Taksim’de olağanüstü hal
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Lütfü Kırdar’da Beşiktaş’ımızın kongresi vardı. Düştük yollara. Sabah sabah Gayrettepe metro istasyonunda yapılan anonsla irkildim. Metro Taksim durağında durmayacakmış, Taksim kapatılmış… Allah Allah neden acaba?
Lütfü Kırdar’a gitmek için metronun Pangaltı tarafından çıktım, ortalık polis kaynıyor. Gencecik, pırıl pırıl polisler nöbette…
Hayırdır dedim; LGBTİ yürüyüşü varmış dediler. Taksime gitmek yasakmış…
Vali Bey emretmiş!...
Merak bu ya, Beşiktaş’ımızın kongresinden sonra Taksim’e yöneldik. Giriş çıkış yasak dediler. İstanbul’u bilmeyenler için söylüyorum meydana iki/üç kilometre yaklaşmak yasaklanmış.
Vali bey emretmiş!...
Taksim’e paralel Tarlabaşı’na doğru yürüdük İstiklal caddesine çıkan bütün sokaklar demir bariyerlerle kapatılmış, her bariyerin başında sekiz/dokuz polis nöbet tutuyor..
Zannedersin ki İsrail saldıracak…
Zannedersin ki MOSAD ajanları etrafı sarmış…
Zannedersin ki iç düşmanlar iktidarı yıkmak için büyük eylem yapacak…
Zannedersin ki terör örgütü ortalığı kasıp kavuracak…
Ben diyeyim beş bin siz deyin on bin polis…
İstanbul’un polis gücü Taksim’i koruyorlar!..
Kimden?
LGBTİ‘ den miş…
Arka yollardan yürüdük, sonunda Galatasaray’a çıkabildik. Taksim’e değil tam ters tarafı yürüyüp Şişhane’ye metroya gideceğiz. Polis gidemezsiniz dedi. Bakın dedim Taksim’e değil, tam ters yöne Şişhane’ye gideceğiz…
Bariyerin arkasındaki polis ısrarla gidemezsiniz dedi…
Niye dedim.
Vali beyin emri dedi!..
Gazeteciyim diyerek basın kartımı gösterdim, polis memuru amirime sorayım diye telefon açtı, konuşma aynen şöyle…
Komiserim Mehmet diye biri basın kartını verdi geçmek istiyor, izin vereyim mi?
Hayır komiserim sarı basın kartı yok.
Tamam komiserim izin vermiyorum.
Polis memuru telefonu kapattı, sizin basın kartınız geçerli değil; sarı basın kartı olması lazım dedi.
Dedim ki; basın sarı kartı kalkalı yıllar oldu, geçerli basın kartı bu, bakın arkasında Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altuğ’un imzası var…
Polis Fahrettin de kim ya dedi beni savuşturdu…
Fahrettin’in imzasını savunmak, verdiği kartın geçerliliğini anlatmak bana düşmez, o derdini İstanbul emniyetine anlatsın diye didişmekten vazgeçtim. Aslında vazgeçmeme neden olan bizim başkan oldu…
(Mini bir parantez; başkan dediğim canciğer arkadaşım Ahmet Cançelik. Lisede okurken 1976 yılında sınıf başkanlığını ele geçirdi o gün bugün bırakmıyor. Önümüze bir daha sandık koymadı, koymaya da niyeti yok. Bu can bu bedende olduğu sürece başkanızım diyor. Elimizden bir şey gelmiyor. Kime çekti acaba?)
Neyse dedim, İtalyan yokuşundan aşağıya vurduk kendimizi, Boğazkesen Cami’nin önünden Tophane’ye. Her sokak girişinde bariyer vardı. İkisi dik merdivenli çıkıştı orayı bile bariyerle kapatmışlardı. Başında üç/dört polis.
Bariyerde nöbet tutan gencecik polise dedim ki, bu merdivenden nereye çıkılacak ki, burayı neden tutunuz…
Dedi ki Vali Bey’in emri…
Polis arkadaşa diyecektim ama dilimi ısırdım; Bu yönetim, bu iktidar, bu Vali LGBTİ yürüyüşünden bile korkuyorsa, binlerce polisi sokağa salmışsa, Taksim’in üç kilometre uzağını bariyerler kurmuşsa, binlerce polisim sokaklarda nöbet tutturuyorsa vay o iktidarın haline vay…
1 Mayıs’ta Taksim’i 50 bin polisle savunduğu için övünen Vali Bey dün Taksim’i 10 bin polisle savunduğu için aferin almış mıdır?
Bilemem ama farkında değiller…
Sokaklarda ne kadar fazla polis varsa o iktidar o kadar yıpranmış demektir…
Bir iktidar polis gücüyle ayakta duruyorsa iflas bayrağını çekmiş demektir…
Dün tanık olduğum olağanüstü hal uygulaması iktidarın tükendiğinin fotoğrafıydı…


