Tunç Soyer’in açıklaması
Halktv sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Tutuklu CHP’liler arasında İzmir’in bir önceki Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de var.
Soyer, yüksek entelektüel düzeyi, sosyal demokrasiye hakimiyetinin yanı sıra belediye başkanlığı sırasında bu ideolojiye uygun projeleri uygulamaya geçirmesiyle tanınıyor.
Soyer’in tutuklanma gerekçesini İzmir’i depreme dirençli bir kent haline getirme amacıyla başlattığı kentsel dönüşüm projesi uygulamasında “hile ve desise ile toplumu aldatarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi” iddiası oluşturuyor.
Soyer, tutulduğu İzmir 1 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu’ndan konuyla ilgili bir açıklama gönderdi.
Kamuoyuyla paylaşıyorum:
"KENTSEL DÖNÜŞÜM
‘Bir işi yapmanın bir, yapmamanın bin sebebi vardır’ derler.
İzmir’de ‘Kentsel Dönüşüm’ benim için tam da böyle bir mesele oldu. Kentsel dönüşüm süreçlerini akışına bırakmak ve bu konuda ‘bir şey yapmamak için çok sebebim vardı.’ Bu sebepleri kullansam belki siyaseten eleştirilecek ama ‘şimdi yargılanmayacaktım.’ Hepsini değil ama bir – iki tanesini yazayım.
1) İzBB’nin ‘2010 yılında başlayan’ kentsel dönüşüm alanlarında 2015 yılından beri ihaleye çıkılıyordu. Bunlara katılan olmuyor, İzBB de 3-5 ay sonra tekrar ihale yapıyor, yine kimse katılmayınca bu süreçler sür-git devam ediyordu. 2019’da göreve geldiğimde her alan için birçok ihaleye çıktık, sonuç aynı oldu. Ben de görev süremi pekala sonuç vermeyen bu ihaleleri yapmayı sürdürerek, ‘ihaleye çıktım ama kimse katılmadı’ diyerek tamamlayabilirdim.
2) Konut imalatı ve kentsel dönüşüm işinin ‘daha çok hükümetin – TOKİ’nin işi olduğuna dair toplumsal algıya yaslanarak hükümet yapsın bana ne diyebilirdim.’ (Galiba hala böyle düşünceler var.)
3) Pandemi ve depreme rağmen, görev sürem içinde, ‘Metro’dan tramvaya, tarımdan turizme birçok alanda çok büyük adımlar atmıştık. Kentsel dönüşüme girişmesek, kamuoyu nezdinde görev onayı açısından büyük bir eksiklik hissedilmeyebilirdi.’ Ama benim vicdanımda işini yapmamış olmanın yarası ilelebet kalırdı.
Daha birçok sebep sıralayabilirim ama bir tek sebep bu işe el atmama yetti; DEPREM.
Ben bu satırları yazarken yine deprem oldu, yine ihmaller gün yüzüne çıktı. Bu sebeple önce biraz hafıza tazelemeye ihtiyaç var.
30 Ekim İzmir depremi bildiğimiz gerçeği tokat gibi bir kez daha yüzümüze çarptı; İzmir bir deprem şehri ve maalesef yapı stoğu da çok eski. Aslında göreve başladığım ilk aylarda farkında olduğum bu gerçeklik nedeniyle İzBB bünyesinde Deprem ve Afet Daire Başkanlığı’nı kurdurmuştum. Henüz depremle yüzleşmemiştik ama depremi yaşayınca ‘derhal’ bu Daire Başkanlığı’na ‘200 milyon lira aktarabildik’ ve bu Daire Başkanlığını kurarak ne kadar doğru bir iş yaptığımızı idrak ettik. İlerleyen yıllarda Kentsel Dönüşüm Daire Başkanlığını da bu birime bağlayarak bütüncül bir yaklaşım izledik.
İzmir’e 70 mil uzaklıkta Ege Denizi’nde meydana gelen bir deprem İzmir’de 118 can aldıysa, İzmir merkezli bir depremde çok daha büyük kayıplar yaşanabileceği ihtimali kabusum’ haline geldi. Bu düşünce ve bu kabus, deprem dirençli bir kent yaratma ve kentsel dönüşüm konusunu ‘ilk önceliğim’ haline getirdi, belediyenin tüm diğer projelerinin önüne geçti.
İzmir’i dirençli bir kent haline getirme, can kurtartma ‘kastı’ ve kararlılığı daha sonra Cumhuriyet Savcılığı tarafından ‘hile ve desise’ ile toplumu aldatarak işlenen dolandırıcılık suçunun unsuru olarak kabul eden bir iddianame ile tutuklandım, cezaevine girdim.
Peki bu noktaya nasıl gelindi?
Olayın insani, siyasi, teknik ve hukuki 4 boyutu var.
Hukuki boyutuyla ilgili olarak, avukat arkadaşlarım, duruşma günü, 19 Eylül’de yapılacak savunmayı hazırlıyorlar. Ben burada insani, siyasi ve teknik boyutlarıyla ilgili bazı hususları sizlerle paylaşmak istiyorum. Önce sizi sürecin başlangıcına, 30 Ekim depremi sonrasına götüreceğim.
30 EKİM DEREMİNİN İNSANİ BOYUTU
Depremin ilk anlarından itibaren İzmir Büyükşehir Belediyesi ve özellikle
İtfaiye Daire Başkanlığımız çok başarılı bir sınav verdi. O kara günleri yaşayanlar bilirler, deprem alanında enkazlara ilk müdahaleyi bizim ekiplerimiz yaptı ve hemen ardından ilk akşam yüzlerce çadırın kurulumunu gerçekleştirdik.
Ertesi sabahın ilk saatlerinde, İzmir’in bütün fırınlarından temin ettiğimiz,
gevrek, boyoz ve poğaçaların dağıtımını yaptık. Tüm İzmirliler seferber oldu
ve büyükşehir belediyesinin koordinasyonuyla depremzede vatandaşların acil
ihtiyaçları karşılandı.
Günlerce geliştirerek sürdürdüğümüz lojistik desteklerin ardından asıl büyük
başarımız ‘Bir Kira Bir Yuva’ kampanyamız oldu. Bu kampanya ile asıl sorun
olan barınma sorununa çok büyük bir kaynak yarattık. Çadırlarda kalan
binlerce insanın 5 aylık kira bedelini karşılayacak ve tamamı karşılıksız
bağışlarla oluşan bir finansman ortaya çıkardık.
‘Kastımız’, evleri yıkılan çadırlarda kalan insanları kış ağırlığını hissettirmeden,
başlarını sokacakları bir yuva ile buluşturmaktı. Bunu Türkiye’de eşi benzeri
görülmemiş bir hızla başardık ve depremden henüz bir ay geçmişti ki, 30
Kasım günü son çadırları söktük. Hilton Oteli’nin büyük hissedarıyla anlaşarak,
otelin odalarını ve Uzundere’de inşaatı henüz tamamlanmış belediye
konutlarını Meclis Kararı alarak, tüm konutların mobilyalarını a’dan z’ye tefriş
edip depremzedelerin kullanıma açtık. (Bunları biraz da ‘kasıt’ daha iyi
anlaşılsın diye hatırlatmak istiyorum.)
İzmir Büyükşehir Belediyesi İmar Dairesi ve ilgili birimler, çok kısa sürede, çok
önemli bir çalışma yaptılar ve depremden etkilenen bölgeler için ‘K’ sınırları
oluşturup %20 imar artışını planladılar, bunu Meclis’ten oybirliğiyle geçirdik.
Fakat %20 imar artışı, orta hasarlı binaların yeniden yapılması için gereken
müteahhitlik hizmetlerini yani binaların yeniden inşasını karşılayacak bir
kazanım yaratmaya yetmiyordu. Müteahhitler daha yüksek hizmet bedeli
talep ediyorlar, mal sahipleri de evlerine yeniden kavuşmak için istenilen o
bedelleri karşılayacak güce sahip olmadıklarından çaresizlik yaşıyorlardı.
Maalesef İZBETON’un veya Belediyeye bağlı herhangi bir şirketin de özel
şahıslara müteahhitlik hizmeti vermesi kanunen mümkün değildi.
İşbu noktada, Türkiye’de örneği görülmemiş bir çözüm ürettik. Belediye
şirketleri, belediye mevzuatının sağladığı bir ayrıcalıkla kooperatiflerden
ihalesiz ürün alabiliyor ve yine istisnai olarak kooperatiflere hizmet
sunabiliyordu.
Bu istisnai düzenlemeden istifade edebilir miydik? Araştırdık, evet
yapabilirdik. Ancak bu süreci başlatabilmenin ön koşulu, dönüşüm yapılacak
binanın istisnasız tüm maliklerinin kat mülkiyetinden feragat etmesi ve
tamamının arsa hissedarına dönüşerek bir yapı kooperatifi kurması
gerekiyordu.
Böylece, İZBETON ve herhangi bir belediye şirketi o binanın yapım işinde
maliyetin %1’i gibi sembolik bir rakamla onlara teknik danışmanlık yaparak
müteahhitlik hizmeti verebilir hale geliyordu. %20’lik imar artışı ile kazanılan
ilave dairelerin geliriyle de çok düşük maliyetlerle yeni evlerine kavuşacak bir
imkan bulmuş oluyorlardı. (Nice bozuk komşuluk ilişkilerinin bu vesileyle
düzeldiğini duydum.)
Bakmayın şimdi böyle yapılamaz denilerek durdurulan ve iddianameye konu
edilen inşaatlara, onlarca apartman bu zorlu süreçleri aşmayı başardı ve adına
‘Halk Konut modeli’ dediğimiz kentsel dönüşümde kooperatifçilik sürecini
böylece başlattık.
Halk Konut Modeli’ni aynı zamanda kentsel dönüşümde
çevreci bir proje olarak da tasarladık. Halk Konut binaları yeşil çatı, güneş
enerjisi kullanımı, sünger bina şeklinde projelendirildi.
Şimdi yargılandığımız kooperatif modelinin ilk örneği olan Halk Konut
uluslararası alanda da takdir gördü. 2022 yılında Dünya Bankası’ndan Halk
Konut modeli için 344 milyon dolarlık, 5 yıl ödemesiz, 25 yıl vadeli, 0.69 faizli
bir kredi bulduk. Hazine garantili olan bu kredi hazine onayı olmadığı için
kullanılamadı. Sonrasında Bakanlık benzer bir krediyi kendi alarak İzmir’in de
dahil olduğu 5 pilot şehre paylaştırdı.
Yine aynı şekilde 2023- 2024 yılları arasında Fransız Kalkınma Ajansı (AFD)
“Halk Konut” modeline yeşil kentsel dönüşüm projesi kapsamında bu sefer
hazine garantisi olmadan yani hükümet onayı gerekmeden kullanabileceğimiz
bir kredi vermeyi kabul etti. Konunun takibi görev sürem bittiği için tarafımdan
yapılamadı.
Sonuç olarak iktidar bu başarılı uygulamaları ve bu uygulamaların
yurtdışında gördüğü ilgi ve desteği adeta durdurmak istercesine
belediyelerin kentsel dönüşüm projelerinde uluslararası finansman
kullanamayacağını 2025 yılı yatırım programında tekrar ortaya koydu.
Dirençli bir İzmir için;
• ODTÜ öncülüğünde 10 üniversitenin katılımıyla karada ve denizde
deprem risklerini tespit ederek, Türkiye’nin en kapsamlı
mikrobölgemele ve depremsellik çalışmasını başlattık. İzmir’de 100
kilometre yarıçapında belirlenen alan üzerinde 200m’ye 200 m karelajlar
halinde yapılan sondajlarla tüm diri fayların haritalandırıldığı bu çalışma
ile tarihinde ilk defa İzmir’in fay haritası güncellendi.
Deprem sonrasında yapılacak çalışmaları belirlemek ve takibi için
yaptığımız ortak akıl buluşmalarında Prof. Dr. Naci Görür ve pek çok
bilim insanı Türkiye’deki tüm kentlerin İzmir’i örnek alması gerektiğini
ifade etti.
• Eş zamanlı olarak İnşaat Mühendisleri Odası ile Yapı Stoğu envanteri
çalışmaları başlattık. Bu çalışmalar kapsamında 100 bin üzeri binanın
deprem karnesini çıkarttık. Ayrıca 30 ilçede talebe dayalı yapı ön
inceleme çalışması başlattık gelen talepler doğrultusunda binaların
kontrolünü sağladık.
• Tüm bu çalışmaları belediye bünyesinde yapabilmek için kalıcı bir çözüm
olarak Egeşehir Laboratuvarını kurduk. Egeşehir beton, kaya ve zemin
incelemelerinde ihtiyaç duyulan 50 ayrı deney ve test yapılabilen bir
kurum haline geldi.
Ne olduğunu iyi niyetle anlamak isteyenler ve başarılı örnekler var mı diye
soranlar için bir örneği paylaşmak istiyorum. İnşası tamamlanan ilk kooperatif
örneklerinden biri olan Dilber Apartmanı sakinleri görev sürem bittikten
sonra, beni ve ailemi yeni taşındıkları evlerine davet ettiler. Tek tek her birinin
evine misafir olduk. En büyük sürpriz ise bina önünde toplu fotoğraf çekimi
sırasında ortaya çıktı. Apartmanın adını değiştirmişler, Soyer Apartmanı
yapmışlar. Gözyaşları içinde yaşadığım gururu asla unutmayacağım.
Buraya kadar anlattıklarım hem sürecin nasıl başladığını hatırlatmak hem de
şikayetçi ve mağdurlara “kasıt” ile ilgili fikir vermek içindi.
SİYASİ BOYUT
30 Ekim 2020 depreminden 18 gün sonra, kangren olmuş bu hayati konu ile
ilgili tarihi bir adım attık ve oybirliğiyle bir Meclis kararı aldık. Kentsel
dönüşüm alanlarında bundan sonra 6306 Sayılı Kanun’un 8. Maddesi uyarınca
işlerin yürütülmesine karar verildi. Bu Meclis Kararı ile İzmir Büyükşehir
Belediyesi ve İZBETON arasında yapılan Protokol ve Özel Teknik Şartname
oybirliğiyle kabul edildi.
Protokol, İZBETON’a kat karşılığı inşaat anlaşması (temlik) yapma hakkı
veriyordu. İZBETON’un inşaatları tek başına kendi yapma kapasitesi olmadığı
için, inşaatlar İZBETON ile kooperatifler arasında yapılan sözleşmeler ile
sürdürüldü.
Bu model ile bir tek müteahhit ile yapılan anlaşmada örneğin 500 birim
müteahhidin, 500 birim hak sahiplerinin olacakken, 500 ortaklı bir kooperatif
ile yapılan sözleşme kapsamında 500 kişi bir yandan kendisine bir yandan da
hak sahiplerine ev yapıyor.
1000 kişinin istikbali 1 müteahhidin keyfiyetine değil 500 kişinin kendi içinden
seçeceği denetlenebilir, hesap sorulabilir bir yönetime bırakılıyor.
Kooperatiflerle yapılan sözleşmeler dışında, İZBETON’u diğer kentsel
dönüşüm ihalelerine sokmaya başladığımız için ihalelere girmekte nazlanan
müteahhitler, ihalelere girmeye başladılar.
Nitekim, Ege Mahallesi Kentsel Dönüşüm projesi İZBETON değil bir başka
müteahhit tarafından alındı. 674 bağımsız birimi kapsayan bu proje, İzmir’in
en yoksul sosyal gruplarından roman vatandaşların güvenli ve konforlu
evlerine kavuşmasını sağlayacak.
Esasen ihaleleri sürdürüyor olmamız bile, “kastımızın” yurttaşları evlerine
kavuşturmak ve kentsel dönüşümü bir an önce tamamlamak olduğunu ortaya
koymuyor mu?
Kentsel dönüşüm yapma kararlılığımızla ve dirençli bir kent yaratma
maksadıyla;
- Geçmiş dönemde ihalesi yapılmış Örnekköy 1. Etap İnşaatı başlanıp
bitirildi, Ağustos 2020’de 143 bağımsız birimin anahtar teslimi yapıldı.
- Örnekköy 2. Etap’ta ihaleye çıkıldı, ihaleye teklif gelmesi üzerine
inşaatlar tamamlandı, Kasım 2023’te 190 bağımsız birimin anahtar
teslimi yapıldı.
- Uzundere’de 2. Etap göreve geldiğimde kaba inşaatının yarısı
tamamlanmış değildi, inşaatları tamamladık, Kasım 2020’de 476
bağımsız birimin anahtar teslimini hak sahiplerine yaptık.
Bizden önceki 7 yılda 341 bağımsız birimin anahtar teslimi gerçekleştirildiği göz
önüne alındığında kentsel dönüşüme önemli bir ivme kazandırdığımız açıkça
görülecektir.
Bu ivmenin başka bir göstergesi, kentsel dönüşümde kooperatifçilik
modeliyle kent bütününde yeni bir yol açtık ve 5.560 bağımsız birimin
yapılması için yeni bir imkan yarattık.
Bu noktaya elbette İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin tüm Türkiye’ye örnek,
liyakatli, cesur ve başarmak iradesi taşıyan kadroları ile gelindi.
Ve hiç kuşkusuz bugün benimle birlikte hapis yatan İzmir Büyükşehir Belediyesi
Genel Sekreteri Barış Karcı, İZBETON Genel Müdürü Heval Savaş Kaya,
yardımcıları Hüseyin Şimşek, Alphan Bozan ve yönetim kurulu üyeleri Gürhan
Özata, Levent İşler, Sertaç Dölek ve Sevcan Tınaztepe ayrıca bir teşekkürü hak
ediyorlar. Her biriyle gurur duyuyorum. Aynı cezaevinde bulunduğum CHP İl
Başkanımız Şenol Aslanoğlu’nun ve Cihangir Lübiç’in masumiyetlerine
inanıyorum.
Her birinin en yakın zamanda özgürlüğüne kavuşmasını diliyorum.
Peki hukuksal temelleri sağlam, alınan Meclis kararlarıyla meşruiyeti
tescillenmiş kooperatifçilik modeli neden durduruldu ve dolandırıcılık
suçlamasına nasıl dönüştü?
Bu sorunun teknik yanıtlarını son bölüme bırakacağım ama burada sadece iki
hususa değineceğim.
4-TÜİK inşaat maliyet endeksi verilerine göre 2024 yılında 2020 yılına göre
inşaat maliyetleri %681 oranında, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı’nın her yıl tebliğ olarak yayınladığı yapı yaklaşık birim
maliyetleri ise %1047 oranında artmıştır.
• Maaliyetlerdeki büyük artışa ek olarak, bazı kooperatiflerin iç işleyişi ile
ilgili bazı sorunlar gecikmelere ve aksamalara sebep oldu.
Ayrıca 2023 yılında Örnekköy’de kooperatif eliyle yapılan bir binanın
inşaatında İzmir Büyükşehir Belediyesi kontrolörleri tarafından inşaat
alanında yapılan tespitte 300 m2 bir tabliye betonunda hatalı imalat
tespit edildi. Verdiğim talimatla yapılan yıkım nedeniyle bu inşaat
özelinde bir gecikme yaşandı.
Bu hususlar dışında, inşaatların gecikmesine sebep olan hukuki veya teknik
hiçbir sebep yoktur. O nedenle, Temmuz 2024’te İZBETON’un kooperatiflere
gönderdiği tek taraflı fesih yazısı ile inşaatların durdurulması büyük
mağduriyetler ortaya çıkardı.
18 Kasım 2020’de alınan Meclis Kararı ile başlatılan Kentsel Dönüşüm
süreçlerinin, bu süreçler boyunca İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İZBETON
tarafından yapılan iş ve işlemlerin hiçbir hukuki eksikliğinin bulunmadığını,
yapılan tüm işlemlerin mevcut yasalar ve Meclis kararları ile meşru ve hukuki
olduğunu ve bunlara bağlı olarak haklılığımızı 19 Eylül’de yapılacak duruşmada
ortaya koyacağız. Burada sürecin siyasi boyutunu anlatmak için günlüğün
başına döneceğim.
TUİK’in yayınladığı “Yapı Kullanma İzin Belgesi İstatistikleri”ne göre, 2002
yılında kooperatifler tarafından imal edilip yapı kullanma izin belgesi almış
binaların sayısı toplamın %31,97’si iken bu oran 2024 yılında %1,15’e düşmüş.
Özel sektör ise 2002’de %66,71’iken 2024 yılında %93,10’a çıkmış.
AKP hükümeti, inşaat sektöründe kooperatifçiliği bitirmiş ve özel sektörün çok
büyük bir ağırlık kazanmasına sebep olmuştur.
• Adına ister Gayrimenkul Sertifikası densin ister başka bir isim bulunsun
amaç vatandaşı konut sahibi yapmak değil sektördeki müteahhitler için
finansman yaratmaktır.
• Bizim Modelimiz “rantsal değil kentsel dönüşümdür.” Bizim
modelimizde müteahhit karı yoktur ve kooperatif üyeleri kendi
inşaatlarının inşaat maliyetlerini mümkün olan en düşük seviyeye
düşürme imkanına sahiptir. Kooperatif yönetimi, üyeler arasından
seçildiği için ve hesap verilebilirlik açısından bir müteahhide göre çok
daha güçlü bir biçimde denetleme imkanı sunduğu için “Rantı” ortadan
kaldırır.
• Modelimizde, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de İZBETON’un da
kasasından bir para çıkmamakta, aksine İZBETON, hak sahibi olarak
kooperatiflerden yap-işlet-devret modeli nedeniyle düşük bir miktar da
olsa kazanç elde etmektedir.
• Sonuç olarak; Modelimiz halktan yanadır ve müteahhit karını, rantı
ortadan kaldırır. Gayrimenkul Sertifikasındaki reklamda söylendiği gibi,
gerçek anlamıyla vatandaşın “küçük paylarla büyük yatırım”
yapmasının önünü açar.
Bu projenin durdurulmasının kimi memnun etmiş olabileceğinin cevabını ve
bugün gelinen ortamda yaratmış olduğu olumsuz sonuçların
değerlendirilmesini sizlere bırakıyorum.
Kooperatifler, halkın kendi kaderini ekonomik anlamda tayin edebileceği en
güçlü dayanışma modellerinden biridir. Görev sürem boyunca ekonomik
demokrasiyi güçlendirmek için üreticiyi ve tüketiciyi karar alma süreçlerine
dahil eden kooperatifçiliği destekledim.
Refahın adil paylaşılması için;
ulaşımda İZTAŞIT’tan tarımda kooperatiflere verilen desteğe,
kadınların kooperatiflere katılımının desteklenmesinden
sokak toplayıcılarının kooperatifleşerek güçlenmesine kadar
birçok alanda sosyal demokrat belediyeciliğin gereği olarak bu modelin
yanında yer aldım, savundum ve destekledim.”


