“Ayasofya’nın tıkanmış damarlarını açıyoruz”
SonTurkHaber.com, Hurriyet kaynağından alınan verilere dayanarak açıklama yapıyor.
İmparator Jüstinyen’in emriyle 532-537 yıllarında inşa edilen Ayasofya, mimarlık tarihinin en önemli yapılarından biri. Fatih Sultan Mehmet’in 1453’te İstanbul’u fethine kadar kilise olarak kullanılan bu görkemli yapı, devasa kubbesiyle ve mimari zarafetiyle yüzyıllardır görenleri hayran bırakıyor.
İç mekânda mozaikler, çiniler, hat levhaları, ikonalar, kandiller, ihtişamlı İmparator Kapısı ve mermer dairelerle süslü taç giyme alanı Omphalion (göbek) gibi noktalar ziyaretçileri büyülüyor.
Ayasofya’da yalnızca yapının ihtişamı değil, yüzyıllar önce yapılmış detaylar da derin bir hayranlık uyandırıyor. Artık Ayasofya’nın görünmeyen yeraltı katlarının da ziyarete açılması planlanıyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen çalışmalarla, yıllardır moloz ve toprak yığınları altında kalan dehliz ve tüneller gün yüzüne çıkarılıyor. Temizlik ilerledikçe bu alanların hacmi netleşiyor hatta daha önce bilinmeyen yeni geçitlere ulaşılıyor.
Çalışmaların devam ettiği Ayasofya’nın yeraltındaki dehliz ve tünellerinin yakın zamanda ziyarete açılması hedefleniyor. Ayasofya Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hasan Fırat Diker bu gizemli dünyayı Hürriyet Pazar’a anlattı.
◊ Ayasofya’daki bu çalışmalar ne zaman başladı?
2020’de yaptığımız 3 boyutlu altyapı belgeleme çalışmasının ardından Kültür Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle geçen yılbaşı başladık. Şu ana kadar önemli ilerleme kaydettik. Çalışma tamamlandığında, mimarlık tarihi ve arkeoloji açısından büyük katkı sağlayacak bu proje, İstanbul’un görünmeyen güzelliklerini görünür kılacak.
◊ Tahmini ne zaman ziyarete açılır bu dehlizler?
Hızla ilerliyoruz. Ziyarete açılması çok uzamayacaktır. Yeraltı yapılarının birbirleriyle olan ilişkileri ortaya çıktıkça yeni mekânlar keşfediyoruz. Her alan ziyarete uygun değil, ancak içine girilebilecek, erişimi mümkün büyük yeraltı bölümleri ziyarete açılabilecek.
Karmaşık tünel ağı...
◊ Öngördüğünüz bir tarih var mı? 1-2 yıl...
Net bir tarih vermek zor, beklenti yaratmak istemem. Ancak buluntular umut verici, ziyaretçileri çok özel mekânların beklediğini şimdiden rahatlıkla söyleyebilirim.
◊ Çalışmalar sırasında herhangi bir yazı, figür ya da iz bırakan bir bulguya rastladınız mı?
Figür ya da yazıdan çok, mekânların mimari özellikleri başlı başına etkileyici. Ayasofya gibi bir anıtın altyapısının da üstyapısı kadar özenle tasarlanmış olması çok kıymetli. Temizlik ilerledikçe yeni bağlantılar ve alanlar ortaya çıkıyor, bu da projeyi canlı ve sürekli gelişen bir sürece dönüştürüyor. 2020’de yaptığımız 3 boyutlu çalışmayla birçok alanı önceden belirlemiştik ancak şimdi daha fazlasına ulaşıyoruz. Bu da yeraltı yapılarının tahminimizden çok daha geniş olduğunu gösteriyor.
◊ Birlikte dolaşırken “Bunların bazıları depo gibi, mahzen, bazıları tünel” diye bahsettiniz. Bu dehlizlerin mimarisi hakkında ne söylersiniz?
En büyük yeraltı yapılarından biri, 18 ve 19’uncu yüzyıllarda yok olan revaklı avlunun bodrum katı. Eğimli arazi yapısı nedeniyle bu alan bodrum olarak kullanılmış. Bugün en kolay erişilebilen kısımlar, artık var olmayan bu avlunun altındaki yapılar. Ayrıca kuzeydoğu cephesinde, Ayasofya’dan daha eskiye tarihlenen bir yeraltı mezarı var. Hem mimarisi hem de çift renkli mermer döşemeleriyle çok özel. Bu alanlara ek olarak, bodrum katıyla mezarı birbirine bağlayan ve Ayasofya’nın altını ve çevresini saran karmaşık tüneller ağı mevcut.
◊ Bu dehlizler ve tüneller ne amaçla kullanılmış?
Çoğunlukla su hatları için değerlendirilmiş. Yani terakota (pişmiş toprak) su yolları var dehlizin içinde. Büyük bir kısmının içinde ancak sürünerek ilerlenebiliyor. Sadece ilgilisinin içine girip o su hattını geçebilmesi amacıyla yapılmış. Havalandırma için de kullanılmış. İç ve dış mekân arasındaki hava döngüsünü sağlamak amacıyla... Ayrıca yağmur sularının tahliyesi için de kullanılmış, suyu zor ulaşılan alanlardan dış istasyonlara yönlendiren bir sistem.
◊ Bunlar insanların giremedikleri. Peki ya girip dolaşılanlar...
Ziyarete uygun alanlar, Ayasofya’nın avlusunun altındaki geniş mekânlar ve bunlarla bağlantılı koridorlar olabilir. Çalışmalar ilerledikçe bu alanlar daha net ortaya çıkıyor. Ayrıca, 4’üncü yüzyıla tarihlenen mezar yapısı da gezilebilecek alanlardan biri olacak.
◊ Kaç kilometre dehliz var?
Altında da çevresinde de var. Toplamı demek zor ama 1 kilometreyi geçer toplam uzunlukları. Çünkü damarlar nasıl tane hesabıyla bilinemezse, nasıl birbirlerine bağlanıyorsa bunlar da onun gibi. Biz Ayasofya’nın tıkanmış damarlarını açıyoruz.
◊ Ziyarete açılan dehlizler nasıl gezilebilecek?
Erişime imkân tanıyan yeraltı yapılarında, belli bir kota çerçevesinde, sınırlı sayıda ziyaretçi erişimi mümkün olabilir. Bakanlık gerekli düzenlemeyi yapacaktır. Randevulu sistemle, kalabalık oluşmadan girip çıkmak mümkün olacak. İnşallah insanlar nasıl bir zenginliğin, nasıl bir çokkatmanlı mimari güzelliğin üzerinde yaşamış olduklarını bu mekânlar ziyarete açıldıkça daha iyi anlayacaklardır.
◊ İstanbul’da başka bu tip dehlizler veya tüneller var mı?
Geçmişte su iletimi ve depolama amacıyla yapılmış, ancak zamanla ihmal edilmiş pek çok yeraltı yapısı var. Büyük üstyapıların yüzyıllarca ayakta kalabilmesi de bu sağlam altyapılara dayanıyor. Eğer Ayasofya’daki çalışma örnek alınırsa, benzer projelerin şehrin geneline yayılması mümkün. İstanbul’un görünen silüeti kadar, yeraltındaki görünmeyen yüzü de ilgiye muhtaç. Bu alanların görünür hale gelmesi korunmalarını sağlar, ayrıca gizem konusu olmaktan çıkarıp şehir efsanelerinden kurtarır; gerçek birer mekân olarak değerlendirmemize olanak tanır. Bu çokkatmanlı mirasa sahip çıkmak için daha fazla çalışma yapılması gerekiyor.
‘Kültür turizmine ve mimarlık tarihine kazandırılmalı’
“Tarihi kentlerde yeraltı yapılarının çöplük olarak kullanılması sık rastlanan bir sorun. Çünkü geçmişte hafriyat zor olduğundan, toprak ve molozlar bu alanlara doldurulmuş. Oysa bugün, gerekli önlemlerle bu yapılar düşük maliyetle temizlenip kamusal kullanıma açılabilir. Zaten yüzyıllardır ayakta kalmaları, ne kadar sağlam olduklarının kanıtı. Biz bu yapılardaki zamanla oluşan çöp, moloz ve toprakları temizliyoruz. Bu yapılar temizlenerek kültür turizmine, mimarlık tarihine ve arkeolojiye kazandırılmalı, gezilebilen ve kullanılabilen alanlar haline getirilmelidir.”

