Son Dakika Özgür Özel den Erdoğan ın İmamoğlu nu milli güvenlik sorunu ilan etmesine yanıt
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, bugün (14 Mayıs) İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun 'Ülke güvenliğini tehdit edecek boyutlara " ulaştığını iddia etti.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Erdoğan'a yanıt verdi. Ataşehir Belediyesi'nin Kırmızı Bayrak Projesi'nin tanıtım programında konuşan Özel, "Efendim güya ispatlayacaklardı" cümlesi ile söze başladı.
Erdoğan'ın "Ahtapot kollarının bazıları da yurt dışında" sözlerine hatırlan Özel, şunları ifade etti:
"Milli güvenliğe bile tehdit oldukları ortaya çıktı." Hani bir ay içinde çıkacaktı? Ne çıktı? Hangi belge çıktı? Hangi bilgi çıktı? Bir tek umudun var, insanları çoluğuyla çocuğuyla tehdit edip "İtirafçı ol." diye iftiracılığa zorluyorlar. Onu da başaramadılar. Oradan bir tane ifade almış bir şey yok. Buradan bir tane ifade almış bir şey yok. Olsa ne yazar? Olsa ne yazar?Sen adamı tutup, kadını tutup, "30 yıl seni içeride tutarım ama at iftirayı Ekrem'e, çocuklarının yanına koş." deyip de bunu içeride bulunan 100'e yakın kişiye defalarca söyleyip de içinden biri yılıp da evladı için, hasta anasına kavuşmak için senin iftiranı itiraf diye imzalasa ne yazar? Sen milletin gönlünde artık berat etmiş olan Ekrem İmamoğlu'nu iftiralarla mahkum edemezsin. Olmayacak bu. Olmayacak bu."
Özel, konuşmasında AKP iktidarının terör örgütü PKK ile İmralı Süreci'ndeki ilişkisine dikkat çekip CHP'li belediyelere Kent Uzlaşısı soruşturmasından kayyum atanmasına şöyle tepki gösterdi:
Hem biz Kürtlerden oy alalım hem de Kürtler kendilerini belediyede temsil ediliyor istesinler. Bu işi yapan kim? Vallahi Onursal Adıgüzel değil. Bu işi yapan Gökhan Yüksel değil. Bu işi yapan biziz, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Merkezi. "Kent Uzlaşısı" denen laf, DEM'in sözü. Biz onu da kullanmıyoruz. "Ataşehir İttifakı" diyoruz. Belediye listemizde eski AK Partililer var, "AK Partililerin eski seçmeninden oy alalım." diye. MHP'liler var. İyi Parti'ye yakın isimler var ve geçmişte DEM'de siyaset yapmış bir belediye meclis üyesi var. Bunu suç gösterip operasyon yaptılar. DEM demeye utandılar, başka isim koydular. Aldılar içeriye koydular arkadaşlarımızı. Şimdi bu mayıs ayının sonunda yargılamalar var, 22'sinde, 24'ünde. Kıymetli arkadaşlarımızın bir an önce serbest kalmasını bekliyoruz. Yahu AbdullahÖcalan'ın kurduğu parti, ne o? PKK. DEM değil, PKK. O partiyle müzakere yürütüyorsunuz. Abdullah Öcalan'a ağız dolusu teşekkür ediyorsunuz. PKK'lıların yaptığı faaliyetler son buluyor. Onlara ceza kanununda düzenlemeler konuşuyorsunuz. Bir kısmı oraya gidecek, bir kısmı buraya gidecek, bir kısmı gelecek. Geçmişte PKK'da da değil, DEM'de siyaset yaptı diye belediye meclis üyemizi ya da Halkların DemokratikKongresi toplantısına katıldı. Onların bir terör örgütü olmadığına dair onlarca mahkeme kararı var. Belediye meclis üyelerimizi içeride tutuyorsunuz. Başkan yardımcılarımızı içeride tutuyorsunuz. Bunun ileri tutar tarafı yoktur. Erdoğan'ın bugün attığı adıma cevabımız şudur: Adım atacaksanız, bütünsellik içinde adil, adaletli bir adım atın. Tutuklu yargılamayı istemiyoruz bütün arkadaşlarımız için. TRT'den canlı yayın istiyoruz. Çünkü TRT iftiraları veriyor, yanıtlarını vermiyor. Canlı yayında yargılama istiyoruz. Hodri meydan! Biz arkadaşlarımıza güveniyoruz. Onlara kefiliz. Hadi bakalım TRT! Kendine güveniyorsan iftiraları akşamleyin, bütün gece döndürüyorsun, cevapları dinleyin de utanın bakalım.Özel'in konuşması şöyle:
Burada ne yapıyoruz? Bıraksalar ne yapacağımızı gösteriyoruz. Huzur verseler, bıraksalar Ataşehir'e, İstanbul'a, engellilere hizmet yapacak projeleri yapacağız.
Ama huzur vermemeye, madden ve manen sarsmaya, hukuken saldırmaya, paralize etmeye, felç etmeye, çalıştırmamaya çalışıyorlar. Onlara inat, bir yandan işimizi yapıyoruz.
Ama bir yandan da bıraksalar yapacağımız işi yapıp bir yandan da bıraksalar bırakmasalar, istedikleri kadar engel olsunlar, akşamleyin de gidip arkadaşlarımıza, İstanbul'un iradesine sahip çıkıyoruz.
Ve 19 Mart darbesine meydan meydan direniyoruz. İkisinden de vazgeçmiyoruz. Şunu bilinmesini isterim. En büyük hayalleri, hizmet aksar mı? Beşiktaş'ta gördünüz. Her imkanı, yani belediyenin maddi imkanlarını kendi ellerinde bulundurdukları kamu gücünü acımasızca kullanarak elimizden almaya, yaptığımız ihaleleri yapamaz hale getirmeye, "Vay efendim bir de bir yandan işçilerin haklarıyla ilgili birtakım aksamalar olsun ve hizmet aksasın.
Hemen desinler ki: "Bakın işte CHP bu işi yapamıyor."" Bununla ilgili bu yaz daha çok uğraşacaklar. Daha çok gayret sarf edecekler. Belediyenin hizmetleri aksasın ki buradan CHP'nin halktan, milletten gördüğü büyük teveccüh akamete uğrasın, kesintiye uğrasın, zaafa uğrasın istiyorlar. Ama şu kadarını söyleyelim.
Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar bir, milletimize, halkımıza derdimizi anlatmakta biz onların kumpaslarıyla aramıza bir engel sokmayız kumpasları yüzünden.
İkincisi, millet en ufak bir aksama olduğunda bunu genç, çalışkan, özverili, 6 tanesini hapiste tuttukları, geri kalanına her türlü zorluğu çıkardıkları belediye başkanlarımızdan değil, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti'nin hasetliğinden olduğunu bilir.
Faturayı doğru yere keser. Herkes bunu böyle bilsin.
Biz aksama olmaması için elimizden geleni yapıyoruz. Büyük bir dayanışma göstereceğiz. Emekçilerimizle, onların örgütlü oldukları sendikalarla da yapıcı diyaloglar içindeyiz. Böyle olmayı isteriz. Ve kim ne yaparsa yapsın bu zor günlerden kurtulacağız.
Arkadaşlarımızı o Silivri zindanlarından çıkaracağız. Milletin emanetini sırtımızda, başımızın üstünde taşıyacağız ve eninde sonunda partimizi ve o sayede halkımızı iktidara taşıyacağız. Bundan herkes emin olsun. Bugün burada sadece bir farkındalık kampanyası tanıtımıyoruz. Bugün sosyal adalet için önemli bir adım atıyoruz.
Engelli yurttaşlarımızın ihtiyaçlarına uygun hale getirilen hizmet mekanlarına kırmızı bayrak verme, göndere kırmızı bayrak çekme projesini buradan başlatıyoruz. Hakkını teslim etmek gerekir ki bu proje, bundan 10 yıl önce İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu tarafından hayata geçirilmiş, projelendirilmiş İyi olanları, örnekleri almak, çoğaltmak, yaygınlaştırmak ve standartlaştırmakla ilgili bu dönem yeni bir anlayışımız var. Bu konuda yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcımız Gökhan Zeybek'in, SODEM'in büyük emekleri var.
Bugün Sayın Erdoğan grup konuşması yaptı. Konuşmasında Yerel Yönetim Yasası'nı yeniden görüşme teklifinde bulunmuş. Biz gerçekten bunun çok uzun süredir Sayın Zeybek tarafından gündeme getiriliyor. Tüm siyasi partilere bu konuda ziyaretlerde bulunuldu. Sayın Bakan'la yaptıkları ziyaretlerde de konuşuldu. Bu yasanın mutlaka el birliğiyle ve AK Partili, MHP'li, CHP'li, İyi Partili, Yeniden Refah Partili, Demirli belediye başkanlarının müşterek görüşleri ve talepleri alınarak, yerel yönetimler güçlendirilerek, üzerlerindeki vesayet baskısı ortadan kaldırılarak hayata geçirilmesi lazım. Tabii bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi'nin yaptığı yapıcı uyarılar dikkate alınmadığı için ortaya çıkan sistemik zorluklar bir yana, bir yandan Erdoğan'ın belediyeler üzerindeki siyasi baskılarını ortadan kaldırması lazım. Ben, Erdoğan'ın teklifine elbette diyoruz. Biz bir yasa çalışılacaksa hep birlikte oturulur, çalışılır. Ama önce İstanbul'a yolladığınız bir siyasi var. İstanbul'da, Çağlayan Adliyesi'nde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak. Dünyanın hiçbir yerinde başsavcılar siyasi olmaz. Bu başsavcı geçmişte İstanbul'da çok tartışmalı kararlar alan bir Ağır Ceza Reisiydi. Çok yanlış işler yaptı. Mahkeme mahkeme gezdirdiniz, adaleti katlettiniz, sonra alıp ödüllendirdiniz. Nereye gitti? Bakan yardımcılığına. Siyasi bir pozisyona. Bu kişiyi ekim ayının ilk yarısında alıp İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı yaptınız. Anayasa açıkça diyor ki: "Yapamazsınız." Yani bir başsavcı, daha doğrusu bir hakim ya da bir savcı siyasi bir göreve giderse, hatta aday olursa, hatta aday adayı olursa ne yaptı? Tuttu bir tane savcı bir partiden aday adayı oldu, bir daha dönemiyor. Ama siz bir hakimi en siyasi makam olan bakan yardımcılığı makamına getirdiniz. Ama "Anayasa yazılıyorken bakan yardımcılığı yoktu." diye aday adaylığında yasak olan şeyi, görevi yapan kişiyi alıp İstanbul'a Cumhuriyet Başsavcısı yaptınız. Bu olmaz. Bu kişi talimatınızla siyasi bir operasyon yürüttü.
Belediye Başkanı ve Kartal Belediye Başkanı, Onursal ve Gökhan Başkan yan yana oturuyorlar. Yanlarında birçok belediye başkanımız da var. İkisinin birer belediye başkan yardımcısı ve toplam 8 belediyede, 10 belediye meclis üyemiz güya, güya "Cumhuriyet Halk Partili belediyeler batıdaki Kürtleri belediye meclislerine taşıyıp onlara temsiliyet hakkı verdiler." diye tanımlanan, güya suç olan son derece demokratik bir adımdan dolayı, yani bu Ataşehir'de Kürtler var. Onların bir kanaat önderini bulalım, onu belediye meclisimize koyalım. Hem biz Kürtlerden oy alalım hem de Kürtler kendilerini belediyede temsil ediliyor istesinler. Bu işi yapan kim? Vallahi Onursal Adıgüzel değil. Bu işi yapan Gökhan Yüksel değil. Bu işi yapan biziz, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Merkezi. "Kent Uzlaşısı" denen laf, DEM'in sözü. Biz onu da kullanmıyoruz. "Ataşehir İttifakı" diyoruz. Belediye listemizde eski AK Partililer var, "AK Partililerin eski seçmeninden oy alalım." diye. MHP'liler var. İyi Parti'ye yakın isimler var ve geçmişte DEM'de siyaset yapmış bir belediye meclis üyesi var. Bunu suç gösterip operasyon yaptılar. DEM demeye utandılar, başka isim koydular. Aldılar içeriye koydular arkadaşlarımızı. Şimdi bu mayıs ayının sonunda yargılamalar var, 22'sinde, 24'ünde. Kıymetli arkadaşlarımızın bir an önce serbest kalmasını bekliyoruz. Yahu Abdullah Öcalan'ın kurduğu parti, ne o? PKK. DEM değil, PKK. O partiyle müzakere yürütüyorsunuz. Abdullah Öcalan'a ağız dolusu teşekkür ediyorsunuz. PKK'lıların yaptığı faaliyetler son buluyor. Onlara ceza kanununda düzenlemeler konuşuyorsunuz. Bir kısmı oraya gidecek, bir kısmı buraya gidecek, bir kısmı gelecek. Geçmişte PKK'da da değil, DEM'de siyaset yaptı diye belediye meclis üyemizi ya da Halkların Demokratik Kongresi toplantısına katıldı. Onların bir terör örgütü olmadığına dair onlarca mahkeme kararı var. Belediye meclis üyelerimizi içeride tutuyorsunuz. Başkan yardımcılarımızı içeride tutuyorsunuz. Bunun ileri tutar tarafı yoktur. Erdoğan'ın bugün attığı adıma cevabımız şudur: Adım atacaksanız, bütünsellik içinde adil, adaletli bir adım atın. Tutuklu yargılamayı istemiyoruz bütün arkadaşlarımız için. TRT'den canlı yayın istiyoruz. Çünkü TRT iftiraları veriyor, yanıtlarını vermiyor. Canlı yayında yargılama istiyoruz. Hodri meydan! Biz arkadaşlarımıza güveniyoruz. Onlara kefiliz. Hadi bakalım TRT! Kendine güveniyorsan iftiraları akşamleyin, bütün gece döndürüyorsun, cevapları dinleyin de utanın bakalım. Bugün 55. gün, 55. gün.
55 gün bugün. Ve Tayyip Bey 55 gün önce dedi ki bana: "En geç bir ay sonra insan içine çıkamayacaklar." Allaha şükür, Esat paşalıların gözünün içine bakıyorum, arasındayım. "Birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar." Bak bütün belediye başkanlarım yan yana, birbirimizin yüzüne gözüne bakıyoruz. Yarın Ekrem Başkan'ı Silivri'de ziyaret edeceğim, selamınızı götüreceğim. Sizin gözünüzün içinden aldığım selamı Ekrem Başkan'ın gözünün içine baka baka söyleyeceğim. Ne oldu? 55 gün geçti, "Bir ay sonra." dediği hiç olmadı. Ama şimdi bugün yeni bir şey söylüyor. Diyor ki: "Efendim, güya, güya ispatlayacaklardı. Şimdi bir suç örgütü ortaya çıktı. Bu suç örgütünün başı İstanbul'da. Kolları Anadolu'da bir ahtapot gibi. Bazı kolları yurt dışında. Milli güvenliğe bile tehdit oldukları ortaya çıktı." Hani bir ay içinde çıkacaktı? Ne çıktı? Hangi belge çıktı? Hangi bilgi çıktı? Bir tek umudun var, insanları çoluğuyla çocuğuyla tehdit edip "İtirafçı ol." diye iftiracılığa zorluyorlar. Onu da başaramadılar. Oradan bir tane ifade almış bir şey yok. Buradan bir tane ifade almış bir şey yok. Olsa ne yazar? Olsa ne yazar? Sen adamı tutup, kadını tutup, "30 yıl seni içeride tutarım ama at iftirayı Ekrem'e, çocuklarının yanına koş." deyip de bunu içeride bulunan 100'e yakın kişiye defalarca söyleyip de içinden biri yılıp da evladı için, hasta anasına kavuşmak için senin iftiranı itiraf diye imzalasa ne yazar? Sen milletin gönlünde artık berat etmiş olan Ekrem İmamoğlu'nu iftiralarla mahkum edemezsin. Olmayacak bu. Olmayacak bu.
Açık açık söyleyeyim. Bugün Sayın Erdoğan çıkmış, "Efendim Özgür Özel'i takdir ediyorum süreçteki tutumuyla." Devlet Bahçeli'ye teşekkür vermiş, bize takdirname verecek. Aklı sıra diyor ki tutumuyla: "Bak kardeşim bak, ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı'yım. Benden önceki de, ondan önceki de, ondan önceki de, ilkinden sonuncusuna biz tutarlı adamlarız. Biz joystick'le yönetilen siyasetçiler olmadık, olmayız.
Bizim bir yerde düğmemiz yok. Basılınca ak diyelim, öbürüne basılınca kara diyelim." Biz tarihsel bir tutarlılık içinde Kürt meselesinin demokratik yollardan halledilmesini savunuruz. Kimseye haksızlık yapılmasın, eşitsizlik yapılmasın. Türkiye'de Kürdü de, Alevisi de, Sünnisi de tam olarak eşit olsun. Bugün herkesten vergi toplarsın, caminin masrafını ödersin, cem evinin ödemezsin. İmama maaş verirsin, müezzine maaş verirsin ama dedeye gelince onu din görevlisinden saymazsın.
Maaş alırken, vergi alırken herkes eşit, askerlik yaparken herkes eşit, hizmet yaparken Aleviler daha az eşit, hizmet yaparken Kürtler daha az eşit. Bunlar doğru işler olmadığı için biz deriz ki: "Demokrasi olsun, herkese eşitlik olsun. Kimseyi ne ayrıcalıklı ne de eşitsiz bir konuma koymayalım. Herkes eşit olsun." deriz. Şimdi gelmiş, dün açıklandı.
Biz diyoruz ki: "Silah bırakılacaksa eyvallah. Şehit gelmeyecekse ne güzel. Analar ağlamayacaksa başımızla birlikte. Kan akmayacaksa memnun oluruz. Bununla ilgili demokrasiyi savunuruz." Tutmuş bana diyor ki: "Takdir edelim, takdir edelim." Yahu takdirlik, teşekkürlük bir durum varsa dön bir senin ortağına bakalım. Bundan önceki çözüm sürecinde biz aynı şeyleri söylüyorduk. Kemal Bey aynı şeyleri söylüyordu.
Ondan önce 1989 Kürt Raporu'nda CHP, SHP aynı şeyleri söylüyordu. Tarihsel tutarlılık içindeyiz. Ama senin ortağın geçen çözüm sürecinde sana ip atıyordu. Sen de ona "Kandan beslenen vampir." diyordun. Şimdi o günkü çözüm sürecindeki tutumu doğruysa bugünkü tutumu yanlış, 180 derece. Eğer bugünkü doğruysa o günkü tutumu yanlış. Biz o gün, tarihte yine durduğumuz yerde duruyorduk. Bizim dediğimizi yapsaydın, Meclis'e getirip hiçbir partiyi dışlamasaydın, tutamayacağın sözler vermeseydin, şeffaf olsaydın, toplumsal mutabakat yaratsaydın aha burada gaziler, şehitler, şimdi biraz önce şehit ailelerinin başkanı geldi.
"Teşekkür ederim." diyor tutumunuzdan. Onların gönlünü kıracak işlere kalkışmasaydın, o günden sonra hendek olaylarında 250, bugüne kadar 2500 şehit gelmezdi. O gün o süreci yönetemeyen Erdoğan, o sürece karşı çıkan Bahçeli bugün gelmişler, millette takdirname teşekkürname arıyorlar. Bakın biz durduğumuz doğru yerdeyiz. Bir ayağı dışarıda bir ayağı içeride Suriye'yi yanlış planlayan, İsrail'le pazarlık yapıp Filistin'i yalnız bırakan, Türkiye Cumhuriyeti'nin Güney Kıbrıs'ı tanımasına dair ses çıkaramayan, uluslararası ölçekte çirkin pazarlıkların buradaki temsilcilerine diyoruz ki: "Millet bizi biliyor, bize güveniyor.
Demokratik adımlar atarsanız, sorunları çözersek biz buradayız. Kirli ve gizli pazarlıklarla Kıbrıs'ı, Filistin'i, vatanı satarsanız tam karşınızdayız kardeşim." O yüzden 180 derece, 180 derece, 180 derece terse gidenlerin siyasetiyle, geri vitesçilerle birlikte değil, milletimizle birlikte çözümü de, barışı da savunmaya devam edeceğiz. Doğru zemin Meclis'tir. Özgüvenimiz yüksektir. Arkadaşlarımız içinde, tüm siyasi tutsaklar içinde, Ekrem Bey içinde, mutlaka ve mutlaka Ümit Özdağ içinde, Selahattin Demirtaş içinde özgürlük istiyoruz.
Serbestçe yapılacak özgür bir seçimde millet cumhurbaşkanı kim olacaksa onu seçsin, onu istiyoruz. Başka hiçbir şey istemiyoruz. Bugün akşam ben Silivri'deyim. İstanbul'un bütün demokratlarını, Silivri'de bulunan Ümit Özdağ'a sahip çıkmak isteyen Zafer Partilileri de bu süreçte "Demokrasi olsun, bütün tutsaklar serbest kalsın." diyen DEM Partilileri de, Cumhuriyet Halk Partilileri de hep birlikte demokrasiyi savunmak, Silivri zindanlarına sesimizi duyurmak, karşımızdaki otoriter rejime demokrasi ittifakı olarak karşı çıkmak üzere 20.30'da Silivri'ye davet ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun. En iyi günlerde görüşeceğiz. Hep beraber başaracağız,


