Bumerang gençler: Aile evine dönüşün sessiz hikayesi
Sabah sayfasından alınan verilere göre, SonTurkHaber.com bilgi veriyor.
Büyük şehirlerde bir şey başarma hayaliyle bavullarını toplayıp yola çıkanlar bilir: O ilk gece... Camdan dışarıya bakarken 'başlamış olmanın' hem gururunu hem korkusunu hissedersiniz. Şehre gelen herkes, kendiyle gizli bir sözleşme yapar: "Burada kalacağım, burada var olacağım." Ama işler bazen öyle gitmez. Ben o evreyi geçtim. Aile evine hiç dönmedim. O 'konforlu kaosun' içinde hayatta kalmayı öğrendim. Şehirden, kalabalıktan, o hiç susmayan gürültüden beslenmeyi de.
BAŞLANGIÇ NOKTASINA GELİYORLAR
Hâlâ sabahları kahvemi içerken arka fonda siren sesi olmasa eksik hissediyorum. Ama etrafımdaki neredeyse herkes; arkadaşlarım, sınıf arkadaşlarım, eski komşularım, bumerang genci oldu. Gittiler ve döndüler. Gittiler, sonra yine döndüler. Kimisi yurt dışına okumaya, kimisi İstanbul'a hayal kurmaya... Sonra yine baba evine... Çocukluk posterlerinin, emektar bilgisayar masasının, dolapta unutulmuş kazakların yanına.
Şimdi ben de yazlıkta aile evindeyim. Ama farkla: Geçici olarak. Ve bu geçiciliğin içinde bir huzur da var. Bir bumerang genci arkadaşım: "Araştırmalar herkesin baba evine döndüğünü ya da kendine bir aile kurduğunu söylüyor" dedi. Araştırdım gerçekten de öyle. Yuvaya dönenlerin sayısı artıyor.
Son yıllarda sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada dikkat çeken bir toplumsal gerçek var: Üniversiteyi bitiren, belki birkaç yıl çalışıp farklı şehirlerde ya da ülkelerde yaşamayı deneyimleyen gençler yeniden aile evinin kapısını çalıyor. Araştırmacılar bu gençleri artık bir kavramla tanımlıyor: Bumerang gençler. Evet, bir yere fırlatılıyorlar ama sonunda yine başlangıç noktasına geri dönüyorlar.

6 MADDEDE NEDEN OLMUYOR?
1- Seçeneklerin çokluğu kıymeti unutturuyor
Z kuşağı hiçbir kuşağın sahip olmadığı kadar seçenekle büyüdü. Bir film mi izlemek istiyor? Yüzlerce platform. Seyahat mi etmek istiyor? Düşük maliyetli havayolları. Yalnız mı hissediyor? Birkaç tıkla bir topluluğun parçası olabilir. Ama ne yazık ki bu bolluk, doygunluk yaratmadı. Aksine, seçeneklerin çokluğu tatminsizliği körükledi. Her şey erişilebilir ama hiçbir şey doyurucu değil.
2- 'Anlam arayışı' ile 'gerçek dünya' arasında sıkışan bir kuşak var
Bu kuşak, ilham verici TED konuşmaları, kariyer koçlarının "kendin ol" telkinleri ve sosyal medyanın başarı hikayeleriyle büyüdü. Onlara hep "hayalinin peşinden git" dendi. Ama mezun olup iş aramaya başladıklarında hayallerinin gerçekleşmesi için mücadelenin büyük olacağı ve akabinde gelen korkuyla vazgeçtiler.
3- Modern yalnızlık, aidiyet arzusunu tetikliyor
Sosyal medyada her anı paylaşmak mümkün ama derin bağlar kurmak giderek zorlaşıyor. Dijital çağın sunduğu bağlantı, samimiyetin yerini tutmuyor. Gençler bir süre sonra kendilerini 'kalabalıklar içinde yalnız' hissetmeye başlıyor. Oysa aile, çoğu zaman koşulsuz kabulü temsil ediyor. Bu yüzden de dönüp dolaşıp yeniden aidiyetin, sıcaklığın, çocukluk seslerinin olduğu eve dönüyorlar.

4- Göçmek kolay, kök salmak zor
'Yeni bir hayat kurmak' eskisi kadar romantik değil. Başka bir ülkeye taşınmak, bir hayali kovalamak, yüksek lisans yapmak gibi kararlar ilk başta heyecan verici ama sonra yavaş yavaş gerçeklerin yüzü ortaya çıkıyor: Yabancı hissetmek, yalnız kalmak, sistemin dışına itilmek, tutunamamak. Bu gençler, bir gün bavullarını toplayıp gitmişti. Ama artık anlıyorlar ki göçmek cesaret işi, kalmaksa dayanıklılık. İşte tam da bu yüzden evlerine dönüyorlar. Belki biraz yorgun, biraz hayal kırıklığıyla ama aynı zamanda büyümüş, değişmiş, düşünmüş halde
5- Kendini gerçekleştirme baskısı: Yeni çağın görünmez yükü
Z kuşağı sadece iyi bir iş değil, 'anlamlı' bir iş arıyor. Sadece geçimini sağlamak değil, aynı zamanda 'bir etki yaratmak' istiyor. Ama dünya buna pek müsait değil. Bir yanda ekonomik kriz, iklim krizi, savaşlar, geleceksizlik; öte yanda kişisel gelişim kitaplarının 'içindeki gücü keşfet' naraları... Bu ikilem gençlerde ciddi bir varoluşsal baskı yaratıyor. O yüzden bir noktada durup nefes almak istiyorlar. Ve nefes almanın en güvenli yolu genellikle çocukluk odasına dönmek oluyor.
6- Konfor alanı bağımlılığı
Konfor alanı bağımlılığı. O evi terk edememek değil aslında mesele, terk ettiğinde kim olacağını bilememek. Şehirde tutunamamak değil, belki de gerçekten orada tutunmak istememek. Aile evinin sedirinde uzanırken hayal kurmak, freelance işlere tutunmak, arada "bir şeyler yapıyorum" demek kolay. Geri dönenlerin çoğunda ortak bir duygu var: Başaramamışlık hissi. Oysa belki de bu kadar keskin bakmamalı meseleye.

VAZGEÇMEK YENİLGİ DEMEK DEĞİLDİR
Başarı illa şehirde kalmak mıdır? Ya da oraya dönmemek? Aile evine dönüş bir yenilgi midir, yoksa yeni bir başlangıç mı? Yoksa 'başarı' dediğimiz şey, zaten kendi evimizi nerede kurarsak orada başlıyordur da biz hâlâ başkalarının tarifine göre puanlamaya çalışıyoruzdur?
Ben aile evine dönmedim. Ama hâlâ her telefon konuşmasında annemin "Yemek yedin mi?" sorusuna karşı bir özlem var içimde. Hâlâ çocukluğumun yaz kokulu odası zihnimde. Ama biliyorum ki dönersem bir bumerang genci olmayacağım. Çünkü şehirde kaybolmayı da, kendi hayatımı yeniden kurmayı da öğrendim.
Yazlıkta otururken dalga sesleri arasında bu satırları yazıyorum. Ve biliyorum: Geri dönmek bazen bir lütuf, bazen bir kaçış, bazen de sadece bir durak. Hepimize iyi gelen, kötü gelen, eksik ve fazla gelen yanları var. Ama ne olursa olsun, biz bu hikayenin kahramanıyız. Kimimiz dönüyor, kimimiz kalıyor, kimimiz nereye ait olduğunu hâlâ bilmiyor. Ve belki de hayat dediğimiz şey tam da bu yolculukta saklı. Dönmek, pes etmek değil. Belki de yeniden başlamak.
Evin mutfağından gelen yemek kokusunda, eski okul defterlerinin tozunda, çocukken oynanan bahçede hayatın yeni bir anlamı gizli olabilir. Bumerang gençler, sadece eve değil, kendilerine dönüyor belki de. Ve bu dönüş, hiç gitmemekten çok daha olgun bir farkındalık barındırıyor. Araştırmalar da bunu söylüyor, ben değil.


