Amacımız Gazze’ye halk koridoru açmak Ortadoğu Haberleri
SonTurkHaber.com, Yenisafak kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Gazze’ye yönelik insanlık dışı saldırılar ve abluka sürerken, uluslararası vicdan susmuyor. Haziran ayında İsrail tarafından engellenen Madleen yelkenlisinin ardından bu kez Hanzala (Handala) isimli gemi, ablukayı kırmak için yola çıktı. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya karşı açılan savaş suçları davasında Filistin halkını temsil eden ilk isimlerden biri olan Fransız-Amerikalı hukukçu Frank Romano, Madleen yelkenlisine katılamadı. Gazze için birşeyler yapmak isteyen Romano, Hanzala gemisini satın alarak yeni bir girişimin başlamasına katkı sundu. Romano, Hanzala gemisini ve amacını Yeni Şafak’a anlattı.
SÖZ VERDİK KUŞATMAYI KIRACAĞIZ
Haziran ayında İsrail tarafından engellenen Madleen yelkenlisinin Gazze’ye bir halk koridoru açtığını söyleyen Romano, “Gazzeliler bu direnişle hepimize yol gösteriyor. Onları bu yüzden takdir ediyoruz. Asla pes etmeyeceğiz. Gazze abluka altındaysa, biz de bir bakıma tutsak sayılırız. Bu yüzden kendimizi özgürleştirmek için, Gazze’yi özgürleştirmeliyiz. Aynı şekilde Batı Şeria’yı da. Bu yolculuğun asıl amacı, Madleen’in başlattığı ‘Halk Koridoru’nu yeniden açmak. Madleen’in yolculuğuna katılan bizler, basın önünde söz verdik, bu halk koridorunu sürdüreceğiz ve Gazze ablukasını kıracağız” diye konuştu. Romano, geminin bir amacının da Gazze’ye insani yardım ulaştırmak olduğuna dikkat çekerek, “Bu yolculuk, Gazze’deki çocuklar için. Oyuncaklar, yiyecek, giysi, su ve ilaç götürüyoruz, özellikle çocuklar için. Gazze’yi sürekli yardıma bağımlı bir yapıya dönüştürmek istemiyoruz. Amaç, kendi ayakları üzerinde duran özgür bir Filistin” şeklinde konuştu.
GEMİYİ SATIN ALMAK VİCDANİ SORUMLULUĞUMDU
Yeni Şafak’a yaptığı açıklamada, Madleen gemisine binemediği için çok üzüldüğünü anlatan Romano, “Yerimi bir gazeteciye vermem gerektiği için moralim çok bozulmuştu ve Augusta limanında her şeye sıfırdan başlamak zorunda kaldım” diye konuştu. Frank Romano için bu yolculuk yalnızca politik bir görev değil; derin bir vicdani sorumluluktu. Gemiyi satın alırken ve yasal işlemleri tamamlarken tek düşündüğü, bu umut yolculuğunun tamamlanmasıydı. “Omuzlarımda büyük bir sorumluluk yüklendiğini hissediyordum” ifadelerini kullanan Romano, “Bu gemiye adım attığımda hissettiğim şey şuydu, büyük bir sorumluluğumuz var. Bu gemiyle mutlaka kuşatmayı yarmalıyız. Bu amaçla Hanzala gemisini satın alıp, gerekli prosedürleri başlattım. Ne bayrağı vardı ne de sigortası. Geminin içinde insani yardım malzemeleri zaten vardı. Özgürlük Filosu Koalisyonu Hanzala’ya bu malzemeleri yüklemişti. Benim rolüm bir ülkenin bayrağını almak ve sigorta temin etmekti. Süreç sonunda Birleşik Krallık’tan bayrak aldık ve sigorta yaptırabildik. Şimdi yoldayız. Bu gemi sadece bir tekne değil; Filistin halkına açılan bir umut kapısı” diye konuştu.
FİLİSTİN’E GİTMEK İÇİN TEK YOL
Frank Romano için bu yolculuk kişisel bir dönüşü simgeliyor. 2005’ten 2019’a kadar Paris ve Batı Şeria arasında mekik dokuyarak Filistinlilerle birlikte çalışan hukukçu, bir Filistin köyünü İsrail buldozerlerine karşı savunurken gözaltına alınmış, hapsedilmiş ve ardından sınır dışı edilmişti. İsrail tarafından 2029’a kadar ülkeye giriş yasağı getirilen Romano, başka hiçbir yoldan Filistin’e giremiyor. “Özgürlük Filosu ile temasa geçtiğimde, işte bu şekilde Filistin’e deniz yoluyla dönebilirim diye düşündüm” diyen Romano, “Çünkü İsrail bana 10 yıllık giriş yasağı verdiği için kara yoluyla Filistin’e giremiyorum. Bu gemiyle Gazze’ye ulaşabilirsem, halkıma kavuşmuş olacağım. Bu yolculuk, benim Filistin’e denizden dönüş yolum” ifadelerini kullandı.
Frank Romano
HANZALA’YA İKİ SABOTAJ
Hanzala Gemisi’nin limandan çıkış yapmadan hemen önce iki ayrı sabotaja uğradığı ortaya çıktı. Özgürlük Filosu Koalisyonu bileşenlerinden Mavi Marmara Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür, geminin pervane kısmına özellikle dolanmış ipler tespit edildiğini söyledi. Gemidekiler bu durumu fark etmeden motoru çalıştırıp hareket etmeye çalışsaydı büyük ihtimalle aktarma organları zarar görecek ve gemi hareket edemeden arızalanacaktı. Gemi için temin edilen temiz içme ve kullanım suyuna da sülfirik asit atıldığı tespit edildi. Bu da fark edilmeden su kullanılsaydı, tüm gönüllü ve mürettebatta ciddi sağlık sorunları yaşanabilecekti.


