Sıradışı bir usta: Minas Avramidis Agos
Agos sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Kütahya çiniciliğinin anlatı geleneğine yenilikçi bir soluk getiren Minas Avramidis, Pera Müzesi’ndeki “Sıradışı Minas” sergisiyle ilk kez kapsamlı biçimde gün yüzüne çıkıyor. Sergiyi, çiniciliği ve Avradamis’in “sıradışı” yönlerini Kütahya Çini Seramikleri Koleksiyon Sorumlusu ve serginin küratörü Yavuz Selim Güler’den dinledik.
Minas Avramidis’i anlatmaya nereden başlasak, hikâyenin yönü ister istemez Kütahya çiniciliğinin yüzyıl başındaki dönüşümüne çıkıyor. 1877’de Kütahya’da doğan Avramidis, yalnızca bir usta değil, aynı zamanda görsel kültürle kurduğu özgün ilişkiyle çağdaşlarından ayrılan bir anlatıcıydı. Onu farklı kılan, teknik becerisinden ziyade geleneksel motifleri serbestçe yorumlama cesareti ve çağının kültürel kaynaklarını bir araya getirme becerisiydi. Genç yaşta kendi atölyesini kurarak üretime başlayan Avramidis, özellikle “Genovefa Hikâyesi” serisinde hem estetik hem anlatısal anlamda çiniciliğin sınırlarını zorladı.
Duyduğu merak ve kültürler arası estetik sezgisiyle de Kütahya çiniciliğinde iz bırakan Minas Avradamis, Pera Müzesi’ndeki “Sıradışı Minas: Kütahya Çini ve Seramiklerinde Esin ve Yeniliğin Hikâyesi” başlıklı sergiyle onurlandırılıyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’ndan çiniciliğin en yetkin örneklerin yer aldığı sergide, izleyiciler aynı zamanda Vakıf koleksiyonunda yer alan ancak ilk kez gün yüzüne çıkan 37 eseri görme fırsatı da buluyor. Sergi Avradamis’in eserlerini gün yüzüne çıkarmanın yanı sıra 20. yüzyılın ikinci çeyreğinde Kütahya, Atina, Selanik ve Kudüs’e dağılan ustaların hikâyelerine de ışık tutuyor.

Minas Avramidis’i nasıl anlatırsınız, onu diğer Kütahyalı çini ustalarından ayıran en belirgin özellik nedir?
Minas Avraamoğlu (Avramidis), 1877 yılında Kütahya’da doğdu. Gençliğini geçirdiği dönem, Kütahya çiniciliğinin yeniden canlanmaya başladığı yıllara rastlıyor. Çinicilikte ustalaştıktan sonra kendi atölyesini açtı. Dönemin yetkin ustaları gibi çiniciliğin her alanına hâkimdi. Teknik becerilerinin ötesinde, onu diğer ustalardan ayıran başlıca özelliği, Kütahya çini ve seramiklerindeki bezeme geleneğini serbest bir anlayışla ve kendine özgü bir renk kombinasyonuyla yorumlamasıydı. Ayrıca döneminin birçok ustasına kıyasla eserlerinde taşbaskı ve fotoğraflardan daha fazla esinlenmiş, yaptığı tasvirlerde kompozisyonu birebir kopyalamak yerine detaylarda özgün yorumlar geliştirmişti.
Sergiye neden bu ismi verdiniz?
Sergi, Kütahya çiniciliğinde insan emeğinin ve ustalık birikiminin belirleyici rolüne dikkat çekiyor; bu nedenle odağına ustaları alıyor. Bu yaklaşımı desteklemek üzere mikro tarih yönteminden yararlanıyor ve merkezine, çiniciliğin anlatı-resim geleneğini özgün bir yorumla yeniden canlandıran Minas Avramidis’i yerleştiriyor. Sergi, Minas’ın “Genovefa Hikâyesi” tasvirli tabak serisini merkeze alırken, bu şaheserlerin ortaya çıkmasından önce sanatçının içinde bulunduğu çinicilik geleneğini, etkilendiği çevreyi ve esin kaynaklarını Vakıf koleksiyonundaki eserler aracılığıyla görünür kılıyor. “Sıradışı Minas” başlığı hem bu olağanüstü yaratıcılığa sahip ustayı onurlandırıyor hem de onun hayal gücüne bir gönderme niteliği taşıyor.
Avramidis’in Rum olması onun sanatsal dili ya da anlatı seçimleri üzerinde nasıl bir iz bırakmış olabilir?
II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte taş baskılar, çini ve seramiklerde sosyal ve politik mesajlar taşıyan görsellerle birlikte daha görünür hâle gelmiş; bu ürünler Osmanlı toplumunun geçirdiği dönüşümün adeta bir aynası olmuş. Minas’ın bu dönemde sipariş üzerine ürettiği eserlerde siyasi, toplumsal, entelektüel, mitolojik ve dini tasvirlere yer verdiği görülüyor. Minas’ın geniş ilgi ve merakının bir başka kaynağı, Anadolu’nun Türkçe konuşan Rum Ortodoks cemaatlerinin erişebildiği kültürel ve entelektüel kaynaklar olabilir.

Minas Avramidis’in “Genovefa Hikâyesi” tasvirli tabak serisini, dönemin diğer Kütahyalı ustalarının üretimlerinden ayıran en belirgin özellik nedir?
Minas “Genovefa Hikâyesi” tasvirli tabak serisinde, yaratıcı ve estetik yetkinliğini ortaya koyarken - belki de farkında olmadan- Kütahya çini ve seramiklerinde anlatı-resim geleneğini yeniden canlandırmış. Her ne kadar sipariş üzerine üretilmiş olsa da 1910’lara tarihlenebilecek bu erken dönem serisi - taşıdığı imzaya dayanarak- onun geleneği özgürce yorumlayan ve detaylardaki yenilikçi yaklaşımıyla öne çıkan üslubunun habercisi.
Bu yaklaşım, 20. yüzyıl başında geleneksel İznik ve Kütahya motiflerini yeniden yorumlayan ustaların tavrıyla örtüşür: geleneğe saygı duy, yerleşik kompozisyonlardan ilham al, ancak detaylarda kendine özgü ve samimi yenilikler getir. Genovefa tabakları, yaratıcılığın ve teknik ustalığın bir göstergesidir; aynı zamanda çini ve seramik zanaatında yıllara dayanan bir eğitimin izlerini taşır.
20. yüzyılın ilk yarısında Kütahya’dan Atina, Selanik ve Kudüs gibi merkezlere yayılan çini ustalarının izleri sürülüyor. Sizce bu göç dalgası Kütahya çiniciliğinde nasıl bir kırılma ya da dönüşüm yarattı ve Minas’ın eserleri bu tarihsel sürecin neresinde duruyor?
Kütahya seramikleri, 20. yüzyılın ilk yarısında ustalarıyla birlikte farklı ülkelere taşınarak yeni toplumlara entegre olmuş ve değişen tarihsel ve ekonomik koşullara uyum sağlamış. Kütahyalı ustalar, doğdukları topraklardan uzakta ya da hâlâ orada yaşasalar da seramiklerinde ortak bir vatanın izlerini korumuşlar. Minas Avramidis, önce Atina’daki Kutahia fabrikasında ustabaşı olarak çalışarak fabrikada çalışan diğer muhacirlere zanaatın inceliklerini öğretti. Daha sonra coğrafi yapısı Kütahya’ya benzediği için birçok Kütahyalı muhacirin yerleştiği Florina’da seramik üretimine devam etti. 1926’da Selanik’e taşınarak yeni kurduğu atölyesinde Kütahya, Bizans ve Klasik Yunan seramik geleneklerini harmanlayarak 1954’te hayata veda edene kadar özgün bir üslupla eserler üretmeyi sürdürdü.
*“Sıradışı Minas: Kütahya Çini ve Seramiklerinde Esin ve Yeniliğin Hikâyesi” 28 Mayıs’tan itibaren Pera Müzesi’nin 1.katında ziyaret edilebilir.


