Washington Zirvesi: Ermenistan’ın yolu, Amerika’nın desteği ve Azerbaycan’ın çekingenliği Agos
Agos sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Beyaz Saray’daki Trump, Paşinyan ve Aliyev zirvesinden önceki diplomatik görüşmelere Ermenistan tarafından katılan siyaset bilimci Dr. Nerses Kopalyan, yapılan çalışmaları, müzakereleri, zirveyi, muhalifleri ve anlaşmalardan Ermenistan’ın kazandıklarını yazdı.
DR. NERSES KOPALYAN
Mart ayının başlarında, Amerikan istihbaratı ile birlikte çok sayıda yetkilinin, Azerbaycan’ın Ermenistan’a karşı yeniden düşmanlık başlatmayı planladığına dair Beyaz Saray’ı uyarmak için güçlü gerekçeleri vardı. Syunik’e yönelik saldırıların Mart ortasında gerçekleşme ihtimali ciddi endişe konusuydu. ABD’li yetkililer, Bakü’nün planlarını engellemek için yoğun bir diplomasi trafiğine girişti ve Nisan ortalarına gelindiğinde, Başkan Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un ekibi tarafından Yerevan ile Bakü arasında bir tür mekik diplomasisi başlatıldı. Mayıs başında Amerikalı ekip, her iki tarafa da sunduğu ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki normalleşmenin temelini oluşturacak bir öneri geliştirdi. 8 Ağustos’ta Beyaz Saray’da Başbakan Paşinyan, Başkan Trump ve Cumhurbaşkanı Aliyev arasında düzenlenen Washington Zirvesi, bu normalleşme önerisinin ve üç taraf arasında aylardır süren müzakerelerin doruk noktası oldu.
Kilit noktasıNormalleşme sürecinin kilit noktası, başından beri Amerika’nın, yol meselesi (Ermenistan topraklarından geçen, Azerbaycan ve Nahçıvan’ı bağlayan yol) çözülmedikçe Bakü’nün “Zengezur Koridoru” talebini saldırıları yeniden başlatmak için bir silaha dönüştüreceği yönündeki inancıydı. Bu nedenle Washington açısından normalleşme, yol sorununa bir çözüm bulmakla başladı. Ardından, ABD tarafından ortaya konulan son derece yaratıcı ve özgün bir öneri üzerine üç ay süren karmaşık müzakereler yürütüldü. Bu sürece dâhil olan bizler için üç nokta çok netti: Aliyev’in anlaşmayı kabul etmesini sağlamak için ABD baskısı hayati önemdeydi; müzakerelerin gizli yürütülmesi, kamuoyuyla veya sivil toplumla ayrıntıların paylaşılmasını kısıtladı ve önerinin karmaşık ve yenilikçi yapısı, hem Ermenistan’da hem de diasporada Rusya yanlısı aktörlerin maksatlı dezenformasyon kampanyalarıyla süreci çarpıtması ve engellemeye çalışması için elverişli bir zemindi.
İmzalanan belgeler8 Ağustos’ta Washington Zirvesi’nde üç belge resmileştirildi. İlk olarak, ABD himayesinde Ermenistan ve Azerbaycan tarafından ilişkilerin tam normalleşmesini ve kalıcı bir barış yolunu hedefleyen ortak bir deklarasyon yayımlandı. İkinci olarak, her iki ülkenin dışişleri bakanları, taslak barış anlaşmasının üzerinde uzlaşılan çerçevesi temel alınarak hazırlanan bir belgeyi parafladı. Bu, tarafların anlaşmanın şartlarına, özü itibarıyla taslak anlaşmanın 17 maddesine bağlı kalma taahhüdünü simgeliyordu. Üçüncü olarak, her iki dışişleri bakanı, AGİT Minsk Grubu’ndan resmi olarak çekildiklerini belirten bir belgeyi imzaladı. Bu belge, söz konusu programın etkisiz ve modası geçmiş olduğunu vurguluyordu.
7 Ağustos’ta ABD-Ermenistan ilişkilerinin yoğunluğunu ve kapsamını ele almak üzere ikili düzeyde zirve öncesi toplantılar yapıldı. 8 Ağustos’ta Başkan Trump ve Başbakan Paşinyan, ABD-Ermenistan ortaklığını arttırmayı amaçlayan çok sayıda mutabakat zaptı imzaladı. Bu mutabakatlar, ABD-Ermenistan Stratejik Ortaklığı gündeminin hızlı bir şekilde uygulanmasını sağlamakla kalmayıp yapay zekâ, enerji, madencilik, yarı iletkenler, güvenlik ve Ermenistan’ın “Barış Kavşağı” girişimi alanlarında iş birliği yapılmasını da kapsıyor. Azerbaycan ile ABD arasında da mutabakat zaptları imzalandı. Ancak bunlar, Ermenistan-ABD arasında imzalananlar kadar kapsamlı veya derin değildi. Bununla birlikte her iki tarafa da ABD’nin silah pazarına erişim sağlanmış oldu ve bu bağlamda Trump yönetimi, ikili anlaşmalara bağlılığa göre her iki tarafa da silah satışı için teklif verebilecek.
“Aliyev, Ermenistan üzerinden geçen tüm kargo ve mallara içerik denetimi yapılmadan tam erişim talep ediyordu. Ancak bu uç talep karşılanmadı. Yalnızca ticari erişim sağlanacak, askeri teçhizat veya ticari olmayan ürünlerin geçişine izin verilmeyecek. Yolun kontrolü Ermeni yasaları altında ve dolayısıyla Ermeni denetiminde olacağından, Ermenistan topraklarına giren ve buradan geçecek tüm mallar, ülkeye giriş öncesinde denetimden geçirilecek.”Zengezur Koridoru yok, Ermeni kontrolündeki yol var
Bu zirvenin en temel taşlarından biri, uzun süredir merakla beklenen ABD önerisi, Trump yolu. Aylar süren yoğun müzakerelerin ardından tüm taraflar, Syunik üzerinden ticari bir yol inşa edecek bir master plan olarak tasarlanan Trump Barış ve Refah Yolu (TRIPP) konusunda uzlaştı. Bu, Ermenistan-ABD ortak girişimi bir proje. “Koridor” teriminin, Bakü ve Rusya yanlısı aktörler tarafından hem Ermenistan’da hem de diasporada siyasetle ilişkilendirilip silah haline getirildiği gerçeği kabul edilerek, proje boyunca “yol” ve “güzergâh” terimleri kullanılacak ve böylece Ermenilerin ciddi bir kaygısı giderilmiş olacak. TRIPP, hayati ve stratejik bir ticaret yolu olarak tasarlanıyor: Ermeni yasalarına tabi olacak ve Ermenistan-ABD ortak girişimi kapsamında işletilecek. Bu nedenle, birçok ABD’li yetkiliyle yapılan görüşmelerde teyit edildiği üzere TRIPP, Ermenistan’ın egemenliğini, toprak bütünlüğünü ve yargı yetkisini garanti altına alıyor. Eski Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Ermenistan’daki liberal olmayan muhalefet ve Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (ANCA) gibi diasporadaki Rusya yanlısı kuruluşlar tarafından yayılan dezenformasyonun aksine, Ermeni egemenliğindeki topraklar üçüncü bir tarafa devredilmeyecek, verilmeyecek veya yetki devri yapılmayacak. Dahası, bu çevrelerin yaydığı yanlış bilginin tersine, yabancı askerler Ermenistan’da konuşlandırılmayacak, hiçbir komşu ülke Ermeni egemenliğindeki topraklarında bulunmayacak ve Ermenistan’ın güneydeki İran bağlantısı ne engellenecek ne de güzergâhla herhangi bir ilgisi olacak.
Ortak girişimBu bağlamda, Ermenistan ve ABD ortak bir girişim yürütecek, her iki ülkenin şirketlerine de altyapının inşası ve güzergâhın geliştirilmesi için sözleşmeler verilecek. Projenin finansmanının sağlanmasında ABD’nin üstleneceği büyük rol göz önünde bulundurulduğunda, ABD, Ermeni ortaklarıyla istişare ederek ve Ermeni yasalarına uygun olarak, TRIPP’in tamamlanması için inşaatın farklı bölümlerini ilgili şirketlere devretme veya taşeron kullanma hakkına sahip olacak. Böylece ABD, Ermenistan’ın egemenliği, toprak bütünlüğü ve yargı yetkisine sıkı bağlılık ilkesi çerçevesinde Ermenistan ile ortak hareket ederek, Güney Ermenistan üzerinden ticari bir transit yol inşa edecek ve işletilecek. Bu güzergâh, Azerbaycan ile Nahçıvan arasında bağlantı sağlayacak.
Yol, yalnızca ekonomik ve ticari bir girişim olarak tanımlanıyor, basit bir jeopolitik hamle veya güç gösterisi olarak görülmüyor. Bu nedenle güzergâhın güvenliğini sağlamak amacıyla asker yerleştirilmesi söz konusu değil ve edilmeyecektir. 9 Kasım 2020 tarihli üçlü açıklamada, Rus ve Azerbaycan yorumlarına dayanılarak, koridoru kontrol eden Rus Federal Güvenlik Servisi askerlerinin konuşlandırılması öngörülmüşken, TRIPP’te hiçbir yabancı ülkenin askeri varlığı olmayacak. Bunun yerine ABD, Ermenistan ile anlaşarak, yolun güvenli ve işlevsel biçimde çalışmasını sağlamak için, Ermeni yasaları çerçevesinde faaliyet gösterecek deneyimli ve yetkin şirketleri görevlendirecek.
Aliyev, Ermenistan üzerinden geçen tüm kargo ve mallara içerik denetimi yapılmadan tam erişim talep ediyordu. Ancak bu uç talep karşılanmadı. Yalnızca ticari erişim sağlanacak, askeri teçhizat veya ticari olmayan ürünlerin geçişine izin verilmeyecek. Yolun kontrolü Ermeni yasaları altında ve dolayısıyla Ermeni denetiminde olacağından, Ermenistan topraklarına giren ve buradan geçecek tüm mallar, ülkeye giriş öncesinde denetimden geçirilecek. Sınır denetim mekanizması, ön-ofis/arka-ofis modeliyle işleyecek: ABD-Ermenistan ortak girişimi tarafından iş verilen üçüncü taraf bir işletmeci, gelen Azerbaycan mallarını fiziksel olarak kontrol ederken ön-ofiste görev alacak Ermeni yetkililer ve sınır kontrol personeli ise tüm süreci arka-ofisten denetleyecek. Bu model sayesinde Ermenistan topraklarına giren ve buradan geçecek tüm malların ticari olduğu garanti altına alınacak ve ön-ofis/arka-ofis işlemleri Ermeni yasaları çerçevesinde yürütülecek.
“ABD’nin yaklaşımının üç temel varsayıma dayandığı açıkça paylaşıldı. Birincisi, Washington Zirvesi tek seferlik bir buluşma değil, ABD açısından, bu normalleşme girişiminden nihai barış anlaşmasının imzalanmasına kadar sürece yayılmış üç yıllık bir temel çerçeve niteliğinde. İkincisi, Beyaz Saray “önce barış” yaklaşımıyla hareket ediyor, o yüzden çatışma ortadan kaldırıldı ve güç kullanımı engellendi, ardından da normalleşme süreci başlatıldı. Üçüncüsü, ABD ticaret, istikrar ve bağlantı odaklı yeni bir Güney Kafkasya vizyonu öngörüyor.”ABD-Ermenistan paradigması
Washington Zirvesi, ABD’nin bu girişimi gerçeğe dönüştürmedeki son derece yapıcı ve metodik rolünün bir kanıtı. Bu sürecin nasıl gerçekleştiğine dair öne çıkan iki önemli faktör var. Birincisi, stratejik çıkarlarına büyük ölçüde aykırı olmasına rağmen -ki bu çıkarlar, Ermenistan karşısındaki güç dengesizliğini koruyacak ve Ermenistan’a hareket alanı ile kalkınma potansiyeli sağlayacak her türlü üçüncü taraf girişimini engelleyecek şekilde kurgulandı- Aliyev, süreci engellemek veya uzatmak için her türlü diplomatik mekanizmaya başvurduktan sonra, nihayetinde ABD’nin teklifini kabul etti.
Dışişleri Bakanlığı, Ulusal Güvenlik Konseyi ve Beyaz Saray ile yürüttüğüm kapsamlı temaslarda, Washington’da, Aliyev’in masaya gelmekten başka çaresi olmadığını net bir şekilde görülüyordu. ABD’nin önerdiği girişimin hayata geçmesini umut ediyorsa bu zorunluydu.
Özetle, Trump Yönetimi’nin belirlenmiş takvimler üzerinden çalışmaya dayalı modeli ve tarafların bu takvimlere uymaması halinde cezai yaptırımlarla karşılaşacağı kesin olan yaklaşımı, süreci yakından bilen bizlerin bile hayretle karşıladığı bir sonucu doğurdu: Aliyev, kendi aşırı talepleriyle örtüşmeyen şartları kabul etti.
İkincisi, ABD’nin normalleşme önerisi, ilk taslağından bu yana birçok kez revize edilmesine rağmen, temelde şu mantığa dayanıyor: ABD, yapıcı bir ekonomik ve jeopolitik aktör olarak sürece müdahil olacak ve Syunik üzerinden bir transit yolun kurulmasını destekleyecek. Bu yol, Azerbaycan’la Nahcivan arasında ticari bağlantı sağlayacak, ancak Ermenistan yasalarına tabi olacak ve Ermenistan’ın egemenliğinde işletilecek. Son üç ay boyunca hem Dışişleri Bakanlığı hem de Ulusal Güvenlik Konseyi ile yaptığım görüşmelerde, ABD’nin yaklaşımının üç temel varsayıma dayandığı açıkça paylaşıldı.
Birincisi, Washington Zirvesi tek seferlik bir buluşma değil, ABD açısından, bu normalleşme girişiminden nihai barış anlaşmasının imzalanmasına kadar sürece yayılmış üç yıllık bir temel çerçeve niteliğinde. İkincisi, Beyaz Saray “önce barış” yaklaşımıyla hareket ediyor, çatışma ortadan kaldırıldı ve güç kullanımı engellendi, ardından da normalleşme süreci başlatıldı. Üçüncüsü, ABD ticaret, istikrar ve bağlantı odaklı yeni bir Güney Kafkasya vizyonu öngörüyor. Bu vizyon, çok yakın bir gelecekte Türkiye ile sınırların açılmasını da kapsıyor. Bu bağlamda, zirve öncesi süreç, Bakü’nün güç kullanma seçeneğinin kesinlikle kapatılması, her iki tarafın ABD planına uyması için yaratıcı (ekonomik, enerji, altyapı vb.) teşvikler sunulması ve bu gelişmelerin 2028’e kadar nihai bir barış anlaşmasının imzalanmasına götürecek bir normalleşme çerçevesi oluşturmak amacıyla şekillendirilmesiyle planlandı.
Ermenistan açısından ABD önerisi, yalnızca Batı’ya yönelme ve politika çeşitlendirme stratejisinin çok tercih edilen bir sonucu olmakla kalmadı, daha da önemlisi, güvenlik mimarisini kökten değiştirdi. Yerevan’a göre, TRIPP’in inşasında yürütülen ABD-Ermenistan ortak girişimi, tek başına ekonomik veya ticari bir girişim olmanın ötesinde, Azerbaycan’ın gelecekteki olası saldırılarına karşı sağlam bir caydırıcılık oluşturması açısından da kritik önemde. Güvenlik alanında TRIPP, Ermenistan’a çok katmanlı ve geniş kapsamlı bir yumuşak güç çerçevesi sunuyor ve bu sayede tehdit potansiyelini azaltıyor. Özetle, 2020’den bu yana sürekli ve yüksek olasılıklı tehdit olan Azerbaycan saldırıları riski, ABD öncülüğündeki normalleşme girişimi ve TRIPP projesinin geliştirilmesi sayesinde büyük ölçüde gündem dışı bırakıldı.
"Normalleşme girişiminin özünde, TRIPP projesi açılış aşamasına ulaştığında Azerbaycan’ın, Ermenistan topraklarında işgal ettiği bölgelerden çekilmesi gerektiğine dair zımni bir anlayış var."Bakü ve Ermeni esirler
Ayrıca, Washington Zirvesi’nin sonucu ve ABD’nin uzun vadeli bir barış anlaşması sürecini yürütme vizyonu, Aliyev’in çeşitli savaş araçlarını kullanma kapasitesini ciddi şekilde kısıtlıyor. Bakü, taktiksel ve stratejik sebeplerle belirli çeşitli savaş yöntemlerini kullanmaya çalışsa da, son beş yıldır sahip olduğu kapsamlı argümanları artık eskisi gibi kullanamayacaktır. Bu gelişmelerin ışığında, Aliyev’in sürekli değişen ve zorlayıcı diplomasiye dayalı eğilimi de etkisini kaybedecek, çünkü çatışma sahası ABD’nin yoğun yatırımıyla desteklenen bir normalleşme formatına taşındı.
Hiç şüphe yok ki, normalleşme süreci Ermenistan’a fiilen bir barış durumu getiriyor; gelecekte bir barış anlaşması sağlanırsa hukuken de sonuç doğuracak olsa da, kısa ve orta vadede daha önemli değişken, Ermenistan ile arasındaki güç dengesizliğinden beslenen Aliyev’in savaş makinesinin etkisiz hâle gelmesidir. ABD’nin normalleşme girişimi, Ermenistan’ın güvenlik mimarisi için benzersiz bir katkı sundu: Aliyev’in hayallerindeki Zengezur Koridoru veya Moskova’nın FSB kontrolündeki koridoru değil, tam aksine Ermenistan’ın kontrol ettiği bir transit yol sağlandı ve bu aynı zamanda Ermenistan’ın bölgesel bir aktör olarak konumunu da güçlendirildi.
Sonuç olarak, normalleşme girişiminin özünde, TRIPP projesi açılış aşamasına ulaştığında Azerbaycan’ın, Ermenistan topraklarında işgal ettiği bölgelerden çekilmesi gerektiğine dair zımni bir anlayış var.
Daha basit ifadeyle, Azerbaycan ya geri çekilecek ya da ABD’nin projesine karşı engelleyici bir güç olarak hareket edecektir. Çünkü ABD’nin normalleşme girişimi, TRIPP’in hayata geçirilmesini Ermeni topraklarının işgalden kurtarılmasıyla birlikte olacağını planlıyor.
Dolayısıyla, Azerbaycan’ın Ermenistan’ın topraklarını işgali yakında bir yükümlülük haline gelecek; Aliyev’in başlangıçta Ermenistan’a karşı önemli bir baskı aracı olarak gördüğü şey, artık ABD ile ilişkilerinde diplomatik bir zayıflık kaynağına dönüşecek. Bu durum, yakın zamanda esirler konusunda da benzer şekilde ortaya çıkacak: Süreç ilerledikçe, Ermeni savaş esirleri meselesi -ki Beyaz Saray açısından giderek daha önemli hale gelen bir konu- Bakü için siyasi bir yükümlülüğe dönüşecektir.
* Bu yazı ilk olarak EVN Report'ta yayınlandı.
Dr. Nerses Kopalyan kimdir?
University of Nevada, Siyasal Bilimler Bölümü’nde öğretim üyesi. Uzmanlık alanları arasında uluslararası güvenlik, jeopolitik, siyaset teorisi ve bilim felsefesi bulunuyor. Kopalyan, kutupluluk, süper güç ilişkileri ve güvenlik çalışmaları üzerine araştırmalar yürüttü. World Political Systems After Polarity (Routledge, 2017) adlı kitabın yazarı.
Mevcut araştırmaları ve akademik yayınları, Avrasya’daki jeopolitik ve büyük güç ilişkilerine odaklanıyor. Ermenistan’ın güvenlik mimarisi ve demokratikleşme süreci üzerine geniş kapsamlı saha çalışmaları yürüttü. Dr. Kopalyan ayrıca Ermenistan hükümeti için çeşitli politika belgeleri hazırladı, farklı devlet kurumlarına gönüllü danışman olarak hizmet verdi.


