Yargıtay’dan emsal karar: Üç kez ‘boş ol’ diyen eş kusurlu sayıldı! Hangi sözlü ifadeler sorun teşkil ediyor? Manevi tazminat talep edilebilir mi?
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.
Evlilik birliği her ne kadar sevgi, saygı ve karşılıklı anlayış temelleri üzerine kurulu olsa da zamanla yaşanan iletişim problemleri, ekonomik zorluklar ya da beklentilerin karşılanmaması boşanma kararlarını beraberinde getirebiliyor.
Özellikle son yıllarda ‘kusur’ değerlendirmelerinde mahkemelerin daha detaylı ve hassas bir yaklaşım benimsediği dikkat çekiyor. Buna dair iki farklı karar, bu yaklaşımın somut örneklerini ortaya koydu.
EVİN GİDERLERİNE DESTEK OLMAYINCA TAM KUSURLU BULUNDU
İlk karar Ankara’dan... Eşinden daha fazla maaş almasına rağmen evin hiçbir giderine katılmayan kadın, boşanma davasında ‘tam kusurlu’ bulundu. Kadının maaşıyla evlilik birliğinin giderlerine katkıda bulunmak yerine arsa aldığı, kripto para ve borsaya yatırım yaptığı belirlendi. Mahkeme, ekonomik sorumluluklardan kaçınmanın da evlilik birliğini temelinden sarsan bir davranış olduğuna hükmetti.
YENİ KARAR ŞAŞIRTTI: ÜÇ KEZ “BOŞ OL, BOŞ OL, BOŞ OL” DEMESİ KUSUR SAYILDI
İkinci ve şaşırtan karar ise Kırşehir’de görülen ve karşılıklı açılan boşanma davasında kayda geçti. Tarafların çeşitli kusurları olduğu tespit edilen dosyada, erkek eşin, tanıkların huzurunda eşine “boş ol, boş ol, boş ol” demesi kusur sayıldı.
İlk derece mahkemesinin boşanmaya karar vermesinin ardından hüküm istinaf edildi, istinaf başvurusu reddedildi ve dosya Yargıtay’a taşındı. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, tanıklar önünde sarf edilen bu sözlerin kusurlu olduğuna hükmetti.
Son yaşanan dikkat çekici kararı ve boşanma davalarında ‘kusur’ değerlendirmesinin nasıl şekillendiğini daha iyi anlayabilmek adına, konuyu Avukat Elvan Kılıç ile görüştüm.
EŞE KARŞI TEHDİT VEYA ‘AŞAĞILAYICI BİR TUTUM’ ŞEKLİNDE YORUMLANIYOR
Öncelikle Elvan Kılıç’a, “Eşin tanıklar huzurunda üç kez ‘boş ol’ demesi hangi hukuki çerçevede kusurlu davranış olarak değerlendirildi?” sorusunu yönelttim.
Kılıç, bu ifadenin Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi kapsamında, evlilik birliğini temelinden sarsacak nitelikte bir davranış olarak değerlendirildiğini belirtti. Kılıç, özellikle “boş ol” ifadesinin İslami boşanma terminolojisinde tek taraflı irade beyanı olarak algılandığını ve bu yönüyle eşe karşı tehdit veya aşağılayıcı bir tutum şeklinde yorumlanabileceğini vurguladı.
“Kararda belirleyici olan unsur, bu sözün eşe yönelik küçük düşürücü bir söylem olarak, üçüncü kişilerin huzurunda tekrarlanması” diyen Kılıç, “Bu tür davranışlar hem kişilik haklarını ihlal eder hem de evlilik birliğinin devamına dair güven ortamını yok eder. Salt sözün dini anlamı değil, niyet, bağlam ve tekrar niteliği de hukuki değerlendirmede belirleyici” ifadelerini kullandı.
‘YENİ BİR DÖNEME İŞARET EDİYOR’
“Yargıtay’ın bu kararı, aile hukukunda sözlü davranışların da evlilik birliğini temelinden sarsacak ölçüde değerlendirilebileceğini açıkça ortaya koyuyor” diyen Elvan Kılıç, şu bilgilerin altını çizdi:
“Özellikle üçüncü şahısların huzurunda sarf edilen küçük düşürücü sözlerin, sadece aile bağlarını değil, eşlerin kişilik haklarını da ciddi şekilde zedelediği vurgulanıyor. Bu karar, aile içi iletişimde saygı ilkesinin artık daha somut ve davranışsal temellerle yorumlanacağı yeni bir döneme işaret ediyor.”
Yargıtay yerleşik içtihatlarında, “Seninle evlenmek hayatımın hatasıydı”, “İstemiyorsan defol git”, “Boşanmak istiyorum, sana katlanamıyorum” gibi sürekli tekrar edilen, küçük düşürücü sözleri de boşanma sebebi olarak değerlendirdi.
Elvan KılıçÖZEL BİR ORTAMDA “BOŞ OL” SÖYLENSEYDİ NE OLURDU?
Yargıtay’ın üçüncü kişilerin varlığına vurgu yapması önemli… Peki, aynı sözler özel bir ortamda söylenseydi karar farklı mı olurdu?
Bu soruma “Büyük olasılıkla farklı olurdu” cevabını veren Elvan Kılıç, şöyle devam etti:
-- Yargıtay, üçüncü kişilerin huzurunda yapılan bu söylemi, eşin toplum önünde küçük düşürülmesi olarak değerlendirerek kişilik haklarının ihlal edildiği sonucuna varmış. Bu, özel alanla kamusal alan ayrımı açısından önemli.
-- Örneğin taraflar arasında özel bir tartışmada “boş ol” ifadesi söylenseydi, bu durum sadece çiftin kendi arasındaki bir ihtilaf olarak değerlendirilir ve bu denli ağır bir kusur olarak kabul edilmeyebilirdi. Burada esas olan, eylemin evlilik birliğini ve eşin kişilik haklarını ihlal edecek şekilde, dışa açık, aleni ve tekrarlı biçimde gerçekleştirilmesi.
‘MAĞDUR EŞ, MANEVİ TAZMİNAT TALEP EDEBİLİR’
Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesi gereği, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik hakları saldırıya uğrayan eşin diğer eşten uygun bir miktarda manevi tazminat talep edebileceğinin de altını çizen Elvan Kılıç, “Üçüncü kişilerin huzurunda eşin küçük düşürülmesi, aşağılanması ve psikolojik olarak örselenmesi gibi durumlar, manevi zarar doğurabilecek ağırlıktadır. Bu olayda da hakaretin aleni olması, tazminat talebinin hukuken meşru ve dayanaklı hale gelmesini sağlar” şeklinde konuştu.
EMSAL BİR KARAR OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ?
“Yargıtay kararları birebir bağlayıcı olmasa da emsal (örnek alınabilir) niteliği taşır” diyen Elvan Kılıç, “Bu karar, sözlü davranışların dahi kusur oluşturabileceğini ve boşanma davalarında ağırlıklı olarak değerlendirmeye alınabileceğini açıkça gösteriyor” dedi ve ekledi:
“Benzer vakalarda artık mahkemeler sadece fiziksel eylemleri değil, sözel ifadeleri de boşanma nedeni olarak daha ciddiyetle değerlendirebilir. Bu durum aile hukukunda “sözlü şiddet” kavramının yerleşmesine katkı sağlayabilir. Ayrıca eşlerin birbirine karşı olan saygı yükümlülüğünü daha somut ve davranış temelli olarak yeniden çerçeveleyebilir.


