Soyer ailesi SÖZCÜ ye konuştu: Hepimiz Tunç la birlikte direniyoruz Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Geçen dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, 1 Temmuz’da düzenlenen operasyon kapsamında 60 kişiyle birlikte tutuklanmıştı. Geçen hafta iddianame mahkemeye sunuldu. Avukat Defne Soyer, “Garip bir şekilde “dolandırıcılığa teşebbüs” suçlaması yapıldı. Dolandırıcılık suçu varsa kişisel çıkar ve menfaat elde etme iradesi olması lazım. İddianame, böyle bir iradenin olmadığını açıkça söylüyor” dedi.
Başkanın eşi Emekli Matematik Öğretmeni ve Tarım Üreticisi Neptün Soyer, Avukat kızı Defne Soyer, Bale Sanatçısı kızı Duygu Soyer İzgi ve damadı Mimar Çağan İzgi, Tunç Soyer’in hayata bakışını, operasyondan sonra yaşadıklarını ve dava hakkındaki görüşlerini SÖZCÜ Muhabiri Gökmen Ulu’ya anlattı.

Gökmen Ulu, Soyer Ailesi ile memleketleri İzmir Seferihisar’daki köy evinde buluştu
“ADANMIŞLIKLA ATEŞTEN GÖMLEĞİ GİYDİ”Eşinizin tutuklanmasını nasıl karşıladınız?
Neptün Soyer: Aslında Türkiye’de muhalefette siyaset yapıyorsanız bu görev ve sorumluluklar kolay değildir. Tunç her zaman söyler: “Bu memleket için ateşten gömleği giymek lazım. Adanmışlıkla.” Adalet, demokrasi, barış, emek ve özgürlük yolculuğunda kötülüklere uğranabileceğini, ağır bedeller ödenebileceğini öngören ve göze alan bir insandır. Fakat bizler ve her kesimdeki sağduyulu halkımız ona yapılan haksız muameleyi içimize sindiremiyoruz. Evlere şafak baskınları, tutukluluğu cezaya dönüştürmeler, kötücül algı operasyonları, bütün bunlar eşiniz de olsa dostunuz da olsa halkı için böylesine fedakarlıkla çalışan hiç kimseye reva görülebilecek bir olay değildir.
Operasyon olunca siz neler hissettiniz?
Defne Soyer: Üzüntü, öfke, bilinmezlik, belirsizlik, çaresizlik… Bütün duyguları bir anda yaşadık. Ama sonra babamın gücünü, ailemin ve toplumun gücünü görünce kısa sürede ayağa kalkıp yapmamız gerekenleri yapmaya, yani direnişe başladık, adalet ve özgürlük mücadelesine giriştik.
“SİLİVRİ’DEKİ ARKADAŞLARIMA GELEMEYECEĞİMİ İLETİN”Siz avukat olduğunuz için polis merkezinde yanına gidebildiniz. Gözaltında ne oldu?
Defne Soyer: Gözaltı süreci gerçekten çok zordu. Haksız yere böyle bir süreç yaşatılmasını unutmayacağım. Babam başta Silivri olmak üzere cezaevindeki yoldaşlarını çokça ziyaret ederdi. Hem hukukçu hem siyasetçi tecrübesiyle “Nasıl yarar sağlayabilirim” diye düşünür, destek olurdu. Ziyaretlerinin çoğunu da gerekmedikçe paylaşmaz, “Bunun reklamı olmaz” diye hassas düşünür. 2 Temmuz’da Silivri’ye gitmek için uçak bileti almıştı ama gözaltına alınınca gidemedi. Gözaltındayken bile bunu düşünüp ziyarete gidemeyeceği haberini iletmemizi istedi.

Tunç Soyer, polis merkezinde gözaltında tutulurken eşi ve kızlarıyla böyle fotoğraf çekilmişti.
TUNÇ SOYER’İN HAYATA BAKIŞ AÇISINasıl bir insandır?
Duygu Soyer: Onun için herkes eşittir, her insanın yaşamının değeri aynıdır. Kim haksızlığa, adaletsizliğe uğrarsa destek olmuştur. Ezilen dezavantajlı kesimleri savunmuş, örneğin unutuluşa mahkum edilen arka mahalleleri sahneye almak için çalışmıştır.
Çağan İzgi: Bir insanın, özellikle siyasetin içinde olan bir insanın bu kadar iyi kalpli ve iyi niyetli olabileceğini hiç görmemiştim. Hayatı bu denli sevgi dolu yaşaması insana karşı umudu büyütüyor.
Duygu Soyer: Yaşamayı ciddiye alır. Bahçede ot biçecekse, bize yemek yapacaksa, bunu aynı ciddiyetle yapar.
Neptün Soyer: Her bahar jakaranda ağacının açan çiçeklerini gösterip, “Şu morların, mavilerin güzelliğine bakar mısın” der. Oysa her sene böyle, ilk kez değil. Öyle sever yaşamı.
Duygu Soyer: Bize tekrar tekrar hayatı sevdiriyor.
Nasıl bir baba?
Defne Soyer: Birçok kız çocuğunun hayal edemeyeceği kadar harika bir baba.
Duygu Soyer: Biz çok şanslıyız. Çok büyük bir sevgi, şefkat ve güven ilişkisiyle büyüdük. Bizi hep dinler, empati kurar, her zaman yanımızda olur. Her şey onunla keyifli. Çıkınca birlikte dans etmeyi heyecanla bekliyoruz.

(Soldan sağa): Çağan İzgi, Duygu Soyer İzgi, Neptün Soyer, Defne Soyer ve köpekleri Tarçın.
Paraya ve mülkiyete yaklaşımı nasıldır?
Neptün Soyer: Şu araziye bir bakın; sınır görüyor musunuz? Tunç burayı çitle çevirmedi, araziyi herkesle paylaşma duygusu taşıdı. Köylülerimizle, kuşlarla, çiçeklerle, köpeklerle bir arada yaşamayı sever. O mülkiyetçi bir insan olmadı. Kapital sistemin esiri olmadı. Metaya tutsak değildir. Markalı kıyafet giymez mesela. Para hırsı yoktur. Sahip olmakla, olmak arasındaki farkı bilir. Onu mutlu eden temel faktör, insanları mutlu edebilmek, dünyaya değer katabilmektir. Sadece insanlara değil, bütün doğaya… Hatırlarsınız, bir keresinde şöyle dedi: “Ben filamingoların da belediye başkanıyım.”
Sorguda da “75 metrekareye oturan bir köy evimiz var, yazlığım bile yok. Mal beyanım da ortada zaten” dedi.
Neptün Soyer: Tunç, yolun başında “Ben siyasete tok gireceğim, yani ekonomik olarak aileme bakabilecek düzeye geldikten sonra” diye karar aldı ve öyle de yaptı. Siyasete girildikten sonra zenginleşmeyi etik bulmamıştır. Emekçidir. Gençliğinde üniversitedeyken de yüksek lisans için yurt dışına gittiğinde de hem çalıştı hem okudu. Bitirince de ailesine “Bana iş bulun” demedi, kendi buldu. Başarılı bir kariyer yaptı, bulunduğu yeri güçlendirerek ilerledi. Bunları “Başka Bir Dünya Mümkün” adlı kitabında da yazdı.
"BURADAN GÜÇLENEREK ÇIKACAK"Cezaevinde ne durumda?
Defne Soyer: Morali yerinde. Dar alanda da olsa avluda spor yapmayı ihmal etmiyor. Çok ziyaretçisi oluyor. Mektuplar ona iyi geliyor. Bol bol kitap okuyor, yazıyor. Toplumsal hayata dair yeni fikirler geliştiriyor. Nerede ve hangi koşulda olursa olsun yaşamı güzelleştirecek şeyleri bulabiliyor. İflah olmaz bir iyimser. Mücadele azmi ve motivasyonunun artığını da görüyorum. Oradan güçlenerek çıkacak.
“MASUMLAR ELBET DIŞARI ÇIKACAK”Bir sıkıntısı, üzüntüsü var mı?
Defne Soyer: Bahane üretmez, çözüm odaklıdır. Bize şunu der: “Sakin sulardan iyi kaptan çıkmaz.” İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde siyasal gerilimler, depremler, su baskınları, orman yangınları, tsunami, fırtına, pandemi, ekonomik kriz gibi üst üste gelen olağanüstü olaylar karşısında da hiç şikayet etmedi. Ve başarılı çözümler üretti. Hep böyledir.
Defne Soyer: Yaşananlar elbette üzücü. Kendisi siyasi operasyonun bedelini göğüslüyor ama kendinden çok Şakran Cezaevi’nde tutuklu olan İzmir Büyükşehir Belediyesi personelini düşünüyor, “Çalışma arkadaşlarım ne durumdalar” diye soruyor, onları merak ediyor.
Neptün Soyer: 59 kişi cezaevinde. Kronik hastalıkları olanlar, ilaçlarına ulaşamamış olanlar var. Çölyak hastası olup beslenme sorunu yaşayanlar, LGS sınavına girmiş babasından mahrum kalan çocuklar, yeni doğan torununu göremeyen bürokratlar, hamile olmasına rağmen fedakarca babasının avukatlığını yapanlar, yalnız yaşayan bir kadın olarak içeride maddi sıkıntı yaşayanlar… Daha birçok kederli hikaye var. Bu siyasi davada “şüphe” üzerine ailelerin ayrı düşürülmesi, suçsuz insanların hayattan koparılması çok acı bir şey. Ama bizler güçlüyüz. İçeride ve dışarıda dayanışmayı büyütüyoruz. Masumlar elbet dışarı çıkacak.
“CEZAYI DEĞİL, ÖDÜLÜ HAK EDİYOR”Tutuklanmasına gerekçe gösterilen kooperatif meselesine dair değerlendirmeleriniz nelerdir?
Duygu Soyer: Barınma hakkının temel insan hakkı olduğunun bilincinde bir başkandır. Bunu önemser ve destekler. Babamın hayali tüm yurttaşlar için ucuz ve güvenli konutlardı. Rant düzenine karşı ekonomik demokrasiyi önceledi.
Defne Soyer: İnsanların birlik içinde olmasını ve örgütlenmesini teşvik eder. Tarım alanından ulaşıma kadar, sokak atıkları toplayıcılarından kadın üreticilere kadar kooperatifleşmelerine öncülük etti. Bu uygulamaları nice insanın hayatını iyileştirdi. Bunu aynı şekilde kentsel dönüşümde de uyguladı. Depreme dayanıksız yapılarını dirençli hale getirmesi gereken ama mali gücü buna yetmeyen insanları müteahhitlerin kar hırsına terk etmedi, kamucu anlayışla belediye adına kol kanat gerdi, onlar için de aynı mantıkla yapı kooperatifleri modelini geliştirdi.
Neptün Soyer: 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm problemi 2020 İzmir Depremi’yle içinden çıkılmaz bir hale geldi. Çünkü onbinlerce ev hasar gördü. Bu insanlarımızın evlerinin güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması gerekiyordu. Devlet yurttaşları müteahhitlerin insafına bıraktı, müteahhitler de kar amaçlı çalıştığından birçok ihaleye girmedi. Geçmişten gelen bu mağduriyet üzerine Tunç “Bana ne” demedi, çare aradı, “Halk Konut” modeliyle çözüm geliştirdi.
Defne Soyer: Bu proje zorunluluktan, ortak akılla doğmuş bir proje. Keyfi veya “Ay yapsak ne güzel olur” diyeceğimiz bir iş değil bu. İlerlemeyen kentsel dönüşüm süreçleri ve İzmir’in yetersiz yapı stoğu bu modeli ortaya çıkardı. Bu projenin kalbi; müteahhit rantını ortadan kaldırmasıdır. Belli ki birçoklarını rahatsız etti.
Neptün Soyer: Dünyaya örnek bir model oldu. Kanada’daki devlet üniversitesinde iyi örnek olarak gösterilen bir makale yayımlandı. Japonya’da aynı şekilde. Cezalandırmayı değil, ödüllendirmeyi gerektiren bir projedir.
Defne Soyer: Sosyal konutlar için uluslararası kamuoyundan da kaynak buldu. Dünya Bankası, Halk Konut Projesine, Hazine garantili olarak sıfır faize yakın kredi imkanı sağladı. Fransa Kalkınma Ajansı ise 6 Şubat Depremi’nden sonra Türkiye’de 60’tan fazla ilde araştırma yaptı, sadece İzmir’de Halk Konut Projesine sıfıra yakın faizle kredi vermeyi kararlaştırdı. Hem de Hazine garantisine gerek duymadan. Ama babamın başkanlık süreci sona erince bu imkanlar hayata geçemedi. Aslında uluslararası alanda proje ödüllendirildi ama Türkiye’de cezalandırılmaya çalışıldığını görüyoruz.
“KONU DOLANDIRICILIK DEĞİL, HALK KONUT’TUR”Belediye açısından kar - zarar durumu nedir?
Neptün Soyer: Belediyenin kar oranı yüzde 1 olarak belirlendi. Bu da yasa gereği konulmuş sembolik bir oran. Tıpkı Dikili’nin eski belediye başkanı Osman Özgüven’in suyu halka bedava sunduğunda olduğu gibi. Ona “Suyu bedava vererek kamu zararı oluşturuyorsun, görevi kötüye kullanıyorsun” diye suçlamada bulunduklarında, Özgüven, “Vatandaşlar müşteri değildir, belediyeler de ticarethane değildir. Su temel yaşam hakkıdır, parayla satılamaz. Madem yasa böyle, o halde ben de su ücretini 1 lira yapıyorum” demişti. Onun gibi…
“İDDİA DAYANAKSIZ, KİŞİSEL MENFAAT SAĞLANDIĞINA DAİR DELİL YOK”Neyle suçlanıyor?
Defne Soyer: Garip bir şekilde “dolandırıcılığa teşebbüs” suçlaması yapıldı. Dolandırıcılık suçu varsa kişisel çıkar ve menfaat elde etme iradesi olması lazım. İddianame, böyle bir iradenin olmadığını açıkça söylüyor. Yani babamın cebine bir kuruş girmediği ortada. Aksini kanıtlayan hiçbir bulgu da yoktur. Ekonomik çıkar, para pul ilişkisi bulamadıkları için dolandırıcılık da diyememişler, “dolandırıcılığa teşebbüs” demişler iddianamede.
“KONU DOLANDIRICILIK DEĞİL, HALK KONUT’TUR”Sizce şimdi ne yapılmalı?
Defne Soyer: Deprem olduğunda yaşadığımız acıları unutmamalı, bu yaratıcı ve çözüm odaklı projeleri devam ettirmeliyiz. Siyasi sebeplerle kooperatifçilik modeli kriminalize edilmemelidir, bahanelere sığınılarak bu model durdurulmamalıdır. Kooperatifçilik sosyal demokrat yönetimler için vazgeçilmezdir. Demokrasi, eşitlik ve dayanışmayla mümkün olan kooperatifçilik, ekonomik demokrasiyi mümkün kılar. Şu an karşı karşıya olduğumuz dava İzmir’in depreme dirençli olması, İzmirlilerin uygun fiyatlı, güvenli evlerde yaşaması için oluşturulan bu modelin cezalandırılmasıdır. Konu dolandırıcılık değil, Halk Konut’tur.
“HERKES İÇİN ADALET”
Duygu Soyer: Babamı içeriye aldılar ama hem onun hem de bizim umudumuzu alamayacaklar. Babam “Doğrunun her zaman ortaya çıkma huyu vardır” der. Nitekim iftiralar toplum vicdanında kabul görmedi. Şimdi masumiyetin hukukta tescilini bekliyoruz. Sadece bizim için değil, herkes için adalet istiyoruz.


