Türk takımlarının Avrupa da neden başarısız olduğunu açıkladı
Halktv sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Galatasaray'ın dün gece Almanya'da yaşadığı hüsran, herkesin tekrar aynaya bakması gerektiğini hatırlattı. Bu kadar büyük bütçelerle kurulan bir takım Avrupa arenasında nasıl bu kadar ağır bir yenilgi alıyor?
Soru sadece Galatasaray için değil elbette, tüm Türk futbolu için geçerli. Süper Lig’de büyük görünen devler, Avrupa sahnesine çıktıklarında neden küçülüyor? Neden her sezon aynı hayal kırıklığı yaşanıyor?
Çünkü, Türkiye’de futbol sahada oynanandan çok, hakem düdükleriyle, federasyon kararlarıyla ve ekran başındaki VAR tartışmalarıyla gündeme geliyor. Çünkü oyunu konuşacak durumda değiliz. Hakemler standardı olmayan düdükler çalıyor, Federasyon futbolun içinden gelmeyen kişilerce yönetiliyor, kulüpler günü kurtarmak için harcama yapıyor. Ve bu bozuk düzenin faturası her yıl Avrupa sahnesinde önümüze çıkıyor: hüsran.
Süper Lig’de dev gibi görünen takımlar, Avrupa’ya açıldığında cüceye dönüşüyor. Galatasaray, ligde rakiplerini kolayca geçerken, Şampiyonlar Ligi’nde kendisiyle denk sayılabilecek Eintracht Frankfurt’tan 5 gol yedi. Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor… Hepsi aynı kaderi paylaşıyor. Çünkü Türkiye’de futbol rekabet değil, ekonomik uçurum üzerine kurulu. Büyük kulüplerin kasası dolu, Anadolu takımları ise ayakta durmakta zorlanıyor. Rekabet olmadığı için içeride kazanılan başarı, dışarıda sahte bir parıltıdan öteye gidemiyor.
Süper Lig’in temposu düşük, oyunu yavaş. Futbolcular hakemi aldatmaya, maçı tribün baskısıyla kazanmaya alışmış. Avrupa’da ise işler böyle yürümüyor: Orada hız, disiplin ve oyun gücü var. Bizim ligde yürüyerek kazanılan maçlar, Avrupa’da koşarak bile kaybediliyor.
Avrupa’nın gençleri 18 yaşında sahne alıyor. Bizdeyse 30 yaş üstü “yıldız” ithalatı var. Genç yetenekler kulübede çürürken, menajerlerin getirdiği pahalı ama verimsiz yabancılar sahayı dolduruyor. O yüzden Avrupa sahasında sahada “gelecek” değil, “geçmiş” oynuyor.
Türkiye’de hakem hatalarıyla alınan avantajlar, Avrupa’da işe yaramıyor. Orada federasyonun “koruma kalkanı” yok. Oyuncu hakemi kandıramıyor, hakem de baskıyla karar değiştirmiyor. İş oyuna kalınca da, sahadaki gerçekler acımasızca yüzümüze çarpıyor.
Sorunun kaynağı teknik direktör değişiklikleri, yabancı sınırı veya kulüp bütçeleri değil. Asıl mesele zihniyet. Futbolun Federasyon’dan başlayarak yeniden futbol insanlarına emanet edilmesi, altyapıya yatırım yapılması, hakemliğin güven kazanması gerekiyor. Aksi halde biz daha çok “Avrupa’da hüsran” manşetleri okuyacağız.
Gerçek şu: Süper Lig dev aynasıdır.
İçeride kendimizi büyük gösterir ama Avrupa’da gerçek boyumuzu hatırlatır. Ve o boy, maalesef küçücük.
Türk futbolunun yaşadığı Avrupa hüsranı, aslında hayatın bize sürekli hatırlattığı bir gerçeğin sahadaki tezahürü: görünen ile gerçek arasındaki fark.
Süper Lig’de kendimizi olduğumuzdan büyük görüyoruz. Oysa bu bir yanılsamadır. Platon’un mağara alegorisindeki gölgeler gibidir bu galibiyetler, tribünleri ve ekran başındakileri kandırır ama hakikati göstermez. Hakikat, Avrupa sahasında ortaya çıkar.
Orada kimse seni hakem hatalarıyla, federasyonun korumalarıyla ya da tribün baskısıyla kurtarmıyor Nietzsche’nin dediği gibi, “İnsanı güçlü yapan, maskelerden sıyrıldığı andır.” Bizim futbolumuz ise maskelerle yaşamaya alışık. Avrupa sahnesi o maskeleri acımasızca indiriyor ve geriye çıplak hakikat kalıyor: temposuz, altyapısız, vizyonsuz bir futbol.


