım her gün onu ziyaret ediyordu. Babasına durumu anlatıyordum, kötü diyordum. Baba dedi ki “Tanrı’ya inanıyorum, dua ediyorum.” Doktor bizimle, biz de babayla konuşuyorduk. Bir gün tomografi çekildi ve beyin ölümünün gerçekleştiği söylendi. Artık fişi çekip çekmemeyi düşünmelisiniz dediler. Babayla konuştum, kararı doktor versin dedi. Beklemeye başladık. Birkaç gün sonra arkadaşım aradı. “Helena! Tierno gözlerini açtı!” Başıyla bir iki soruya da cevap vermiş. Ama doktor gözlerini açtı ama akciğer, kalp, organlar çalışmıyor dedi. Yeni tedaviler başladı. Babayla her gün konuştuk. Bana hastaneden bir fotoğraf gönderdi: Tierno pilav yiyor. Harika bir şeydi. Tierno şimdi devlet korumasında ve okula gidiyor. Üç ayda İspanyolca konuşmayı öğrendi. Üniversitede okumak istiyor.


