Sözleşmeli personelin kaçırdığı memuriyet treni bir daha gelse iyi olur Ahmet Ünlü
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Sözleşmeli personelin memur kadrolarına atanmaları zaman zaman çıkarılan kanunlarla yapılmaktaydı. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na konulan bir hükümle belirli bir sürenin sonunda memur kadrolarına geçiş hakkı verildi. Bu yazımızda bu konudaki bazı aksaklıkları açıklamaya çalışacağız.
Süreyi kaçıran bir daha memurluğa atanamıyor
Sözleşmeli personel istihdamının memuriyete geçiş güzergahı olduğu 657 sayılı Kanunda kalıcı hale getirilmiştir. Daha önce bu uygulamanın yanlışlığını açıklamıştım.
Bazı okuyucularımız kanunda yer alan sözleşmeli statüden memur statüsüne geçişteki otuz günlük süreyi değişik nedenlerden dolayı kaçırdıkları için mağduriyet yaşadıklarını belirtmektedirler.
657 sayılı Kanunun sözleşmeli personel istihdamını düzenleyen 4/B maddesinde; “…Bu fıkranın diğer paragraflarındaki hükümler ile özel kanunlarındaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanuna tâbi kamu idarelerinde Cumhurbaşkanınca belirlenecek pozisyon unvanlarında çalıştırılmak üzere işin geçici olması şartı aranmaksızın sözleşmeli personel istihdam edilebilir. Bu kapsamda istihdam edilen sözleşmeli personelden aynı kurumda üç yıllık çalışma süresini tamamlayanlar bu sürenin bitiminden itibaren otuz gün içinde talepte bulunmaları hâlinde bulundukları yerde aynı unvanlı memur kadrolarına atanır. Bulundukları pozisyon unvanı ile aynı unvanlı memur kadrosu bulunmayanların atanacağı kadrolar Cumhurbaşkanınca belirlenir. Bu personel can güvenliği ve sağlık sebepleri hariç olmak üzere üç yıl süreyle başka bir yere atanamaz. Memur kadrolarına atananlar, aynı yerde en az bir yıl daha görev yapar. Bu kapsamda memur kadrolarına atananların, sözleşmeli personel pozisyonlarında geçirdikleri hizmet süreleri, öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri dereceleri aşmamak kaydıyla kazanılmış hak aylık derece ve kademelerinin tespiti ile 64. maddenin 4. fıkrası kapsamında değerlendirilir. Bunlar, atandıkları kadronun mali ve sosyal haklarına göreve başladığı tarihi takip eden aybaşından itibaren hak kazanır ve önceki pozisyonlarında aldıkları mali ve sosyal haklar hakkında herhangi bir mahsuplaşma yapılmaz…” hükmüne yer verilmiştir.
Bu düzenlemede yer alan istihdam edilen sözleşmeli personelden aynı kurumda üç yıllık çalışma süresini tamamlayanların otuz gün içinde talepte bulunma zorunluluğu ve süreyi geçirenlerin hiçbir şekilde memur olamamaları ciddi bir mağduriyet yaşanmasına sebep olmaktadır. Kaldı ki kanun metninde otuz günlük sürenin mücbir sebeplerin olacağı bazı hallerde uzayacağına ilişkin istisnalara da yer verilmemiştir.
Zamanında geçseydi de mağduriyet yaşamasaydı denilebilir. Ancak böyle bir yaklaşımın doğru olmadığını düşünüyorum. Değişik saiklerle zamanında müracaat edilmemiş olunabilir. Hasta olunabilir, kaza geçirilmiş olunabilir veya benzeri nedenlerle süre kaçırılmış olunabilir. Kanundaki düzenlemenin mantığı sözleşmeli personel sürecini bir çeşit aday memurluk gibi görmesidir. Yapılan düzenleme geçici madde şeklinde olmadığı için otuz günlük süre çok anlamlı değildir.
Bu nedenle kanun metninden yer alan otuz günlük kısıtlamanın kaldırılmasının doğru olacağını düşünüyorum. Şayet kanuni düzenleme geçici madde şeklinde olmuş olsaydı o zaman herkes süreye dikkat etseydi diyebilirdik. Sendikaların bu konuyu gündemlerine almalarında fayda olduğunu düşünüyorum.
Aile yılında çocuklu memurlara vergi muafiyeti getirilmelidir
Son derece isabetli bir şekilde 2025 yılı Aile Yılı olarak ilan edilmiştir. Bu çerçevede 633 sayılı KHK ile getirilen çocuk yardımı da oldukça önemlidir. Düzenleme ile Türk vatandaşlarına, 1/1/2025 ve sonrasında canlı doğan çocukları için başvuru yapılması ve Türkiye’de ikamet ediyor olmaları koşuluyla;
- Birinci çocuk için tek seferlik 5.000 TL,
- İkinci çocuk için başvurunun yapıldığı ay itibarıyla 5 yaşını tamamlayana kadar (altmışıncı ay dâhil) aylık 1.500 TL,
- Üçüncü ve sonraki çocuklar için başvurunun yapıldığı ay itibarıyla 5 yaşını tamamlayana kadar (altmışıncı ay dâhil) aylık 5.000 TL,
tutarında doğum yardımı yapılacağı belirtilmiştir. Burada memuriyet şartı bulunmamaktadır. Kanundaki beş yaş sınırlaması zorunlu olsa da beş yaşından sonra çocukların masrafı azalmıyor aksine artıyor. Ümit ederiz ki buradaki maktu ödemeler bütçe kanunu ile güncellenir. Yoksa bir süre sonra bu ödemeler kuşa dönecektir.
Bir gün farkla bu ödemeden yararlanamayanlar ister istemez burukluk yaşamaktadır. Kanunlarda milat olması bazen kaçınılmaz olabilmektedir. Ancak getirilen miladın da bazı mağduriyetler oluşturması kaçınılmazdır.
Ülkemizde toplam doğurganlık hızının 2001’de 2,38 çocukken 2014’ten itibaren aralıksız düşüş eğilimine girerek 2024’te 1,48 çocuk olarak gerçekleşmesi ister istemez alarm zillerinin çalmasına sebep oldu. Bazı gelişmiş ülkelerin nüfusundaki azalmanın birçok dengeyi altüst ettiğini dikkate alındığında bu konuda bazı tedbirler alınması kaçınılmaz hale gelmiştir. En basitinden 65 yaş üstü nüfustaki artış beraberinde birçok sorunu getirmekte ve sosyal güvenlik sistemleri yaşlanan nüfus nedeniyle çok büyük sıkıntıya girmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en az üç çocuk dediği zamanlarda bazı dangalaklar konuyu kavrayamamış ve dalga geçmişlerdi. Öyle ya yıllarca Ülkede doğum kontrolü yapıldıktan sonra en az üç çocuk söylemi nasıl kavranabilirdi ki? Şimdi kavrandı ama biraz geç kalındı. Ancak zararın neresinden dönülürse kardır.
Bu açıklamalardan sonra asgari ücretin vergi kapsamı dışına çıkarılması çocuklu çalışanla çocuksuz çalışanı vergi önünde eşitledi. Bu durumun adil olmadığını ifade etmemiz gerekiyor.
En azından kaldırılan düzenlemeye paralel bir vergi muafiyeti getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Böylelikle çok çocuklu aileler sağlanacak vergi muafiyeti ile biraz olsun rahatlayabilirler ve vergi ödeme açısından çocuklu çalışanla bekar çalışan arasında bir fark olur. Görüldüğü üzere eşitlik bazen adaletten sapma oluşturabiliyor. Bütçenin durumunu bilerek bu öneride bulunduğumu da belirtmek isterim.


