AB’nin varoluş sancısı: Kış uykusundan uyanabilecekler mi?
Trthaber kaynağından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Ukrayna-Rusya savaşı, Suriye krizi, Gazze’nin yerle bir olması ya da diğer benzer konular… Avrupa Birliği bu saydığımız konularda herkesi doğrudan etkileyebilecek bir pozisyon üretemedi. Küresel bir aktör olabilmek için yola çıkan AB’nin son yıllarda bu kimlikten giderek uzaklaşması elbette dikkatlerden kaçmıyor.
Elbette istisnalar yok değil… Bu noktada akla ilk gelenler İran’la nükleer müzakereler, Paris İklim Anlaşması ya da teknoloji devi şirketlerin kişisel verilere daha saygılı olması konusunda yapılan baskılar. Ancak günün sonunda Avrupa Birliği geniş çaplı bir küresel güç olma hüviyetinden uzaklaşmış görünüyor.
Tüm bunları alt alta eklediğimizde “AB’nin tek bir çatı altında ortak geleceğe koşabilmesi ne kadar mümkün?” sorusunu önemli. Biz de hem bu soruya yanıt aramak hem de AB’nin mevcut durumunu daha iyi anlamak adına İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile konuştuk.
[AB'nin önündeki en büyük sınavlardan biri Ukrayna-Rusya savaşı. Foto: Getty]
“AB post modern bir cennette yaşıyordu”
Prof. Dr. Oğuzlu önce teşhisle başlıyor… Kurallar içerisinde hareket edilen bir dünya düzeni varken ve ABD uzaktan da olsa Avrupa’nın güvenliğini bir şekilde sağlarken AB’nin de rahat olduğundan bahsediyor.
“AB uluslararası kimliğine yatırım yapmak zorunda kalmadı. ABD’nin de desteğiyle post modern bir cennet inşa etti ve orada yaşamaya başladı.” diyor.
Gelinen noktayı AB için bir varoluş meselesi olarak yorumluyor Prof. Dr. Oğuzlu. Birliğin belki de ilk kez ABD ve NATO’dan bağımsız olarak kendi kimliğini geliştirebilme sınavı verdiğini söylüyor.
[Uzmanlar, AB'nin kendi yolunu çizememesi durumunda ABD ve Rusya gibi küresel güçlerin etki alanına girebileceği görüşünde.]
Prof. Dr. Oğuzlu’dan ‘kendi kimliğini inşa edebilme’ meselesini biraz daha açmasını istiyoruz… ABD’de başkanlık koltuğuna oturan Trump’ın etkisine dikkat çekip, devam ediyor:
“Trump’ın ABD’si Avrupa’yı pek de önemsemiyor gibi. Artık yeni bir dünya düzeni var. ‘Kendi başınızın çaresine bakın’ demeleri biraz da bu sebepten. Çünkü ABD Başkanı Trump, AB’nin değerlerine, vizyonuna inanan bir profil değil. Güç üzerinden siyaset onun için daha önemli.
Diğer yanda Rusya var… Avrupa’nın güvenliği için doğrudan bir tehdit olarak görülüyorlar. Ki anlaşıldığı üzere AB’nin mevcut durumda Rusya’yla mücadele edebilecek bir kapasitesi yok.
Elbette Çin’i de unutmamak gerek. AB onlar için çok büyük bir pazar. Ticarette Pekin lehine çok büyük bir açık var.
Geldiğimiz nokta itibariyle AB savunma alanı başta olmak üzere kritik konularda çok daha stratejik düşünebilmek zorunda. Kış uykusundan uyanmaya mecburlar. ABD, Rusya ve Çin’i ben ‘etobur’ olarak tanımlıyorum. AB otobur kalmaya devam ettiği sürece diğer güçler onu mutlaka önce zayıflatır ardından da kendi çıkarlarına göre kullanır.”
[AB ülkelerinin askeri kapasitesi belki de ilk kez bu denli yüksek sesle tartışılıyor. Foto: Euronews]
Belki de yakın tarihin en önemli küresel sorularından biri bu… Prof. Dr. Tarık Oğuzlu, AB ülkelerinin hiç alışık olmadıkları bir şeyi yapmaya çalıştığının altını çiziyor. “Çünkü zaman içinde jeopolitik refleksleri kalmamış, bunu unutmuş ve günün sonunda evcilleşmiş Avrupalı devletler var. Yeniden eskiye dönmeleri çok zor.” diyerek de düşüncesini destekliyor.
Ancak her büyük krizle birlikte AB’nin de giderek kendine geldiğini öne sürüyor Oğuzlu ve sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Özellikle son olayların ardından ‘bir arada kalmaya ve kendi göbeğimizi kesmeye mecburuz’ fikri ağırlık kazandı. Fransa’nın İngiltere ile ilişkileri, Polonya’nın Baltık ülkeleriyle birlikte hareket etmesi, Covid döneminde AB bonolarının tüm ülkeler için kullanılması ve nihayetinde de askeri harcamaların artırılması gibi kararlar önemli.
Bu noktada Avrupa siyasetinde baskın hale gelen aşırı uçlar büyük bir soru işareti. Ki bahsettiğimiz grupların AB vizyonuna bakışı da sıkıntılı. Ve bu durum AB’nin yumuşak karnı olabilir. Çünkü ABD, Rusya ya da Çin gibi büyük oyuncular bu tür hususları mutlaka kullanmak ister.
Yine de günün sonunda bu zorluklarla baş etmeye çalışacak bir AB görüyorum ben. Elbette kimsenin elinde sihirli değnek yok. Bugünden yarına değişim beklemek yanlış olur. Çok tembelleşen ve neyi nasıl yapacağını unutan bir Avrupa’nın zaman ihtiyacı var. Eğer ortak iradeyi koruyabilir ve doğru adımları atarsa AB bu girdabın içinden çıkabilir.”


