Barışın başkanı: Trump! Turgay Yerlikaya
Yenisafak sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
Zengezur koridoru ile ilgili tarihi adımın atılması sonrasında, hem Ermenistan hem de Azerbaycan açısından oldukça mühim bir süreç başladı. Doğu-Batı arasındaki nakliye süresini kısaltarak ticari hareketliliği artırması beklenen bu stratejik adım, Türk devletleri arasındaki entegrasyona hizmet edeceği gibi Ermenistan’ın da dünya ile daha fazla temas etmesine katkı sağlayacak. Jeopolitik açıdan da kritik bir adım olarak görülen bu kararın hiç kuşkusuz bölgede İran ve Rusya açısından da yeni güvenlik denklemleri oluşturacağı ve birtakım öncelikleri değiştireceği açık.
On yıllardır süregelen Ermenistan-Azerbaycan çatışmasını da nihayete erdiren bu sürecin en büyük kazananı hiç kuşkusuz ABD. Trump liderliğindeki anlaşmanın hemen akabinde, Trump’ın iletişim ekibi ve Cumhuriyetçi siyasetçilerin konuyu çerçeveleme (frame) biçimlerine baktığımızda, Trump’ın “Barışın Başkanı” olarak konumlandırıldığı görülmektedir. Ortaya çıkan söylemin ana teması, Trump’ın uzun süreli devam eden çatışmaları ortadan kaldıran bir performans sergilediği ve bunu farklı alanlardaki çatışma çözümlerinde gösterdiği ifade edilmektedir. Beyaz Saray ve Trump’ın iletişim ekibinden, Trump’ın doğrudan müdahil olduğu çatışmalara dair istatistikler verilmekte ve Başkan’ın bu süreçleri nasıl sonlandırdığı ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.
Peki gerçekten de Trump barışın başkanı olarak tavsif edilebilir mi?
SAVAŞLARI DURDURACAĞIM
Bu soruya cevap verebilmemiz için biraz geriye gitmemiz gerekiyor. Hatırlayacak olursak Trump, Kasım 2024 seçimleri öncesinde Amerika’yı önceleyen bir siyaseti (America First) seçim çalışmalarının ana mottosu yapmış ve ABD çıkarlarını her şeyin üstünde gören bir politika izleyeceği vaadinde bulunmuştur. Bu makro siyaseti takiben alt kırılımlarda, savaşları durduracağı ve çatışmaları sonlandıracağına dair bir vaatte de bulunmuştur.
Özellikle Rusya-Ukrayna ve İsrail-Filistin konularındaki söylemleri, seçmen düzeyinde de karşılık bulmuştu. Nitekim Müslüman toplulukların yoğun olduğu Michigan gibi eyaletlerde, söz konusu toplulukların Trump’a oy verme nedenleri, Biden hükümetinin İsrail’e olan yoğun desteği idi. Peki Trump, seçim sonrasında İsrail’e desteği sınırlandıran ve Gazze’deki soykırımı durduran bir performans gösterdi mi? Ya da Batı açısından ciddi bir maliyet anlamına gelen Rusya-Ukrayna savaşını sonlandırabildi mi?
Her iki vaadin de gerçekleşmediği bir vasatta neden ve nasıl, Trump bir barış elçisi olarak gösteriliyor ve hanesine yazdırdığı çatışmaların çözümünde mimar olarak takdim ediliyor? Netanhayahu kabinesinin Gazze’nin topyekûn işgalini onaylaması ve akabinde Lindsay Graham ve Mike Johnson gibi isimlerin bu işgale yeşil ışık yakmaları ne anlama geliyor? İsrail içinde
Lapid ve Liberman gibi isimlerin eleştirilerine rağmen ABD’nin işgal planına yönelik herhangi bir engellemede bulunmaması, barış açısından ne anlama geliyor?
İZOLASYON VE ABD’NİN TUTUMU
Batı’da Fransa ile başlayan Filistin’i tanıma açıklamaları İngiltere’nin (her ne kadar şartlı olsa da) beyanları ile önemli bir noktaya gelmiş ve nihayet Almanya’nın silah ambargosu ile farklı bir hal almıştır. Hiç kuşkusuz bugüne kadarki tavırları ile İsrail’in yanında yer alan bu devletlerin kısmi de olsa bir pozisyon değişikliğine gitmeleri anlamlı. İsrail aleyhine oluşan bu blokaj ve terör devletinin uluslararası düzlemdeki izolasyonuna, ABD neden destek vermekten imtina etmektedir? İçeride AIPAC’ın yoğun çalışmaları ve Eipstein üzerinden ortaya çıkan tartışmaların, ABD’nin dış politikasına yoğun biçimde etki ettiği ve önce Amerika söyleminin hilafına hareket edildiği çok açık.
Tüm bu somut göstergeler Trump’ın savaşları durdurma vaatlerini yerine getiremediğini göstermektedir. Bilakis, İsrail’e yönelik koşulsuz desteğin ürettiği trajedi ortada. Fakat bu açık fotoğrafa rağmen Trump’ın ekibi, barışın başkanı söylemini tahkim etmek için ciddi bir çaba sarf etmekte.
Azerbaycan-Ermenistan, Kamboçya-Tayland, İsrail-İran, Hindistan-Pakistan, Mısır-Etiyopya ve nihayet İbrahim anlaşmaları gibi örneklerle Trump’ı barışın başkanı olarak takdim etmenin gerçeklikle ilgisi var mı?
Beyan edildiği gibi Trump, tüm bu çatışma süreçlerini sonlandıran ana aktör müdür? Sadece kasımdan bu yana Trump’ın İsrail lehine kararları bile, barış ile Trump arasındaki ilişkinin mahiyetini göstermeye yeter aslında.
BM öncülüğünde Filistin’e insani bir müdahaleden bile bahsedilmeyen bu ortamda Nobel Barış Ödülü’ne kim aday gösterilir ve bu ödülü kim kazanır acaba?


