Yükseköğretimde milli dönüşüm çağrısı: Anlam ve kavram merkezli yapı şart
SonTurkHaber.com, Haber7 kaynağından alınan verilere dayanarak bilgi yayımlıyor.

GİRİŞ 21.06.2025 12:45 GÜNCELLEME 21.06.2025 12:45
İlk Yorum Yapan Sen Ol
Facebook'ta Paylaş X'te Paylaş
Ankara'da gerçekleşen Uluslararası Yükseköğretim Kongresi, Türkiye Yüzyılı vizyonu ışığında üniversitelerin kimlik krizini masaya yatırdı. Kongre bir bildiri ile sona erdi. Maarif Platformu Başkanı Prof. Dr. Osman Çakmak bir Maarif Platformu ekibi ile bir analiz hazırladı. Bu analizde Kongre sunumları ve Kongre Bildirisi değerlendirildi. Bu analiz "İthal sistem" eleştirisinden "yerli ve milli maarif" inşasına uzanan köklü bir zihniyet değişiminin gerekliliğini ortaya koymaktadır.
Türkiye, son yıllarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ilan edilen "Türkiye Yüzyılı" vizyonu doğrultusunda, özellikle savunma sanayiinde elde ettiği başarılarla yerli ve milli atılımlarını hızla sürdürüyor. Bu büyük dönüşümün eğitim ayağını ise Milli Eğitim Bakanlığı'nın "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" projesi temsil ediyor. Ancak bu kapsamlı vizyonun tüm kurumlarca benimsenmesi ve somut çıktılara dönüşmesi için aydınlara ve düşünce kuruluşlarına önemli görevler düşüyor. Bu doğrultuda, Maarif Platformu da aktif bir düşünce ve çözüm platformu olarak sürece teorik ve pratik katkılar sunuyor.
YÜKSEKÖĞRETİM NEREDE DURUYOR? SORGULAYAN BİR KONGREİşte tam da bu kritik süreçte, yükseköğretim kurumları ve Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi kilit aktörlerin nerede konumlandığı sorusu önem kazanıyor. Bilimin toplumla gerçek anlamda etkileşime girmesi, üniversitelerin özgün bir kimlik kazanması ve 1980 askeri ihtilalinin mirası olan vesayetçi YÖK sisteminden sıyrılarak milletin emrinde, bölgesel ve tematik bir yapıya dönüşmesi için hangi adımların atıldığı merak ediliyor.
Bu soruların yanıtları, 26-27 Mayıs 2025 tarihlerinde Ankara’da, İbn Haldun Üniversitesi ile Eğitim-Bir-Sen'in iş birliğinde düzenlenen Uluslararası Yükseköğretim Kongresi'nde masaya yatırıldı. "Türkiye’de Yükseköğretimin Yeniden Yapılandırılması: Yenilikler, Sorunlar ve Çözüm Önerileri" başlıklı kongre, yükseköğretim camiasının uzun süredir beklediği yerli ve sahici bir yüzleşmeye zemin hazırladı.
Türkiye'nin dört bir yanından yaklaşık 70 üniversitenin rektörleri ve yöneticilerinin yanı sıra Eğitim-Bir-Sen'in il temsilcilerinin katılımı, bilim meselesine ülke çapında verilen önemi gösterdi. YÖK ve ÖSYM başkanlarının da kongrede yer alması, yıllardır dile getirilen reform çağrılarının artık bir eylem planına dönüşebileceğine dair umutları artırdı.
Ancak, "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" gündemdeyken, Milli Eğitim Bakanlığı temsilcilerinin kongrede bulunmaması, sürecin henüz tam anlamıyla bütüncül bir yaklaşımla ele alınmadığına dair bir eksiklik olarak değerlendirildi. Yine de kongre sonrasında edinilen bilgiler, bu buluşmanın daha büyük bir sürecin ilk adımı olduğunu, yükseköğretimin önce kendi problemlerini sahici biçimde tespit edip ardından diğer kurumlarla paylaşmayı hedeflediğini ortaya koydu. Bu yönüyle kongre, üniversitenin kendi içine dönük bir muhasebesi, bir "aynaya bakma cesareti" olarak nitelendirildi.
Osman Çakmak’ın Maarif Platformu ekibi ile hazırladığı analizin kısa özeti şöyle:
YAYIN SAYISI DEĞİL, YETİŞTİRİLEN ÖĞRENCİ VE TOPLUMSAL KATKI ESAS OLMALIKongrede sunulan bazı bildirilerin, sorunları yüzeysel yaklaşımlarla örtmeye çalıştığı gözlemlenirken, bazı konuşmalar ise "yaranın iltihabına inme" cesaretini gösterdi. Bu eleştirel yaklaşımlarda en çarpıcı hakikatlerden biri, Türk yükseköğretiminin bu toprakların ruhuna yabancılaşarak bir tür "ithal yapı"ya dönüştüğüydü. "Mesele yeni bir üniversite kurmak değil, bize ait bir üniversiteyi inşa etme cesaretidir" şiarı, kongreye damgasını vurdu.
Kongrede, üniversitenin sadece yapısal değil, aynı zamanda felsefi temelleri de sorgulandı. "Üniversite ne olduğu, neye hizmet ettiği ve kimliğini nereden aldığı" gibi temel sorular cesurca ele alındı. Katılımcılar, üniversitenin basit bir eğitim kurumu olmaktan öte, düşüncenin merkezi, bilimin öncüsü, araştırma ve Ar-Ge çalışmalarıyla toplumun sosyal ve ekonomik kalkınmasına yön vermesi gereken "taşıyıcı kolon" olduğu vurgulandı.
Kongrede, akademisyenlerin sadece İngilizce makale sayısıyla ölçülmesinin, üniversiteyi Batı'nın bilim üretiminde bir "taşeron" konumuna düşürdüğü ders ücretli ve puanlı sistemin eğitimi ticaret haline getirdiği eleştirisi getirildi. Asıl değerin yetiştirilen öğrenci, kurulan düşünce ekolü, inşa edilen bilim atmosferi ve milletle kurulan bağda olduğu ifade edildi.
Akademinin topluma karşı sorumluluğunun yayın sayısıyla değil; danışmanlık, inovasyon, Ar-Ge ve yerli düşünce üretimiyle ölçülmesi gerektiği belirtildi. Halkın derdiyle hemhal olmayan, kendi içine kapanmış bir üniversite yapısının, kendi bilim anlayışımızı inşa edemeyişimizden kaynaklandığı tespiti yapıldı.
Türkiye savunma sanayiinde atılım yaparken, Milli Eğitim Bakanlığı "Maarif Modeli" gibi dönüşüm projeleri yürütürken, üniversitelerin ya sürecin dışında kalması ya da "mevcudu koruma" güdüsüyle hareket etmesi eleştirisi getirildi. Üniversitelerin kalbindeki "anlam eksikliği"nin giderilmesi için "Üniversite neden var?", "Ne üretmeli?", "Kimi ve nasıl yetiştirmeli?" gibi temel sorulara cevap aranması gerektiği belirtildi.
Uluslararası Yükseköğretim Kongresi'nde sunulan Doç. Dr. Said Ceyhan'ın ampirik çalışması, üniversitelerin Türkiye'nin sorunlarının bilime dayalı çözümüne katkı sunamadığına dair dikkat çekici bulgular ortaya koydu. Araştırma, ülkemizdeki üniversiteleşme sürecinin toplumsal ve ekonomik göstergeler üzerindeki beklenenin aksine olumsuz etkilerini gözler önüne serdi.
Çalışmada, üniversiteleşmenin arttığı dönemlerde boşanma ve mahkûm sayılarında belirgin artışlar kaydedilmesi düşündürdü. Ayrıca, üniversite şehirlerinde kütüphane ve kitapevi sayısından çok, kafe sayısının artışı gibi tespitler, eğitim kurumlarının toplumsal fayda üretiminden uzaklaştığına işaret etti.
Daha da çarpıcı olanı ise, üniversite eğitimi almış insan kaynağının, ülkenin ekonomik göstergelerine anlamlı ve yapıcı bir katkı sunmak yerine, adeta bir yük oluşturduğu bulgusuydu. Bu sonuçlar, mevcut haliyle üniversitelerin toplumsal kalkınmanın itici gücü olma rolünü yerine getiremediğini ortaya koymaktadır.
Bu bulgular, mevcut üniversitelerin ne toplumsal kalkınmaya ne de ekonomik gelişmeye katkı sağlayabildiğini, aksine toplumsal bozulmaların bir kaynağı olduğu tesbiti ilgi çekti. Eğitimdeki kimlik krizi ve yabancılaşmanın, üniversiteleri kendi milletinin ihtiyaçlarına değil, küresel akademik tahakküm sisteminin yönlendirmelerine göre faaliyet göstermeye ittiği, "sömürge üniversite" kavramının tartışılması gerektiği vurgulandı.
Ceyhan çalışmasında WoS yayın sayıları ile ekonomik büyüme ve cari açık arasındaki ilişkiyi de ele aldı. WoS yayınlarının ekonomik büyüme ve cari denge ile ise istatistiksel olarak anlamsız bir ilişki içinde olduğunu gösterdi. Bu durum, akademik üretimin büyük kısmının gerçek faydaya dönüşmediğinin kanıtı olarak sunuldu.
Oktay Sinanoğlu'nun sürekli dile getirdiği "Bir ülkeye en büyük hainlik, kültürel soykırım, yabancı dille eğitimdir" konusu da gündeme geldi. Türkiye'deki birçok üniversitenin Batılı indekslere endekslenmiş "akademik taşeronluk" merkezlerine dönüştüğü, bilginin millet için değil, görünürlük ve onay için üretildiği ifade edildi.
"MESUL ÜNİVERSİTE" MODELİBildirinin, "insanı merkeze alan, akıl ve ruhu bir arada geliştiren yeni bir medeniyet tasavvurunun benimsenmesi gerektiği" çağrısını içermesi, platform için sorunun çözümüne yönelik en önemli adım olarak değerlendirilmektedir. "Yükseköğretimde yalnızca yasal değil, köklü bir zihniyet ve paradigma değişiminin şart olduğu" vurgusunu olumlu ve stratejik bir gelişmedir.
Kongre bildirisinde yer alan mevcut Yükseköğretim Kurulu (YÖK)'nün aşırı merkeziyetçi yapısından vazgeçerek "stratejik rehberlik sağlayan evrensel bir kuruma dönüşmesi" çağrısını "önemli ve geç kalınmış bir talep" olarak değerlendirilmelidir.
Bu dönüşümün ötesine geçerek, Nurettin Topçu'nun savunduğu "mesul üniversite" modelinin acilen hayata geçirilmelidir. "Mesul üniversite" kavramını; toplumsal sorumluluk ve ahlaki değerlerle bütünleşmiş, aktif ve üretken bir yapıyı ifade eder. Bu üniversiteler bölgesel ihtiyaçlara göre çeşitlenmiş ve tematik hale gelmiş üniversitelerdir. Buna göre, bölgelerde/illerde halkın ve mahalli yetkililerin (vali, milli eğitim müdürleri, meslek ve ticaret odaları temsilcileri gibi) mütevelli benzeri yapılanmalarda görev alacağı, tarım ve hayvancılık/gıda, enerji, bilişim araştırmaları başta olmak üzere Ar-Ge'ye dayalı üniversitelerin kurulması ile mümkün olabilir.
Öğretmen yetiştirme meselesi gibi, Meslek Yüksekokullarının da bağımsızlaştırılıp YÖK'ten ayrı statülere kavuşturulması, birçok problemin çözümünde anahtar bir adım olacaktır. Bu yapısal değişiklikle yükseköğretim sistemine büyük bir esneklik ve verimlilik kazandırılacaktır.
Yine Kongre Bildirisindeki "Temellerini tarih ve kültürümüzün oluşturduğu bir eğitim anlayışı, evrensel ihtiyaçların içinde barındıran hakikatin peşinde koşan bir zihniyet dönüşümünü de zorunlu kılmaktadır" ifadesi, üniversitelerin asıl sorunlarının gündeme alınmasının önemli bir işaretidir. Bu çağrının gereği olarak, her bilim alanında gruplar teşekkül ettirilerek ders kitaplarının kendi anlayışımıza göre yazılması ve bilimlerin felsefe ve vizyon/ufuk olarak dışa bağımlı-asalak yapıdan kurtarılarak yeniden sınıflandırılması için acilen çalışmalara başlanması gerekir. Kendi değerlerimize dönmeye karşı korkak ve ürkek olmaya gerek yoktur. Zira bu yaklaşımla, yerli olmak içe kapanmak değil, kök salarak yükselmektir. Bildiride, Mevlâna'nın pergel metaforu hatırlatıldı:
"Sabit ayağımız inanç ve medeniyetimizde durmalı, hareketli ayağımızla ise dünyayı dolaşmalıyız Kendi kavramları ile hareket etmeyenler, taklit edenler büyük düşünemezler, yenilik yapamazlar."
İbrahim Can Haber7.com - Haber Şefi

Editör Hakkında İbrahim Can, 1993'te İstanbul'da doğdu. İnternet haberciliği kariyerine 2011’de başladı. İki yıla yakın küçük ölçekli sitelerde çalıştıktan sonra, 2012'nin Ekim ayında yenisafak.com'a başladı. 6,5 yıl çalıştığı yenisafak.com'da Gündem, Eğitim, Hayat, Dünya, Spor ve Video kategorilerinde çalıştı. Bir süre akşam sorumluluğu yaptı. Son olarak Ana Sayfa Editörü oldu. 2019'un Haziran ayında Haber7'de Gündem Editörü olarak göreve başladı. Hem Haber7 hem de Yeni Şafak'ta kültür sanat, eğitim ve siyaset alanları başta olmak üzere birçok alanda özel haber, infografik ve video hazırladı. Hala Haber7'de Haber Şefi olarak çalışmalarına devam etmektedir.
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
GÖNDER


