Süreç yönetmenin sorumluluğu
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
ABD ve İsrail’in himayesinde, Suriye’nin kuzey doğusunda özerk yönetim ve ordu kuran SDG-YPG, terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısına uymayacaklarını bir açıklamayla bildirdi.
SDG-YPG, Öcalan’a bağlılık vurgusu yapmakla birlikte Suriye’deki kazanımlarından vazgeçmenin yanlış olacağını, bu nedenle yola devam edeceklerini de duyuruyor.
Sonuç olarak silah bırakmayacağını söylüyor.
Bu aynı zamanda “YPG de silah bıraksın” çağrında bulunan MHP lideri Devlet Bahçeli’ye de yanıt niteliğinde.
Bir önceki yazımda YPG’nin silah bırakmasını beklemenin fazla iyimserlik olacağını yazmıştım.
Bu tür süreçleri yönetmenin sorumluluğu çok büyük ve ağırdır.
YPG’nin silah bırakmayacağını açıklamasından önce TBMM çatısı altında, DEM Parti’nin grup toplantısında, Öcalan lehine sloganlar da atıldı. Meclis’in bahçesinde de…
DEM Partili milletvekilleri ve grup toplantısını izlemeye gelen DEM’liler zafer coşkusu içindeydiler.
TBMM çatısı altında yaşanan bu olaya toplumda doğal olarak tepki oluştu.
Bu olay şehit ailelerini, gazileri ve ailelerini, emekli askerleri yaraladı, çok üzdü.
CHP Lideri Özgür Özel, bu olayı “özensizlik” olarak değerlendirdi.
İYİ Parti, Zafer Partisi ve BBP dışındaki partilerden ciddi bir tepki gelmemesi de üzüntüyü artırdı.
ABD ve İsrail’in Suriye’de başlattıkları süreci Türkiye’nin doğru okuması gerekir.
Bu sürecin bir amacı Filistinlileri Gazze’den çıkarmak, diğer amacı ise İsrail’in kuzeyinde Suriye topraklarında bir Kürt devleti kurmaktır. Bu devlet İsrail’e kuzeyden gelecek tehditlere karşı güvence oluşturacak.
İsrail böyle bir güvenceye ulaşırken, PKK da Suriye’de devletleşerek kendi amaçları doğrultusunda çok önemli bir kazanç sağlayacak.
PKK’nın siyasi amacı Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan koparılacak dört parça üzerinde Birleşik Büyük Kürdistan Devleti kurmaktır.
Bu amaç Öcalan tarafından kurulan KCK’nın (Kürdistan Topluluklar Birliği) yine Öcalan tarafından kaleme alınan sözleşmesinde yazılıdır.
KCK sözleşmesi, PKK’nın kurmayı amaçladığı Birleşik Büyük Kürdistan Devleti’nin anayasasıdır.
Bu sözleşmede; Öcalan’ın bu devletin başkanı olacağı, devletin hangi kurumlardan oluşacağı, toplumun nasıl yönetileceği, kırsal komünal konfederasyonun nasıl kurulacağı bütün detaylarıyla yazılıdır.
Konfederasyon oluşturacak devletleri Türkiye’de KCK-PKK, İran’da PJAK, Suriye’de YPG, Irak’ta PÇDK kuracaktır.
Türkiye’de mahkeme kayıtlarına da geçen PKK belgelerinde, dört parçada örgütlenmenin, “yasama organı” olarak kurulan ve üst meclis niteliğinde olan KONGRE-GEL’e ve onun üstünde bulunan KCK ve en üstte de Abdullah Öcalan’a bağlı olduğu görülmektedir.
Aynı belgelerde, “Her dört parça ve Kürtlerin yaşadığı diğer yerlerde KCK istemi kendisini örgütler. Parça örgütlenmesi de yasama, yürütme, yargı üçlüsüne dayanır. En yüksek karar organı Halk Meclisi’dir. Kararları KONGRE-GEL kararlarıyla çelişmez” ifadesi de yer alır.
Sözleşmede KCK’nın Öcalan tarafından bir çatı devlet olarak düşünüldüğü de yer alır.
Bugün ABD ve İsrail’in himayesinde YPG’nin kurduğu yapı KCK Sözleşmesi’nin öngördüğü dörtlü yapının Suriye ayağıdır.
KCK ve KCK sözleşmesi feshedilmediğine göre PKK’nın kendini feshettiğini açıklaması ve sembolik silah bırakma töreni örgütün dört parçadaki amacının ortadan kalktığı anlamına gelmez.
Türkiye bu gerçeği unutmamalı, göz ardı etmemelidir.


