Uluslararası sistemde yeni dönemi anlamak
Haber7 sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Trump iktidara geldikten sonra attığı adımlarla uluslararası sistemdeki bütün taşları yerinden oynattı. Gözlerimizin önünde uluslararası sistemde büyük bir kırılma yaşanıyor ve yeni bir dünya kuruluyor.
Bu yeni dönemi anlayabilmek için, yeni dönemin şartlarını göz önünde bulundurmamız; eski dönemin ezberlerini ve koşullarını ise denklemden çıkarmamız gerekiyor. Zira eski ezberlerle, eski dönemin şartları ve sabiteleriyle bu dönemi anlamak ve anlamlandırmak mümkün değil.
Olan bitenleri, Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla, İkinci Dünya Savaşı ya da Birinci Dünya Savaşı gibi büyük kırılmalarla karşılaştırmak mümkün.
Trump’ın dış politika vizyonunun ve küresel perspektifinin en çok etkilediği coğrafyalardan biri de Orta Doğu, dolayısıyla Türkiye.
Trump’ın dış politikadaki radikal değişiklikleri, uluslararası ilişkilerin en temel meselelerinden birini de açık hale getiriyor: o da dış politikanın temelinde ulusal çıkarlar olduğu ama dış politikanın temelindeki ulusal çıkarların sabit olmadığı, kimliğe, dünya görüşüne ve değerlendirme biçimine göre değişebileceği.
Nitekim Biden’dan sonra Trump’ın tamamen farklı bir dış politika benimsemesi ve Amerikan çıkarlarını farklı tanımlamasının temelinde de bu farklı kimlik ve dünya görüşü yatıyor.
Bu yeni kimlik ve dünya görüşünün Amerikan çıkarlarını yeniden tanımlaması sonucunda, ABD’nin tüm dünya ile ilişkilerini yeniden tanımladığını görüyoruz. Aslında olup bitenin temelinde bu yatıyor. Bu nedenle, yeni dönemi anlamlandırmak için Trump’ın küresel vizyonunu iyi kavramamız gerekiyor.
Trump’ın dış politika vizyonuna baktığımızda bazı temel unsurlar öne çıkıyor:
Trump, “America First” diyor. Yani Amerika’nın ulusal çıkarlarının öncelenmesi gerektiğini savunuyor. Trump, ABD’nin dünyaya barış ve sözde demokrasi götürmek amacıyla giriştiği askeri müdahaleleri gereksiz buluyor. Amerika’nın askeri gücünün sadece doğrudan tehdit altında olduğu bölgelerde ve zamanlarda kullanılması gerektiğini söylüyor. Çok taraflılığa ve uluslararası kurumlara mesafeli bir tutum benimsiyor. Bunu NATO ve Birleşmiş Milletler’e karşı tavrında da görebiliyoruz. Trump, realist ve izolasyonist bir politika izliyor. Ancak bu izolasyonizm, ABD’nin tamamen içine kapandığı anlamına gelmiyor. Amerikan çıkarlarını korumak için dünyanın farklı coğrafyalarında, doğrudan askeri müdahalenin ötesinde; bölgesel ittifaklar, ticaret savaşları, ekonomik baskılar ve yaptırımlar gibi çeşitli araçları kullanıyor.Bu çerçevede baktığımızda, Trump’ın ne yapmak istediğini ve etrafımızda olup bitenleri daha iyi anlamlandırabileceğimizi görüyoruz. Örneğin Trump, geçtiğimiz 24 Mayıs’ta West Point Askeri Akademisi’nin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada şunları söylemişti:
“Amerikan Silahlı Kuvvetleri’nin görevi, yabancı kültürleri dönüştürmek veya dünyaya silah zoruyla demokrasi yaymak değildir. Amerikan ordusunun görevi, her yerde, her zaman ve her koşulda Amerika’ya yönelik herhangi bir tehdidi yok etmek ve düşmanları ezmektir.”
Burada çok net bir biçimde, Trump’ın sadece ABD çıkarları söz konusu olduğunda ve doğrudan tehdit algılandığında askeri müdahaleyi gündeme alacağını ifade ettiğini görüyoruz.
Trump’ın bu vizyonunun sahadaki yansımalarından biri de ABD’nin Türkiye Büyükelçisi olarak atanan Tom Barrack’ın söylemlerinde kendini göstermektedir. Örneğin Barrack, Suriye ve Orta Doğu ile ilgili yaptığı açıklamada Trump’ın çizdiği dış politika hattına paralel şekilde şu ifadeleri kullanmıştır:
“Batı müdahaleciliğinin dönemi sona erdi. Gelecek, bölgesel çözümlere, ortaklıklara ve saygıya dayalı bir diplomasiye aittir. Başkan Trump’ın Riyad konuşmasında vurguladığı gibi, Batılı müdahalecilerin Orta Doğu’ya uçup insanlara nasıl yaşayacaklarını ve nasıl yöneteceklerini anlatacakları günler geride kaldı.”
Yeni dönemi ve etrafımızda olup bitenleri anlamlandırabilmemiz için Trump’ın bu dünya görüşünü çok iyi kavramamız gerekmektedir. Trump dünyaya böyle baktığı için, Orta Doğu’da Amerikan askeri müdahalesini azaltmakta, bölgede Amerikan ulusal çıkarlarını dokunmayacak bir düzenin kurulmasını arzu etmekte ve bu düzenin ABD’nin müdahalesini gerektirmeyecek bir şekilde işlemesini istemektedir
Trump işte bundan dolayı İsrail’in Orta Doğu’da sınırlandırılması gerektiğini düşünmektedir. Bu, ABD’nin İsrail’e sırtını çevireceği anlamına gelmez; ancak geçtiğimiz aylarda gördüğümüz gibi, ABD yönetimi İsrail’e, özellikle de Netanyahu’ya ciddi biçimde mesafe koymuş durumdadır. Bu çerçevede Suriye’de de İsrail’in ciddi anlamda sınırlandırıldığını görüyoruz. ABD’yi takip eden Avrupalı devletlerin de İsrail karşıtı bir pozisyon almaya başlamaları bundan dolayı şaşırtıcı değildir.
Dolayısıyla içinde bulunduğumuz bu kırılma dönemi ancak ve ancak komplo teorilerinin ötesinde, realist ve yeni bir bakış açısı ile anlaşılabilir.
Prof. Dr. Enes Bayraklı / Haber7


