Tarihten silindi sanılıyordu: Antik kraliçeye dair gerçek şimdi ortaya çıktı Sözcü Gazetesi
Sozcu sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Antik Mısır’ın en güçlü kadın hükümdarlarından biri olan Kraliçe Hatşepsut’a dair uzun yıllardır süren gizem, yeni bir araştırmayla yeniden gündemde. Bugüne dek onun ölümünden sonra heykellerinin yeğeni III. Tutmosis tarafından kişisel bir intikamla tahrip edildiği düşünülüyordu. Ancak Toronto Üniversitesi’nden Mısırbilimci Jun Yi Wong’un Antiquity dergisinde yayımlanan çalışması, bu yargıyı tersine çevirecek nitelikte.
KIRILAN SADECE HEYKELLER DEĞİL, ÖNYARGILARWong, 1920’li yıllarda Metropolitan Sanat Müzesi tarafından yürütülen kazılarda ortaya çıkarılan binlerce kırık heykel parçasını inceledi. Araştırmasında, Hatşepsut’un heykellerinin yüzlerinin ya da üzerindeki yazıtların tahrip edilmediğini fark etti. Oysa bu tür müdahaleler Antik Mısır’da bir kişiyi aşağılamak ya da “tarihten silmek” için başvurulan yöntemlerdi.
Ancak Hatşepsut’un heykelleri daha çok boyun, bel ve ayak gibi noktalardan kırılmıştı. Bu da, “ritüel etkisizleştirme” adı verilen ve dönemin dini geleneklerine uygun bir uygulamayı işaret ediyor. Wong’a göre bu durum, yıkımın politik ya da kişisel bir nefretle değil, dinsel teamüllerle yapıldığını gösteriyor.
Elbette Hatşepsut’un tamamen saygıyla anıldığını söylemek de zor. Wong’un da belirttiği gibi, kraliçenin görüntüsü ve ismi birçok anıttan sistematik olarak kazınmış durumda. Bu da, ölümünden sonra bir sansür kampanyasının yürütüldüğünü doğruluyor.
Wong, bu kampanyanın III. Tutmosis tarafından başlatıldığını belirtiyor ancak nedenleri hala net değil. Politik rekabet mi, dini bir baskı mı yoksa başka bir sebep mi vardı, bilinmiyor. Ancak Wong’un bulguları, heykel yıkımına dair bugüne kadar kabul edilmiş anlatıyı sorgulatıyor.
MİRASIN YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİHatşepsut’un heykellerinin akıbeti, yalnızca bir hükümdarın nasıl anıldığını değil, Antik Mısır’daki güç, ritüel ve miras ilişkilerini de yeniden düşünmemize neden oluyor. Bu yeni bakış açısı, arkeolojik yorumların ne kadar zamanla değişebileceğini ve tarihsel önyargıların nasıl yeniden yazılabileceğini gösteriyor.


