15 Temmuz’un yıl dönümü
Halktv sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
ABD’nin himayesinde FETÖ’nün, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirdiği darbe girişiminin dün 9. yıl dönümüydü.
15 Temmuz darbesini önlemek için mücadele ederken yaşamını yitiren asker, sivil tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
15 Temmuz darbe kalkışması bir karşı devrim girişimiydi.
Bu darbe girişiminin amacı Atatürk’ü ve kurduğu laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ni tarihe gömmek, yerine bir din devleti kurmaktı.
ABD’nin bu projesinin ilk işaretleri 1990’larda Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması”nda ve CIA yöneticisi, Fethullah Gülen’in yeşil kart referansı Graham Fuller’in “Yeni Türkiye” tezlerinde vardır.
Huntington’a göre Atatürk, Türkiye’yi modernleştirmek, Batılılaştırmak için İslami geçmişini reddetmiş ve parçalanmış bir ülke haline getirmiştir.
“İthal medeniyet olmaz” diyen Huntington, “Türkiye, Atatürk’le vedalaşıp onu tarihe bırakmalı ve İslam’la barışmalıdır” önerisinde bulunur.
Aynı yaklaşım Türkiye’de de CIA istasyon şefi olarak yıllarca görev yapan Graham Fuller’de de vardır. Fuller, New York’taki İkiz Kuleleri yıkan El-Kaide saldırılarından sonra, radikal İslam’a karşı önlem olarak “Ilımlı İslam”ı önermiştir. Bu yönde Türkiye’de AK Parti ve Fethullah Gülen hareketlerini “yeni Türkiye” oluşumunun örnekleri olarak desteklemiştir.
Eğer 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, bugün demokratik laik Türkiye Cumhuriyeti yerine ortaçağdan kalma bir din devleti kurulmuş olacaktı.
Türkiye, 15 Temmuz’a nasıl geldi?
FETÖ’nün askeri ve sivil bürokraside çok güçlenmesinde, kritik komutanlıklara ve görevlere gelmesinde kuşkusuz iktidarın çok büyük sorumluluğu var.
Nitekim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendi hayatına da kasteden bu darbe girişiminden sonra “aldatıldık” diyerek Allah’tan ve milletten af diledi. Böylece iktidarın bu süreçteki sorumluluğunu kabul etmiş oldu.
AK Parti iktidarı, laik rejimi korumak, komünizme engel olmak için siyasete müdahale eden, sosyalist partilerle birlikte siyasal İslamcı partileri de kapattıran gücün Cumhurbaşkanı, TSK ve yüksek yargıdan oluşan “üç vesayet” sistemi olduğuna inanıyor ve bu sistemi yıkmak istiyordu.
Üçlü vesayeti yıkarak kendi ideolojisini hayata geçirebilmek için bürokrasiye daha önce girmiş Gülenci kadroların önünü açtı, onları daha yetkili yerlere atadı.
2007 yılında Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle üçlü vesayetin bir ayağı kırılmış oldu.
İktidar, yine 2007 yılında, Gülenci savcı ve hakimler eliyle açtığı Ergenekon kumpas davasıyla TSK’da demokrasiye, laikliğe ve Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı komutanların tasfiye sürecini başlattı.
Ardından 2010 yılında yine bir kumpas olan Balyoz davasını açarak üç kuvvet komutanlığında da tasfiyeyi genişletti.
Bu davalar sonucunda 24 general ve 26 amiral tasfiye edildi.
TSK’nın o dönemde görev başında bulunan ve sonraki dönemlerde o görevlere gelme olasılığı yüksek olan komutan ve subayların TSK’yla ilişiği kesildi. Yerlerine ise FETÖ bağlantılı komutan ve subaylar atandı.
12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleşen Anayasa değişikliği ile yüksek yargıya FETÖ bağlantılı isimleri atandı. TSK’daki tasfiye ve yargıdaki kadrolaşma ile iktidarın üçlü vesayet dediği mekanizmanın Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra diğer iki ayağı da kırıldı.
İktidar böylece Gülen cemaatini emniyette, TSK’da ve yargıda çok güçlendirmiş oldu.
Asker ve sivil bürokraside çok güçlenen Gülen cemaati iktidarı da ele geçirmek istedi. AK Parti ile arasında iktidar kavgası başladı.
Bu kavga cemaate ait dershanelerin kapatılmasıyla hızlandı ve 17-23 Aralık olaylarıyla devam etti.
Ardından 15 Temmuz darbe girişimi geldi.
Darbenin bastırılmasından sonra FETÖ’nün AK Parti iktidarı döneminde devletin kılcal damarlarına ne kadar yerleştiği anlaşıldı.
Darbeye karışan ve sonradan saptanan FETÖ mensupları yakalandı, bazıları cezaevine girdi, bazıları yurtdışına kaçtı.
15 Temmuz darbe girişiminden çıkarılacak derslerden birincisi; yargı, TSK, emniyet başta olmak üzere kamu kurumlarına girişin ve meslekte yükselişin tek ölçüsü olarak liyakatin esas alınması gerektiğidir.
Devleti oluşturan bu temel kurumlarda tarikatların, dini cemaatlerin örgütlenmesine izin verilmemesi alınması gereken bir diğer önemli derstir.
15 Temmuz gibi bir felaket yaşanmasına karşın, sonra FETÖ’cülerden boşalan yerlere atama yapılırken tek ölçü olması gereken liyakat yerine biat ve tarikat referansının daha etkili olması gereken derslerin alınmadığını gösteriyor.
Bugün tarikatların bakanlıklarda daha fazla ve etkili kadrolara yerleştirmek için birbiriyle yarıştıkları sır değil.
İktidarıyla muhalefetiyle Türkiye’nin, 15 Temmuz’a nasıl geldiğini unutmaması Türkiye’nin geleceği için büyük önem taşıyor.


