TSK’nın Suriye planı: Sınırlı hava desteği
Halktv sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Suriye ile ilgili yaptığı açıklamalar, aslında Suriye’de işlerin hiç de Ankara’nın hayal ettiği gibi gitmediğinin itirafı gibiydi.
Erdoğan katıldığı “Malazgirt Zaferi'nin 954. Yıl Dönümü Kutlama Programı"nda yaptığı konuşmada, “Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacak. Kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz" sözleri, Ankara’nın, Fırat’ın doğusunda ayrı bir devlet fikrinden uzaklaşmayan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) mesaj olarak değerlendirildi.
Erdoğan’ın “kılıcı kınından çıkarma” vurgusuyla, SDG’ye merkezi Şam yönetimiyle bütünleşme yolundan çıkarsa, “Türkiye bölgeye geniş kapsamlı bir askeri operasyona hazırlanıyor” diye yorumlayanlar oldu. Çoğunlukla iktidar medyasında yer aldı bu yorumlar.
Buna karşılık Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 21. Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısı sonrasında yaptığı “Suriye’de bir dönem bitti ama daha kolay bir dönem başlamadı” açıklaması, yandaşlara Suriye’de kılıcı kınından çıkarmanın öyle hayal edildiği gibi pek kolay olmayacağının mesajını veriyordu. 13 yıllık MİT Başkanlığı görevi, kendisine ihtiyatlı davranma tecrübesini kazandırmıştır diye düşünüyorum.
SDG meselesinin iktidarın “Terörsüz Türkiye” projesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu bilmeyen yok.
Suriye’de iç savaşın başlamasından sonra Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda ABD desteği ile adeta ayrı bir devlet gibi işleyen oluşumu yaratmış SDG’nin gönüllü olarak bundan vazgeçeceğini düşünmek herhalde saflık olur.
Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye konusunda hem Trump’ın, hem de Suriye Özel Temsilcisi olarak da atadığı Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın ilk başlarda zikzaklı açıklamaları ve son dönemdeki açık destek beyanlarının SDG’nin elini rahatlattığı kesin. Washington, SDG’den vazgeçmediğini net şekilde ortaya koymuş durumda.
DÜRZİLER AYRILIRKEN SDG ŞAM’A YANAŞIR MI?
Suriye’nin güneyindeki ilginç gelişmeyi de hatırlatmakta fayda var:
İsrail’in açık desteğini almış Süveyda’daki Dürzi toplumuna mensup 35 yerel silahlı grup, ruhani lider Hikmet el-Hicri’nin öncülüğünde “Ulusal Muhafızlar” adıyla birleşti. Ulusal Muhafızlar’ın kuruluş amacında iki madde çok önemli: 1- Bölgeyi korumak, 2-Dış müdahalelere karşı koymak.
Dış müdahale ile merkezi Şam yönetiminin kastedildiği son derece açık.
Bu maddeler Suriye’nin güneyinde, adına ne derseniz deyin, Şam’dan kopuşun ilanı.
Bu durumda Dürzilerden çok daha önce kuzeyde kendi oluşumunu yaratmış SDG, güneyde bunlar yaşanırken, herşeyiyle Şam’a bağlanmayı kabul eder mi? Hiç sanmıyorum.
Unutulmaması gereken bir diğer şey de, SDG’nin silahlı gücünün, merkezi yönetimin askeri yapılanmasından çok daha güçlü olması.
FİDAN’IN KULAKLARI ÇINLASIN
Suriye sahasında sadece ABD ve İsrail’den bahsedersek, Dışişleri Bakanı Fidan’ı, kulaklarının çınlamasından mahrum bırakmış oluruz.
Fidan geçen yıl 8 Aralık’ta Esad devrildikten hemen sonra yaptığı açıklamada, Fransa’yı "Avrupa'daki bazı küçük ülkelerden” birisi olarak tanımlayarak, Türkiye’nin Suriye meselesinde sadece ABD’yi muhatap alacağını belirtmişti. Yani Ankara’ya göre geçmişte Fransa mandasında kalmış Suriye’de Paris’in söz hakkı olamazadı.
Sayın Fidan’a tavsiyem, ABD Büyükelçisi Barrack’ı Dışişleri Bakanlığı’na davet ederek, Suriye ile İsrail’in hangi başkentte görüştüklerini sorup, birinci ağızdan bilgi alması. Bu başkent, sakın Paris olmasın?!
Ayrıca net bir şekilde görülmesi gereken bir konu da, Suriye’nin geçici Cumurbaşkanı Ahmed el Şara’nın, Gazze’deki soykırıma rağmen İsrail konusunda pragmatik davranmada diğer Arap liderlerin gerisinde kalmaması. Şara’nın, İsrail’le ilişkilerde Türkiye’yi “yük olarak” gördüğünü iddia edenler bile var.
9 ay öncesine kadar HTŞ çadırlarında konaklayan El Şara’nın Şam’daki başkanlık sarayından yönetmeye çalıştığı bir devlete sahip olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Toparlarsak…
Ankara’nın arzu ettiği şekilde Şam’a yanaşmak istemeyen SDG ile Suriye merkezi yönetim arasında geniş kapsamlı bir savaş çıkar mı?
Böyle bir durumda, Erdoğan’ın söylediği gibi Türkiye kılıcı kınından çıkarır mı?
Burası Ortadoğu. Herkes, herkesi anında satabildiği için net bir şey söylemek doğru olmaz.
Yazının başlığını son paragrafta vereyim.
“TSK’nın her türlü olasılığa karşı hazırlığı” söylemini yıllardan beri duyarız. Ama benim askeri kulislerden aldığım “gerçekçi” hava, Şam ile SDG arasında olası bir sıcak çatışmada, Suriye merkezi yönetimine hava unsurları ile (çoğunlukla da SİHA’larla) sınırlı destek olunabileceği yönünde. SDG’nin Suriye içindeki TSK birliklerine taciz atışı yapması halinde ise geçmişteki gibi en fazla misilleme yapılır.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçen hafta Suriye ile ilgili yaptığı açıklamalar, aslında Suriye’de işlerin hiç de Ankara’nın hayal ettiği gibi gitmediğinin itirafı gibiydi.
Erdoğan katıldığı “Malazgirt Zaferi'nin 954. Yıl Dönümü Kutlama Programı"nda yaptığı konuşmada, “Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacak. Kılıç kınından çıkarsa kaleme ve kelama yer kalmaz" sözleri, Ankara’nın, Fırat’ın doğusunda ayrı bir devlet fikrinden uzaklaşmayan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) mesaj olarak değerlendirildi.
Erdoğan’ın “kılıcı kınından çıkarma” vurgusuyla, SDG’ye merkezi Şam yönetimiyle bütünleşme yolundan çıkarsa, “Türkiye bölgeye geniş kapsamlı bir askeri operasyona hazırlanıyor” diye yorumlayanlar oldu. Çoğunlukla iktidar medyasında yer aldı bu yorumlar.
Buna karşılık Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) 21. Olağanüstü Dışişleri Bakanları Konseyi toplantısı sonrasında yaptığı “Suriye’de bir dönem bitti ama daha kolay bir dönem başlamadı” açıklaması, yandaşlara Suriye’de kılıcı kınından çıkarmanın öyle hayal edildiği gibi pek kolay olmayacağının mesajını veriyordu. 13 yıllık MİT Başkanlığı görevi, kendisine ihtiyatlı davranma tecrübesini kazandırmıştır diye düşünüyorum.
SDG meselesinin iktidarın “Terörsüz Türkiye” projesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu bilmeyen yok.
Suriye’de iç savaşın başlamasından sonra Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda ABD desteği ile adeta ayrı bir devlet gibi işleyen oluşumu yaratmış SDG’nin gönüllü olarak bundan vazgeçeceğini düşünmek herhalde saflık olur.
Esad’ın devrilmesinden sonra Suriye konusunda hem Trump’ın, hem de Suriye Özel Temsilcisi olarak da atadığı Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın ilk başlarda zikzaklı açıklamaları ve son dönemdeki açık destek beyanlarının SDG’nin elini rahatlattığı kesin. Washington, SDG’den vazgeçmediğini net şekilde ortaya koymuş durumda.
DÜRZİLER AYRILIRKEN SDG ŞAM’A YANAŞIR MI?
Suriye’nin güneyindeki ilginç gelişmeyi de hatırlatmakta fayda var:
İsrail’in açık desteğini almış Süveyda’daki Dürzi toplumuna mensup 35 yerel silahlı grup, ruhani lider Hikmet el-Hicri’nin öncülüğünde “Ulusal Muhafızlar” adıyla birleşti. Ulusal Muhafızlar’ın kuruluş amacında iki madde çok önemli: 1- Bölgeyi korumak, 2-Dış müdahalelere karşı koymak.
Dış müdahale ile merkezi Şam yönetiminin kastedildiği son derece açık.
Bu maddeler Suriye’nin güneyinde, adına ne derseniz deyin, Şam’dan kopuşun ilanı.
Bu durumda Dürzilerden çok daha önce kuzeyde kendi oluşumunu yaratmış SDG, güneyde bunlar yaşanırken, herşeyiyle Şam’a bağlanmayı kabul eder mi? Hiç sanmıyorum.
Unutulmaması gereken bir diğer şey de, SDG’nin silahlı gücünün, merkezi yönetimin askeri yapılanmasından çok daha güçlü olması.
FİDAN’IN KULAKLARI ÇINLASIN
Suriye sahasında sadece ABD ve İsrail’den bahsedersek, Dışişleri Bakanı Fidan’ı, kulaklarının çınlamasından mahrum bırakmış oluruz.
Fidan geçen yıl 8 Aralık’ta Esad devrildikten hemen sonra yaptığı açıklamada, Fransa’yı "Avrupa'daki bazı küçük ülkelerden” birisi olarak tanımlayarak, Türkiye’nin Suriye meselesinde sadece ABD’yi muhatap alacağını belirtmişti. Yani Ankara’ya göre geçmişte Fransa mandasında kalmış Suriye’de Paris’in söz hakkı olamazadı.
Sayın Fidan’a tavsiyem, ABD Büyükelçisi Barrack’ı Dışişleri Bakanlığı’na davet ederek, Suriye ile İsrail’in hangi başkentte görüştüklerini sorup, birinci ağızdan bilgi alması. Bu başkent, sakın Paris olmasın?!
Ayrıca net bir şekilde görülmesi gereken bir konu da, Suriye’nin geçici Cumurbaşkanı Ahmed el Şara’nın, Gazze’deki soykırıma rağmen İsrail konusunda pragmatik davranmada diğer Arap liderlerin gerisinde kalmaması. Şara’nın, İsrail’le ilişkilerde Türkiye’yi “yük olarak” gördüğünü iddia edenler bile var.
9 ay öncesine kadar HTŞ çadırlarında konaklayan El Şara’nın Şam’daki başkanlık sarayından yönetmeye çalıştığı bir devlete sahip olduğunu akıldan çıkarmamak gerekiyor.
Toparlarsak…
Ankara’nın arzu ettiği şekilde Şam’a yanaşmak istemeyen SDG ile Suriye merkezi yönetim arasında geniş kapsamlı bir savaş çıkar mı?
Böyle bir durumda, Erdoğan’ın söylediği gibi Türkiye kılıcı kınından çıkarır mı?
Burası Ortadoğu. Herkes, herkesi anında satabildiği için net bir şey söylemek doğru olmaz.
Yazının başlığını son paragrafta vereyim.
“TSK’nın her türlü olasılığa karşı hazırlığı” söylemini yıllardan beri duyarız. Ama benim askeri kulislerden aldığım “gerçekçi” hava, Şam ile SDG arasında olası bir sıcak çatışmada, Suriye merkezi yönetimine hava unsurları ile (çoğunlukla da SİHA’larla) sınırlı destek olunabileceği yönünde. SDG’nin Suriye içindeki TSK birliklerine taciz atışı yapması halinde ise geçmişteki gibi en fazla misilleme yapılır.


