Yusuf Dikeç, La Gazzetta dello Sport’a başarısının sırrını anlattı: Ellerimin cebimde olması düşünmemem gerektiğini hatırlatıyor
Hurriyet sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
Milli atıcı Yusuf Dikeç, İtalya’nın ve Avrupa’nın önemli spor gazetelerinden La Gazzetta dello Sport’un sorularını yanıtladı.
Dikeç’in röportajı şu şekilde oldu:
Olimpiyatlarda gümüş madalya kazandıktan sonra hayatınız nasıl değişti?
"Telefonumun pili artık çok daha hızlı bitiyor. Şaka bir yana, dünyanın dört bir yanından inanılmaz destek aldım. Bu beni çok gururlandırıyor ama hayatım hâlâ aynı: antrenman, çay, aile ve odaklanma."
Ve Tarçın, tarçın, kedin:
"Evet, bağımsız, inatçı ve zarif. 7 yaşında, bir British Shorthair. Belki de bu yüzden bu kadar iyi anlaşıyoruz. Hayvanları çok seviyorum. Kediler hayatıma huzur katıyor. Disiplin ve saygının her şey demek olduğu küçük bir kasabada doğdum. Uzun süre orduda görev yaptım. Şimdi profesyonel bir sporcuyum ama hâlâ sade bir hayat yaşıyorum: sakin sabahlar, demli çay ve tabii ki kedim Tarçın."
Peki Olimpiyatlar ne getirdi?
"Oyunlar her sporcu için başarının zirvesidir, ancak benim için sadece yarışmaktan daha fazlası; ülkemi temsil etmek demek. Her atışta omzumda bayrağı hissediyorum. Disiplin, sabır ve inancın neler başarabileceğini göstermek istiyorum."
Peki Avrupa Şampiyonası'ndaki bu başarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Bu sonuç, başarının tesadüf olmadığını kanıtlıyor. Her yarış yeni bir hikaye anlatır, ancak kararlılık, disiplin ve sakinlik aynı kalır."
Dünyanın dört bir yanından çok tuhaf talepler aldınız. Sizi gerçekten şaşırtan absürt bir talep oldu mu?
"Sadece Türkiye'den değil, her yerden mesajlar aldım. Bazıları dokunaklıydı, bazıları ise son derece yaratıcıydı. Bir kişi şöyle yazmıştı: 'Hedefleri vurmada o kadar iyisin ki, sanırım kalpleri de vuruyorsun.' Gülümsedim: Bazen insanlar seni sadece bir sporcu olarak değil, bir sembol olarak görmeye başlıyor. Madalyayı ülkeme, Türkiye'ye ve sessizce çalışan tüm genç sporculara adadım. Madalya benim, ama gurur hepimizin."
Peki ya Avrupa Şampiyonası'ndaki?
"Kızıma. Her başarıdan sonra aklıma gelen ilk kişi o. Bu madalya aynı zamanda onun sabrını, sevgisini ve bana olan güvenini de yansıtıyor."
Sporunuzun arkasında bir metafor var mı?
"Atış yapmak dengeyle ilgilidir: saldırganlık değil, konsantrasyon, nefes ve kontrol. Gerçek hedef kağıt üzerinde değil, içinizdedir."
Affedersiniz ama neden bu kadar kişisel bir üslup kullanıyorsunuz?
"Bu benim için doğal bir şey. Hiç kimseyi taklit etmedim; bu tarz deneyimin meyvesi. Sonuçlar kendini gösteriyorsa, tarzın konuşmasına gerek yok."
Ellerini cebine sokuyor, sadece gözlük takıyor ve neredeyse hiç ekipman kullanmıyor. Bu tarzın bir adı var mı?
"Buna 'sakin kesinlik' diyelim. Ellerimin cebimde olması bana rahat kalmamı ve çok fazla düşünmemem gerektiğini hatırlatıyor."
Duygularınızı nasıl yönetiyorsunuz?
"Nefesle. Her atış nefesle başlar ve biter; adrenalinimi böyle yönetiyor ve odaklanmamı sağlıyorum. Sakin bir kafa ve tutkulu bir yüreğe ihtiyacınız var. Duygu olmadan amacınızı kaybedersiniz; sakinlik olmadan hassasiyetinizi kaybedersiniz."
Kariyerinizde bırakmayı düşündüğünüz zor bir an oldu mu?
"Evet, birçok kez. Sakatlıklar, yorgunluk, ailemden uzak kalma. Ama her bırakmayı düşündüğümde, neden başladığımı hatırladım."
Atıcılığın dışında ne iş yapıyor?
"Boş zamanlarımda kızım ve kedimle vakit geçirmeyi çok seviyorum. Bana sakinliği, sabrı ve hayatta gerçekten önemli olan şeyleri hatırlatıyorlar. Bazen onlarla doğada, sessizlikte veya sadece evde olmak her şeyden daha önemli oluyor.
Hedefiniz Olimpiyat kürsüsü mü?
"Elbette. Paris'te podyumda durmak, yıllarca süren çalışmanın meyvesini verdiğim an olsa gerek. Tribünlerde Türk bayraklarını görmek... O duygu tarif edilemez. Ve perde arkasında, dünyanın dört bir yanından sporcularla arkadaşlık kurmak. Bu paha biçilemez."


