Terörsüz Türkiye masası mı, rejim tasarımı mı?
Halktv sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi, Meclis’te kurulan “Terörsüz Türkiye Komisyonu”na koşullu katılım göstererek önemli bir siyasal adım attı. “Terörsüz Türkiye” başlığı, ilk bakışta herkesin ortaklaşabileceği bir umut taşısa da sürecin içeriği ve bağlamı bu girişimin asıl amacını sorgulamayı zorunlu kılıyor.
Çünkü bu ülkede masa hep kurulur; ama o masa çoğu zaman halk için değil, iktidar için kurulur. Şimdi aynı sahne bir kez daha oynanıyor. Bu kez yeni bir aktör var: CHP. Ve bu durum, partinin tarihsel sorumluluğunu yeniden gündeme taşıyor.
CHP’nin “koşullu katılım” kararı bir yandan sorumluluk, diğer yandan ciddi bir siyasal risk içeriyor. Bu masa, ucu açık bir ip gibi ya dengede kalınacak ya da siyasal yaftalamaya maruz kalınacak.
Bu noktada temel soru şudur:
Bu masa gerçekten halkın çözüm arayışı için mi kuruldu, yoksa iktidarın rejim tasarımına meşruiyet kazandırmak için mi?
Eğer komisyon, halkın iradesine, hukukun üstünlüğüne ve şeffaflığa hizmet edecekse, bu katılım bir demokratik irade beyanı olabilir. Ama değilse, CHP yalnızca orada bulunarak bile bir siyasal mühendislik projesine katkı sunmuş olur.
Sürecin en can alıcı noktası burada yatıyor. Çünkü iktidarın sicili ortadadır:
Türkiye'nin en büyük metropolünün seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu dört aydır tutukludur.
Selahattin Demirtaş başta olmak üzere yüzlerce Kürt siyasetçi hâlâ cezaevindedir.
Esenyurt ve Şişli dahil olmak üzere birçok CHP belediyesi hakkında terör soruşturmaları açılmış, bazı belediye başkanları tutuklanmıştır.
Bu tablo karşısında, “Terörsüz Türkiye” iddiasıyla kurulmuş bir komisyonun inandırıcılığı ciddi biçimde sorgulanmalıdır.
Dahası, süreci kuşatan siyasal dil kuşkuları artırmaktadır.
Bahçeli’nin “Kürt ve Alevi bir cumhurbaşkanı yardımcısı” önerisi, Erdoğan’ın “ümmet” vurgusu ve ABD elçiliğinden gelen “Osmanlı millet sistemi” çağrıları, bu sürecin bir çözüm arayışından ziyade, yeni bir rejim tasarımına zemin hazırladığı izlenimini güçlendirmektedir.
Unutulmamalıdır: CHP, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran; halk egemenliğini, laikliği ve ulus-devleti esas alan bir partidir.
Kimliklerin anayasal pazarlık konusu yapılmasına sessiz kalamaz.
Aynı Masada Kaçıncı Oturuş?Türkiye bu senaryoyu defalarca izledi:
“Çözüm süreci” dendi.
“Açılım” dendi.
“Milli birlik ve kardeşlik” dendi.
Ancak bu süreçlerin her biri ya seçim dönemlerine denk geldi, ya da iç politik krizlerin makyajı olarak kullanıldı. Sonuçta halk aldatıldı, iktidar kazandı.
Bugün de benzer bir senaryo tekrar sahnede olabilir.
“Terörsüz Türkiye” gibi geniş ve soyut bir başlık altında neyin konuşulacağı, hangi hukuk temelinde ilerleyeceği ve kararların kim tarafından alınacağı belli değil. Bu belirsizlik, başlı başına bir risktir.
Çünkü bu ülkede barış bile bazen bir rejim mühendisliğine dönüşebiliyor.
CHP’nin bu kez “şartlarımız var” diyerek masaya oturması geçmişe kıyasla daha temkinli bir yaklaşımı gösteriyor. Ancak bu yeterli değildir.
Kamuoyunun bilmesi gereken şudur:
Bu şartlar nelerdir?
Reddedilirse ne yapılacaktır?
Masada kalmanın da kalkmanın da siyasi bir bedeli vardır.
Şartlarınız yok sayılır ama siz masada kalırsanız, iktidarın tasarımına meşruiyet vermiş olursunuz.
Şartlar reddedildiğinde masadan kalkarsanız, “uzlaşmaz taraf” olarak yalnızlaştırılabilirsiniz.
Bu nedenle CHP, halk adına orada olduğunu göstermek istiyorsa:
Kırmızı çizgilerini açıklamalı,
Süreci kapalı kapılar ardında değil, halkın gözü önünde yürütmeli,
Her adımda şeffaf ve hesap verebilir olmalıdır.
Aksi halde, o masa bir süre sonra “ortak aklın masası” değil, “tek aklın dayatması” haline dönüşür.
“Terörsüz Türkiye” ifadesi ilk bakışta barışçıl bir gelecek vadetse de, içeriği netleşmemiş bir başlık iktidara geniş bir manevra alanı tanır.
Bugün “terörle mücadele” gerekçesiyle:
Gazeteciler tutuklanmakta,
Sivil toplum hedef alınmakta,
Muhalefet kriminalize edilmektedir.
Bu nedenle mesele sadece “terörün sona ermesi” değil;
Nasıl, hangi hukukla ve kimlerle sona erdirileceğidir.
Eğer bu masa da “biz yaptık oldu” anlayışına teslim edilirse, çözüm değil, yalnızca yeni problemler üretir.
Demokratikleşme, bir komisyonun ya da iktidarın lütfu değil, halkın anayasal talebidir.
CHP eğer gerçekten bu masada halk adına bulunuyorsa, bunun tek bir yolu vardır:
Şeffaflık. Katılımcılık. Denetlenebilirlik.
Bu ilkeler yoksa, o masa ne kadar geniş görünürse görünsün, üstünde halkın ekmeği değil, yalnızca iktidarın planları yer alır.


