Atatürk: Bunu, içimizden yıkmak için çıkardılar Sözcü Gazetesi
SonTurkHaber.com, Sozcu kaynağından alınan verilere dayanarak duyuru yapıyor.
Ülkemizin en zor koşullarında, Kürtleri kışkırtıp ayrı bir devlet kurmaları için İngilizler tarafından her türlü oyun yapıldı. “Paraysa para” dediler. Ancak, Türk ve Kürt kardeşliğini bozmaya, onları ayırmaya güçleri yetmedi. Sonra ülkemiz üzerinde hesapları olanlar PKK’yı kurdurdu. 15 bine yakın güvenlik görevlimiz, vatandaşımız şehit edildi. 25 bin civarında vatandaşımızı yaraladılar.
Onlardan bazılarını tanırım. İki gözünü, dört parmağını kaybedeni de, ömür boyu tekerlekli sandalyeye mahkûm olanı da, iki kolunu, iki bacağını kaybedeni de bilirim. Rehabilitasyon merkezinde ziyaretlerine gidiyor, öykülerini dinliyordum.
KÜRTLERİN HAKLARI
Atatürk’ün Kürtlerle ilgili sözleri ve yazdıklarına bugün de devam ediyoruz. İşte o yazılan ve söylenenlerden bazıları:
“Yüce Meclisimizi teşkil eden zevat yalnız Türk, Çerkes, Kürt, Laz değildir. Bunun böyle olduğunu hepimiz biliriz. Hep kabul ettiğimiz esaslardan birisi ve belki birincisi olan sınır meselesi tayin ve tespit edilirken, milli sınırımız İskenderun’un güneyinden geçer, doğuya doğru uzanarak Musul’u, Süleymaniye’yi, Kerkük’ü ihtiva eder. İşte milli sınırımız budur dedik! Halbuki Kerkük kuzeyinde, Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları ayırmadık. Dolayısıyla muhafaza ve müdafaasıyla meşgul olduğumuz millet, bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif İslami unsurlardan meydana gelmektedir.” (1 Mayıs 1920 TBMM’de Konuşma)
YIKMAK İÇİN UĞRAŞIYORLAR
“Düşmana karşı tasavvur edilmiş olan cepheler, dahili cephe, görünüşteki cephe. Dahili cephe, aslolan cephe, bütün memleketin aynı fikir ve kanaatte olarak, yek vücut olarak tesis etmiş oldukları cephedir. Görünüşteki cephe, doğrudan doğruya ordumuzun düşman karşısında göstermekte olduğu cepheden ibarettir. Bu görünüşteki cephe, ordu cephesinin sarsılması, değişmesi, mağlup olması, çözülmesi, hiçbir vakitte bir milleti ve bir memleketi mahvedemez. Bunun hiçbir ehemmiyeti yoktur. Asıl ehemmiyete sahip olan ve asıl memleketi temelinden yıkan ve halkını esir eden, dahili cephenin düşmesidir.
İşte bu hakikate bizden ziyade vâkıf olan düşmanlarımız ki, başta en alçak düşman olan İngiliz, asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç seneden beri ve asırlardan beri mesai sarf etmektedir. (Kahrolsun sesleri.) En çok önem verdikleri milli teşebbüsleri içinden yıkmak ve dahili cepheyi yıkmaktır. Güneydoğu cephemizde bir Kürdistan meselesi ortaya çıkarmak ve oradaki masum ahalinin fikirlerini karıştırmak ve ihlal etmek, genel birliği bozmak için her türlü teşebbüse kıyam etmişlerdir.” (6 Mart 1922 TBMM Gizli Oturumunda Konuşma)
KÜRTLÜK MESELESİ NEDİR?
Gazeteci Ahmet Emin Yalman, Gazi Mustafa Kemal’in düzenlediği basın toplantısında, “Kürtlük meselesi nedir?” diye sordu. Gazi, o soruyu şöyle cevaplandırdı:
“Kürt meselesi; bizim, yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen söz konusu olamaz. Çünkü bizim milli sınırımız dahilinde mevcut Kürt unsurlar o surette yerleşmiştir ki, pek sınırlı yerlerde yoğunluğa sahiptir. Fakat yoğunluklarını kaybede ede ve Türk unsurlarının içine gire gire öyle bir sınır hasıl olmuştur ki, Kürtlük namına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lazımdır.
Faraza, Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sıvas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak lazımdır. Hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de nazarı dikkatten hariç tutmamak lazım gelir. Dolayısıyla başlı başına bir Kürtlük tasavvur etmekten ise, bizim Teşkilatı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür mahalli muhtariyetler teşekkül edecektir. O halde hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade lazımdır. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait mesele çıkarılıyor.
Şimdi TBMM’de hem Kürtlerin ve hem de Türklerin salahiyet sahibi vekillerinden meydana gelmiştir. Bu iki unsur bütün menfaatlerini ve mukadderatlarını birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki, bu müşterek bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.” (16/17 Ocak 1923 Gazetecilerle İzmit Kasrı’nda Mülakat)
LOZAN’DA BAHİS YOK
Gazi Mustafa Kemal, “Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’ye yapılan dört barış teklifini” şöyle karşılaştırdı:
“Kürdistan Sevr’de: Fırat’ın doğusunda ve Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan mıntıka için İtilaf devletleri delegelerinden meydana gelen bir komisyon mahalli özerkliği hazırlayacaktır.
Antlaşmanın imzalanmasından bir sene sonra işbu havalinin Kürt ahalisi Cemiyeti Akvam Meclisi’ne müracaatla Kürtlerin çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmayı istediğini ispat ederse ve Meclis bunu kabul ederse, Türkiye bu havalideki her türlü haklarından vazgeçecektir.
Mart 1921 teklifinde: İtilaf devletleri, mevcut vaziyeti göz önüne alarak bu konuda Sevr projesinde değişiklik icrasını nazarı itibara almaya meyillidirler. Şu şartla ki, mahalli özerklikler ve Kürt ve Asuri-Keldani menfaatlerinin kâfi derecede himayesi için tarafımızdan kolaylık gösterilsin. Mart 1922 teklifinde: Bahis yok. Lozan’da da bu konu söz konusu ettirilmemiştir.” (24 Temmuz 1923 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk)
1930 tarihli Medenî Bilgiler Kitabı el yazısı taslağında “Kürtler de bütün Türk camiası gibi aynı ortak maziye, tarihe, ahlaka, haklara sahipler” diye yazmış.
Nereden nereye?


