Türkiye’den Ermenistan’a fotoğraf gezisi Agos
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Fotoğrafçı Faruk Akbaş, Ermenistan’a yaptığı fotoğraf gezisi boyunca çektiği fotoğraflardan bir seçkiyi Agos okurları için paylaştı. 10 fotoğrafla Ermenistan.
FARUK AKBAŞ
Türkiye’de ve dünyanın farklı ülkelerinde fotoğraf turlarına da rehberlik eden Faruk Akbaş, Türkiye’den bir grup fotoğrafçı için 21-25 Mayıs 2025 tarihlerinde Ermenistan’a bir fotoğraf gezisi düzenledi.
.jpeg)
Gezi ve belgesel fotoğrafçısı Faruk Akbaş, dünyanın birçok ülkesinde 40 yıldır çekimler yapıyor.

Fotoğraflarında ağırlıklı olarak çevre ve mekân içinde insan öğesi kullanan Akbaş’ın fotoğrafları National Geographic, The Daily Telegraph gibi pek çok dergi ve gazetede yayımlandı.

Doğa, kültür ve tarihsel değerleri içeren fotoğrafları Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eczacıbaşı gibi kurum ve kuruluşların Türkiye prestij kitaplarında yayımlandı.

Gezide, Ermenistan’da modern sanat ile tarihsel mirası bir arada sunan başkent Yerevan’ın dışında, kayalara oyulmuş Geghard Manastırı, Antik Yunan mimarisi izleri taşıyan tek pagan tapınağı Garni, kiliselerle çevrili Sevan Gölü’nü ziyaret eden grup, Ağrı Dağı/Ararat’ı Ermenistan’dan fotoğrafladı.

Faruk Akbaş, Ermenistan ile ilgili olarak, “Ülke, zengin tarihi, derin dini mirası ve görkemli manastırlarıyla çok etkileyici.

UNESCO Dünya Mirası listesinde bulunan ve 10. yüzyıla tarihlenen Haghpat ve Sanahin Manastırları hem mimari güzellikleriyle hem de doğa ile iç içe konumlarıyla dikkat çekiyor” yorumu yaptı.



Financial Times, Ermenistan’la ilgili bir gezi yazısı yayımlandı. James Garnon’ın yazdığı, Sarah Weal’in fotoğrafladığı “Ermenistan’da baş döndüren bir macera” yazısını kısaltarak yayımlıyoruz.
“Taksi ücreti hediyemiz olsun” dedi şoför. Ücrete ihtiyacı olmadığı için değil elbette. Yerevan’daki neredeyse tüm taksiler gibi onun da ön camının ortasında büyük bir çatlak var.
Neden burada olduğumuzu sormuştu. Doğrusunu söylemek gerekirse, başta Gürcistan’da bir araba yolculuğu planlamıştık. Son anda, Kafkasya’daki başka bir ülkeyi daha ziyaret etmeden dönmenin saçma olacağına karar verdik. Yazı tura attık ve Ermenistan’da birkaç gün geçirmeye karar verdik.

Sonuçta burası yükselen bir ülke. 2022’den beri on binlerce iyi eğitimli Ukraynalı, Rus ve Belaruslu Ermenistan’a kaçtı. Teknoloji ve hizmet sektörleri hızla büyüyor, inşaat her yerde. Yerevan merkezinde yepyeni oteller, havalı barlar ve restoranlar art arda sıralanıyor. Ama biz şehrin tepesinde duran, etkileyici Ermeni Soykırımı Müze-Enstitüsü’nün yolunu tuttuk.
Şoför, acaba bizi oraya götürmesini istediğimiz için mi taksi ücretinden vazgeçmişti? Britanya, Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında 1,5 milyon Ermeninin sistematik biçimde öldürülmesini “soykırım” terimi ile tanımlamayı hâlâ reddediyor. Ülkeye gelen ziyaretçilerin çoğu, soykırımın sebep olduğu devasa diasporanın bir parçası. Ancak biz İngiliz turistler olarak hâlâ o kadar nadiriz ki, pasaport polisleri, garsonlar ve taksi şoförleri tarafından ilgiyle karşılanıyoruz. Daha önce GUM açık gıda pazarında lavaş ekmeğinin yapımını izlerken, bir kadın bize hoş geldin hediyesi olarak kocaman sulu şeftaliler uzatmıştı.
Ama burası zaten cömertlikler diyarı: Dünyanın en eski Hıristiyan ülkesi, bir uygarlık beşiği. Otel odamızdan Nuh’un gemisinin oturduğu yer olduğuna inanılan Ararat Dağı’nın zirvesi görünüyor. Greko-Romen döneme ait en doğudaki tapınak, yakındaki Garni. Bir gün önce, geleneksel kıyafetli halk dansçılarının, Sovyetler tarafından 1970’lerde restore edilen bu antik kalıntılar arasında dans edişini izlemiştik. Sonrasında, ördüğü çoraplardan bir çift satın aldıktan sonra, yaşlı bir kadın bizi Noratus mezarlığına götürdü; burada, 5. yüzyıla kadar uzanan 1000’den fazla haçkar (taş haç) bulunuyor. Hittitler, Persler, Yunanlılar, Bizanslılar, Osmanlılar, Rus Çarları ve komünistlerden sonra, buraya 100 yıl boyunca hükmeden Moğollar da iz bırakmıştı.

Bir sabah, 4. yüzyılda kurulan Geghard Manastırı’nın nefes kesici güzelliğinde durduk; dağın siyah sert taşına oyulmuş mağara şapelleriyle ünlü bu yerin büyüsünü yaşadık. Aynı gün öğleden sonra ise Charles Aznavour Meydanı’nda, Yerevan’daki Moskova Sineması’nın art-deco gölgesinde duran hurda metalden yapılmış dev bir örümceğin altındaydık. Sovyet heykellerinin çoğu kaldırılmış, yerlerine genellikle sanatçıları ve şairleri onurlandıran “yeni” eserler yerleştirilmişti. Stalin’in faşizm üzerindeki zaferini kutlamak üzere inşa edilen kademeli şelale ve merdiven kompleksi olan Cascade ise artık Gerard Cafesjian’ın modernist sanat ve mobilya koleksiyonlarına ev sahipliği yapan bir müze hâline gelmiş.
Akşam olunca şehir güzellik duygusuyla ışıl ışıl aydınlanıyor. Yaz gecelerinde tüm aileler sokaklara dökülüyor, ortalık genç ve canlı bir uğultuyla doluyor. Cumhuriyet Meydanı’nda, Aznavour’un sesi su fıskiyeleri eşliğinde yükseliyor. Tıpkı taksicinin çatlamış camından olduğu gibi her yerden içten bir sıcaklık geliyor.


