Türkiye’de asgari ücret gerçeği: Temmuz’da ara zam yapılacak mı?
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
Kıymetli Okuyucularım,
Türkiye’de asgari ücret bugün 22.104 TL. Temmuz ayı yaklaşırken yine bildik senaryo… Herkesin ağzında aynı soru:
“Kaç lira olacak?”
25 bin mi, 30 bin mi, 35 bin mi?
Peki, asıl soruyu soran var mı?
“Kaç kişi ömür boyu bu ücretle çalışmak zorunda kalıyor?”
Çünkü mesele sadece ücretin miktarı değil, bu ülkenin milyonlarca çalışanın hayatının sonuna kadar asgari ücretli olmaya mahkûm edilmesi. Bu topraklarda ücretin değil, sistemin kendisi problem.
Asgari ücretin tanımı gayet açık:
“Çalışana insan onuruna yaraşır asgari yaşam düzeyini sağlayacak ücret.”
Ve başlangıç maaşı olarak tasarlanmış. İşe yeni başlayan, deneyim kazanana kadar bu ücreti alacak; sonra kıdemi, işi, tecrübesi, niteliği doğrultusunda daha iyi ücretlerle çalışacak.
Ama uygulamada öyle mi?
Aynı işyerinde 10 yıl, 15 yıl, hatta 20 yıl çalışıp hâlâ asgari ücret alan milyonlar var. Hatta yanına dün işe başlayan da aynı maaşı alıyor. Böyle bir ücret politikası dünyada var mı, bilmiyorum. Ama bizde var.
Asgari ücret artık başlangıç değil, son durak olmuş durumda.
Şimdi gelin başka bir tabloya bakalım.
Türk-İş verilerine göre 2025 Mayıs ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 25.092 TL.
Yoksulluk sınırı ise 81.733 TL.
Peki bizim asgari ücretimiz kaç? 22.104 TL.
Bırakın yoksulluğu, açlık sınırının altında bu maaşla geçin ve yaşa diyoruz.
Ve bu ücretle kimler yaşıyor?
Türkiye’de hizmet akdiyle çalışan her iki kişiden biri.
Yani bu ülkede çalışanların yüzde 50’si asgari ücretli ya da ona çok yakın bir maaşla geçinmeye çalışıyor.
Bu maaşla kira mı ödeyecek?
Faturalarını mı karşılayacak?
Çocuğunu mu okutacak?
Sağlığını mı düşünecek?
Sosyal hayat mı kuracak?
Aslında herkes biliyor ki mümkün değil. Ama düzen böyle işliyor. İşverenler için asgari ücret adeta taban değil, tavan ücret olmuş durumda.
Gelelim herkesin merak ettiği o soruya:
“Temmuz ayında asgari ücrete ara zam yapılır mı?”
Açık konuşalım; bu iktidarın politikalarıyla mümkün değil.
Hükümet cephesi her ne kadar “enflasyon düşecek” algısını pompalamaya çalışsa da, vatandaşın cebindeki yangın devam ediyor.
Ancak iktidarın yaklaşımı “asgari ücreti yılda bir kez belirleyip geçmek” yönünde.
Ne yazık ki bu tabloyu değiştirecek tek şey; muhalefetin ve sivil toplumun güçlü bir sosyal baskı oluşturması.
Çünkü asgari ücret yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal adalet ve sosyal barış meselesidir.
Türkiye’de mevcut enflasyon ortamında asgari ücret yılda iki kez artırılmalıdır.
Bu, ekonomik gereklilikten öte bir vicdan borcudur.
Çünkü TÜİK’in makyajlı enflasyon oranlarıyla değil, halkın pazarda, markette, kasapta ödediği gerçek enflasyonla yaşanıyor bu ülkede.
Enflasyon her ay artarken, yılda bir zam yapmak; milyonları açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmekten başka bir şey değildir.
Bu nedenle muhalefetin asgari ücretin yılda iki kez, temmuz ve ocakta artırılması konusunda etkili ve sürdürülebilir bir toplumsal baskı kurması şarttır.
Bir dönem Sosyal Güvenlik Kurumu meslek kodu uygulaması başlattı. Amaç neydi?
Herkes yaptığı işe uygun maaşı alsın.
Yani teknisyen, mühendis, ustabaşı, inşaat işçisi, hemşire… Herkes yaptığı işle aldığı maaş arasında makul bir denge kurulsun.
Ama o da kâğıt üzerinde kaldı.
Bugün bir teknisyen, bir kasiyer, bir usta öğretici hâlâ asgari ücretle çalıştırılıyor. SGK kayıtlarında meslek kodu ne olursa olsun, maaşlar aynı. Denetim mi? Yok.
Her yıl ocak ve temmuzda asgari ücret tartışması başlar. Zam oranları konuşulur. Kimileri 10 bin TL artsın der, kimileri daha fazla. Ama mesele zam oranı değil.
Asıl konuşmamız gerekenler ise;
Bu ülkede kaç kişi asgari ücretle çalışıyor?
Neden insanlar yıllarca bu maaşa mahkûm ediliyor?
Hangi sistem buna göz yumuyor?
Meslekler arasında neden maaş adaleti sağlanmıyor?
Devlet neden denetlemiyor?
Bu soruların yanıtını bulmadan, asgari ücreti 30 bin de yapsanız, 35 bin de yapsanız mesele çözülmez. Yarın enflasyon o rakamı da eritir.
Ücret sadece ekonomik bir veri değildir.
Toplumun ruh halini, adalet duygusunu, aidiyet hissini belirler.
Bir ülkede çalışanların yarısı açlık sınırında maaş alıyorsa, bu sadece cebin değil, toplumun da bozulduğunun göstergesidir.
Çünkü emeği değersizleştiren, liyakati yok sayan, ücret adaletini bozan sistem; sadece ekonomiyi değil, sosyal huzuru da çürütür.
Bu yüzden buradan bir kez daha soralım:
“Asgari ücret ne kadar olmalı?” değil…
“Asgari ücretle kaç kişi çalışıyor ve neden yıllarca bu maaşa mahkûm kalıyor?”
Artık tartışmamız gereken sadece sayı değil, bu sistemi üreten ve sürdüren yapı olmalı. Ve evet… Asgari ücret kanunda öngörüldüğü gibi başlangıç ücreti olmalı.
Deneyim kazanana kadar ödenmeli.
Kimse hayatı boyunca asgari ücretli olamaz.
Türkiye bunu konuşmazsa, her yıl asgari ücreti belirler, zam yaparız…
Ama mesele hiç çözülmez.
Unutmayalım! Asgari ücret, asgari olmaktan çıkmış artık fakirlik ücreti haline gelmiştir.


