Süleymancılar için fabrika ayarlarına dönme zamanı!
Haber7 sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
1888’de Silistre’de doğan ve son derece parlak bir zekâya sahip olan ilim adamı Süleyman Hilmi Tunahan, uzun müddet İstanbul’un önemli camilerinde halka vaaz ederek, insanlara İslâmiyet’in emir ve yasaklarını anlattı.
1939 yılında, CHP’nin tek parti diktatörlüğü vetiresinde ilim ve irşad vazifesini çekemeyenler tarafından ihbar edilerek ilk defa tutuklandı.
Yapılan tüm baskılara ve takibata rağmen Hakk’ı haykırmaktan, ilim öğretmekten vazgeçmedi.
Vaizlik maaşını talebelere vererek yüzlerce kişinin okumasını sağladı.
1944 yılında ikinci kez tutuklanarak “Birinci Şube Tabutlukları”nda günlerce işkence gördü.
CHP’nin “Milli Şefi” İsmet İnönü tarafından, 1946 yılında “vaizlik belgesi” elinden alındı.
1949 yılında Kur’ân kurslarının açılmasına sınırlı da olsa müsaade eden kanunun yürürlüğe girmesiyle bir nebze rahatladı.
Tunahan Hoca, Demokrat Parti iktidarında da tutuklanmaktan kurtulamadı.
Buna rağmen, seçimlerde yine merhum Adnan Menderes’e oy verilmesini tavsiye etti.
Sebebi sorulduğunda ise;
“Evlatlarım! CHP dinime saldırıp dinimi yok etmek istiyor, DP ise bana saldırdı. Bana saldıranı affederim, ama dinime, imanıma saldıranı katiyen affedemem” dedi.
Süleyman Hilmi Tunahan’dan dolayı “Süleymancılar” olarak bilinen ve işte bu İslami şuur ile kurulan mezkûr cemaat, günümüzde Türkiye ve dünyanın çeşitli bölgelerindeki öğrenci yurtları ve Kuran kursları aracılığıyla devasa bir yapı halini aldı.
“Süleymancılar” cemaatinin ismine aşinalığım ise İmam Hatip’e başladığım 1990’lı yıllara denk geliyor.
Türkiye’de “Necmettin Erbakan” fırtınasının estiği ve İmam Hatiplerin sınavla öğrenci aldığı dönemde, Tokat’ta bulunan Süleymancılar’a ait “Muradiye” yurdunun önünden geçerken, büyüklerimiz;
“Bu cemaatin Süleyman Demirel’i desteklediğini, İmam Hatiplere karşı olduklarını ve Diyanet’e bağlı imamları arkasında namaz kılmadıklarını” anlatıyordu.
Bu sebeple bir türlü ısınamadığım ve asla temas etmediğim Süleymancılar ile ilgili ikinci kırılmayı ise Ahmet Güner’in kaleme aldığı “Günümüzde Cemaatler” kitabıyla tanıştıktan sonra yaşadım.
Kitapta;
Süleyman Hilmi Tunahan’ın kurduğu çizgiden uzaklaşan, Diyanet ile sürekli anlaşmazlık yaşayan ve el konulmasın diye mülklerini üyelerinin üzerine kaydeden “Süleymancılar”ın, Hıristiyanlarla ve Masonlarla “asgari müşterekte” buluşmasını ve Kardinaller ile Mason üstatlarına yönelik tazimlerini hayretle okumuştum.
İş bu “Süleymancılar”ı farklı kılan bir diğer özellikleri de her dönem siyasetle iç içe olmalarıydı…
Merhum Tunahan’ın ardından yerine gelen damadı Kemal Kacar, siyasetle yakından ilgiliydi ve 1965'te Millet Partisi'nden, 1969'da da Adalet Partisi'nden milletvekili seçilmişti.
Kacar’dan sonra cemaatin başına geçen Tunahan’ın torunu Arif Ahmet Denizolgun ise Mesut Yılmaz hükümetinde kısa bir süre Ulaştırma Bakanlığı yaptı.
AK Parti ile yıldızı barışmayan Denizolgun, 2002 seçimlerinde ANAP’a, ardından da MHP’ye destek verdi.
Denizolgun’un sırlarla dolu vefatının ardından cemaatin başına Süleyman Hilmi Tunahan’ın torunu Gülderen Denizolgun’un oğlu Alihan Kuriş geldi.
Kuriş sonrası cemaat, İyi Parti’yi ve Genel Başkanı Meral Akşener'i destekleme kararı alırken, bu dönemde Süleymancılar’ın tarlasının birileri tarafından sürüldüğü iddia edildi.
Derken…
CHP’ye oy vermek yerine kendisini hapse atan Adnan Menderes’e oy isteyen merhum Süleyman Hilmi Tunahan’ın kurduğu Süleymancılar,
Bir dönem “sıkışıklık” ve “temas” gerekçesiyle kadın şakirtlerini hac ve umreye götürmedikleri “Kabe-i Muazzama”da, seçimleri kazanması için CHP lehine dua seansları düzenlemeye başladı.
Yetmedi..
Yerel seçimlerinden önce İstanbul’da Erkem İmamoğlu, Ankara’da da Mansur Yavaş için tabanına oy çağrısı yaptı.
Süleymancıların lideri Alihan Kuriş ise seçimleri CHP’nin adaylarının kazanmasının ardından verdiği sözde vaazlarda, kaçak ve riskli olduğu gerekçesiyle AK Partili belediyelerce yıkılan binaları ima ederek, “Kurslarımıza mani olanların bakın ne geçti ellerine?” diyerek, AK Parti'den intikam aldıklarını ima etti.
Evet!..
Kuruluşunda CHP’yi “azılı İslam düşmanı” bir parti olarak telakki ederken, günümüzde ise CHP’ye oy vermeyen kendi mensuplarını bile cemaatten atmakta sakında görmeyen bir yapı haline gelen Süleymancılar, maalesef son dönemlerde geçmiş tecrübeleri hatırlatacak yanlışlara imza atıyor.
Üstelik yıllarca Atatürk’ün “Türkiye şeyhler, dervişler, müritler ve mensuplar ülkesi olmayacak” özdeyişiyle cemaat düşmanlığı yapan CHP ve avaneleri de bu yanlışlara zemin hazırlıyor.
Kuriş ve yönetim kadrosunun, verdikleri oyun karşılığında Ekrem İmamoğlu'dan imar izni dâhil neler aldığına dair ortalıkta yığınla akçeli iddia dolaşıyor.
Türkiye’de herkes dönen dolapların farkında iken Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan nihayet Çarşamba günü, AK Parti Meclis grup toplantısında “yolsuzluk, irtikap ve ihaleye fesat karıştırma” suçlarından tutuklanarak cezaevine gönderilen İBB eski Başkanı Ekrem İmamoğlu ve elebaşılığını yaptığı suç örgütüne gönderme yaparken, bu tehdide dikkat çekti.
Kurulan “karanlık organizasyon”un, İstanbul’la sınırlı kalmadığını, ülkedeki pek çok belediyeyi, kurumu, kişiyi içine alan, kolları farklı yerlere uzanan ve uluslararası ayağı da olan bir “ahtapot”a dönüştüğüne dikkat çeken Başkan Erdoğan;
“Önceleri sadece kimi siyasi partileri ve siyasetçileri kapsadığı düşünülen çarpık ilişkiler ağının bürokrasiden iş dünyasına, medyaya, kimi cemaatlerden istihbarat kuruluşlarına kadar uzandığı ortaya çıkıyor” dedi.
Erdoğan’ın konuşmasındaki “cemaat” vurgusu, kuşkusuz CHP’nin arka bahçesi haline getirilmek istenen ve Ekrem İmamoğlu’na yaklaştığını gizlemeyen “Süleymancıları” akıllara getirdi.
Merhum Süleyman Hilmi Tunahan'ın torunu ve eski AK Parti Milletvekili Fatih Süleyman Denizolgun da Erdoğan’ın açıklamalarının ardından cemaat lideri Alihan Kuriş’in kurmaylarıyla acil bir “gizli” toplantı yaptığını ve muhtemel bir operasyon öncesi bazı tedbirler aldığını öne sürdü.
“İlim irfan sahibi nesiller yetiştirmek” için kurulan bir yapının böyle karanlık iddialarla gündeme gelmesi elbette çok üzücü.
Fakat artık “duman” her yerden göründüğüne göre birilerinin de bu “ateşi” söndürmesi ve cemaatin fabrika ayarlarına dönmesini sağlaması gerekmiyor mu?
Zekeriya Say / Haber7


