Süreci doğru okumak
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Türkiye’de iktidar, ABD ve İsrail’in Suriye’de rejimi devirerek başlattıkları süreci doğru okuyamadı.
Esad’ın devrilmesini memnuniyetle karşıladı.
Emevi camiinde şükür namazları kılındı.
Şam’da El Kaide’nin devamı HTŞ lideri Ahmet Şara’nın yönetimi ele alınmasını da destekledi.
Tabii süreç Suriye’de bitmedi.
ABD ve İsrail şimdi İran’la savaş yürütüyor.
ABD de İran’ın nükleer tesislerini vurarak İsrail-İran savaşına açıktan katılmış oldu.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) uygulaması olan bu sürecin Sykes-Picot anlaşmasının da hayata geçirilmesi anlamı taşıdığını Türkiye geç fark etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Yeni bir Sykes-Picot düzenine izin vermeyiz” diyerek geç de olsa tepki gösterdi.
Sykes-Picot anlaşması, Birinci Dünya Savaşı’nda, İngiltere ve Fransa’nın Rusya’nın da bilgisinde imzaladıkları gizli anlaşmadır.
O zaman Osmanlı toprağı olan Irak’ın, Suriye’nin, Lübnan’ın, Ürdün’ün İngiltere ve Fransa arasında paylaşılmasını öngörür.
Bu anlaşmaya göre Irak ve Lübnan İngiltere’ye, Suriye ve Ürdün Fransa’ya bırakılacaktı.
1916’da imzalanan bu gizli anlaşma 1917’de Rusya’da devrim olunca Rusya tarafından açığa vuruldu ve uygulanamadı.
Ardından Anadolu’nun paylaşılmasını öngören ve Vahdettin tarafından kabul edilen Sevr anlaşması imzalandı.
Ancak Atatürk, başlattığı Kurtuluş Savaşı’yla Sykes-Picot anlaşmasını da Sevr anlaşmasını da tarihin çöplüğüne attı.
Kurtuluş Savaşı’nı zaferle sonuçlandırarak emperyalist ülkelere Lozan anlaşmasını kabul ettirdi ve bugünkü sınırlarıyla çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu.
Bugün ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın Sykes-Picot anlaşmasından söz etmesi, Lozan’ı eleştirel bir yaklaşımla dile getirmesi, terör örgütü PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan’ın Lozan öncesine atıf yapan açıklamaları elbette tesadüf değil.
Bu açıklamalar Skyes-Picot’da öngörüldüğü gibi ABD ve İsrail’in Irak’tan sonra Suriye’yi parçalamalarıyla, İran’ı da parçalamak üzere hava savaşı başlatmalarıyla yakından bağlantılı.
Bu süreçte Sykes-Picot’un ve Sevr’in önündeki engel Lozan’dır.
Bu bilindiği için Barrack ve Öcalan, Lozan’dan, Lozan öncesinden söz ediyorlar.
Kuzey Irak’tan sonra Suriye’nin kuzeydoğusunda da fiilen özerk bir bölge kuruldu.
PKK’nın Suriye kolu olan YPG, ABD tarafından eğitildi, donatıldı.
İsrail ve ABD’nin İran’a saldırması sonrasında PKK’nın İran kolu olan PJAK da özerk yönetim peşine düştü.
Bu süreç de yine ABD, İngiltere, Fransa’nın hamiliğinde sürüyor.
Türkiye Lozan’ın hedefte olduğunu, BOP’un Sykes-Picot’yla benzerliğini geç gördüğü için, bölgede İslamcı yönetimlerin kurulmasını istediği için süreçten memnundu.
Ankara, ABD ve İsrail’in İran’a saldırılarına karşı yeni yeni tepkiler veriyor, kınamalar yayımlıyor.
Dünya ise ABD ve İsrail’in saldırganlığını seyrediyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Gutares’in cılız “endişeyle karşılıyoruz” açıklamaları dışında ortaya koyduğu bir tavır yok.
İngiltere, Fransa, Almanya durumdan memnun.
Ankara, bu sürecin sonuçta Türkiye için de bir tehdit oluşturacağının bilinciyle hareket etmeli.
Uzun süredir Suriye’den sonra İran’ın hedef olacağ,ı İran’dan sonra da sıranın Türkiye’ye geleceği yönünde yorumlar yapılıyor.
Ankara bu yorumları dikkate almalı yeni Osmancılık hevesleri yerine süreci doğru okuyup Lozan’ı korumanın önemini kavramalı.


