Süryanilerin direniş ve matem günü: Simele’nin mirası yankılanmaya devam ediyor Agos
Agos sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuruda bulunuyor.
4-5 Ağustos 1933’te, Irak’ın Simele kentinde 5 bin Asuri-Süryani katledildi. Süryaniler için matem günü olarak kabul edilen 7 Ağustos’ta, her yıl katledilenler anılıyor. Katliamın 92’nci yılında, bölgedeki Süryanilerin özerklik talebinin yok sayıldığını söyleyen Süryani araştırmacı Dr. Aziz Emmanuel Zebari, “Bu gün, yaşanan acıların yanı sıra direnişin ve adalet talebinin de ciddi bir hatırlatıcısı. Katliam, hem tarihî bir yara hem de tanınma, haklar ve güvenlik mücadelesinde bir dayanışma noktası olmaya devam ediyor” dedi.
Hıristiyanlığı ilk kabul eden ve Bethnahrin’in (Mezopotamya) en eski yerleşik halklarından biri olan Süryaniler (Asuri-Arami-Keldani), 1915 yılında “kılıç” diye adlandırdıkları Sayfo Süryani Soykırımı’na uğradıktan sonra da tarih boyunca katliam, saldırı ve zorunlu göçten kurtulamadı. Bunlardan biri de, 1933 yılında Irak’ın Simele kentinde yaşanan katliamdı.
Kaynaklara göre, 4-5 Ağustos 1933 tarihinde 5 bin civarındaki Asuri-Süryani katledildi. Irak devlet güçleri ve bölgedeki Kürt aşiretleri, 4 Ağustos’ta Simele’de Süryani-Asuri katliamı gerçekleştirdi. Irak’ın Amadiye, Zaho, Duhok ve Musul çevresinde “cihat” adı altında gerçekleştirilen katliamda, 4 Ağustos 1933 günü başlayan saldırılar 5 Ağustos'a kadar sürdü.

Bunun üzerine çoğunluğu 1928 Hakkari - Nasturi Sürgünüyle Simele’ye gelmek zorunda kalan Doğu Süryanileri, saldırılardan kaçmak için o dönem Fransa’nın kontrolünde bulunan Suriye’ye geçmek istedi. Burada silahsızlandırılan ve “korunma sözü” verilen Süryanilerin çoğu katledildi. Suriye’ye geçebilen Doğu Süryanileri ise yerleştikleri Til Temir ve çevresinde başka bir saldırıya uğradı.
Dünyanın dört bir yanına dağılan Süryani halkı, matem günü olarak kabul ettikleri 7 Ağustos’ta, her yıl kiliselerde, meydanlarda ve bulundukları yerlerde Simele ve farklı bölgelerde katledilenleri anıyor.
Katliamın 92’nci yıldönümünde, Erbil’deki Katolik Üniversitesi öğretim görevlisi ve Süryani araştırmacı Dr. Aziz Emmanuel Zebari ile konuştuk.
O tarihte neler yaşandı?
Yaklaşık 92 yıl önce, kavurucu Ağustos güneşi altında kadınların feryatları gökyüzünü delip geçiyordu. İnsanlar, Irak askerlerinin yaşlıları öldürmesine, kadınlara tecavüz etmesine, hamile kadınlara işkence etmesine ve çocukları evleriyle birlikte ateşe vererek yakmasına tanıklık etti. Bu vahşet, modern tarihte bir hükümetin kendi Süryani-Asuri-Keldani halkına karşı işlediği ilk katliam olarak kayıtlara geçti.
1933 Ağustos’unda, yeni kurulmuş Irak Krallığı en erken devlet destekli vahşetlerinden birini gerçekleştirdi: Simele Katliamı. Kürt General Bakr Sidqi komutasındaki Irak güçleri tarafından gerçekleştirilen bu katliam, kuzey Irak’taki Simele ve çevre köylerde yaşayan Süryani-Asuri-Keldani halkını hedef aldı. Yüzlerce kişi öldürüldü, binlercesi yerinden edildi ve bu olay, Asur halkının tarihinde travmatik ve belirleyici bir dönüm noktası olarak yerini aldı.
Katliamın ardından bölgedeki Süryanilere ne oldu, hükümetin politikası neydi?
Katliam, daha önceki baskıların gölgesinde gerçekleşti. Süryani-Asuri-Keldani halkları, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ve Kürt güçlerince bir soykırıma uğratılmış, yaklaşık 150 bin kişinin ölümü ya da zorla yerinden edilmesiyle sonuçlanan bu süreçten sağ kalanlar Simele gibi bölgelere yerleşerek barış ve korunma umuduyla yeni bir yaşam kurmaya çalışmışlardı. Ancak 11 Ağustos 1933’te Irak güçleri, Arap ve Kürt aşiretleriyle birlikte, korunma sözü verilmiş silahsız sivillere karşı şiddetli ve planlı bir saldırı başlattı. Saldırı, 50’den fazla köye yayılarak evlerin yakılmasına, infazlara ve kitlesel kaçışa yol açtı.
Siyasi gerilimler, krizin tırmanmasında merkezi bir rol oynadı. İngiliz sömürge yönetiminin sona ermesinin ardından birçok Asuri, Britanya’nın özerklik taleplerini destekleyeceğine inanmışken, kendilerini ihanete uğramış hissetti. Patrik Shimun XXI Eshai, Milletler Cemiyeti gibi uluslararası kanallar aracılığıyla özerk bir yurt elde etmeye çalıştı. Ancak Irak hükümeti bunu ulusal egemenliğe tehdit olarak gördü. Patrik’in sürgüne gönderilmesi ve Asuri milisleriyle Irak birlikleri arasında Suriye sınırında çıkan çatışmalar, hükümete askerî bir harekât başlatmak için bahane sağladı.
Irak devletinin tepkisi hem acımasız hem de kutlamaya yönelikti. Musul ve Bağdat’ta katliamın ardından kamuya açık kutlamalar yapıldı, zafer geçit törenleri düzenlendi ve katliama karışanlara ödüller verildi. General Sidqi terfi ettirildi ve Irak’ın ilk askeri darbesini yönetmek üzere ilerledi. Bu vahşet, milliyetçi politikaların pekişmesine ve azınlık toplulukların marjinalleşmesine yol açtı. Yaşanan travma yıkıcıydı. Patrik Shimun’un sürgünü ise ilerleyen yıllarda 1968’de kurulan Asuri Evrensel Birliği ile doldurulacak bir liderlik boşluğu bıraktı.
7 Ağustos, Simele Katliamı’nın yıldönümü. Bu tarihin önemi ve Süryanilerin beklentileri nedir?
Katliamın sorumluluğu hâlâ tartışmalı. İngiliz yetkililer, suçu Arap milliyetçi liderlerine yüklerken, bazıları Asuri liderliğine işaret etti. Ancak Britanya, Irak’ı hesap vermeye zorlamadı. Bu durum, koruma umuduyla İngiliz denetimi altında olmayı bekleyen Asuriler arasında ihanete uğramışlık duygusunu daha da derinleştirdi.
Simele’nin mirası, bugün hâlâ yankılanmaya devam ediyor. 7 Ağustos, dünya genelinde Şehitler Günü veya Ulusal Matem Günü olarak anılıyor. Başlangıçta sadece Simele Katliamı’nı anmak için ortaya çıkan bu gün, zamanla 20. yüzyıl başlarındaki soykırımdan, 2014’te Ninova Ovası’nda IŞİD’in düzenlediği saldırılara kadar uzanan daha geniş tarihî baskıların simgesi haline geldi. Bu gün, yaşanan acıların yanı sıra direnişin ve adalet talebinin de ciddi bir hatırlatıcısı.
2003 sonrası Irak’ta anayasal güvence verilmiş olmasına rağmen, ardışık Irak hükümetleri, Süryani-Asuri-Keldani toplumlarının federal bir çatı altında özerk, kendi kendini yöneten bir bölge talebini görmezden gelmeye devam etti. Bu hakkın sürekli reddedilmesi, tekrar eden şiddet ve ayrımcılıkla birlikte, marjinalleşme döngüsünü sürdürüyor. Simele Katliamı, hem tarihî bir yara hem de tanınma, haklar ve güvenlik mücadelesinde bir dayanışma noktası olmaya devam ediyor.


