Bütün mesele tarafını seçmek
SonTurkHaber.com, Halktv kaynağından alınan bilgilere dayanarak bilgi paylaşıyor.
Kriminal araştırmalara, dizilere meraklıyım. Heyecan dozunun yanı sıra, insan zihnini anlayabilmek adına ilgimi çektiğini itiraf etmeliyim.
Son yıllarda bunlara ilaveten, bir ANNE olarak aklıma dehşet bir soru takılmaya başladı. Diyelim ki olayımızda iki genç var: Biri katil, diğeri maktul. Seçebilme şansınız olsa hangisini seçerdiniz?
Fatih Altaylı tutuklandığında, eşi Hande Altaylı kendi seçimini çok anlamlı bir ifadeyle dile getirdi:
“Bazen hapse girenlerden olmak, hapse atanlardan olmaktan bin kat iyidir. Çok Şükür.”
Zalimlerden olmasın.. kötülerin yanında saf tutmasın.. Katil yerine maktul olması yeğdir..
Sorumun aklıma her tasallutunda benim yanıtlarım da buydu. Hukuksuzluğu, adaletsizliği, yalanı dolanı, iftirayı alkışlayanlar, belki zihinlerinde sahte bir meşruiyet alanı yaratıp kendilerini haklı görebiliyorlar. Ama nereye kadar!!! O sahte dünya, karşılarına çıkacak ilk engelde dağılmayacak mı?
Bir gazeteci, “GERÇEK ÖRNEKLERLE” tarihe bakıyor. O bakış dönüp dolaşıp bugüne “cumhurbaşkanına hakaret.. hatta tehdit” suçu olarak tercüme ediliyor. Alın size cezaevi ve belki yıllar alacak bir yargı süreci..
* * *
Önce aynı suçlamayla 4 yıl tutuklu kalan Mümtazer Türköne’nin başına gelenlere bir bakalım: Zaman’daki yazıları nedeniyle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası, üç yazarla birlikte hapse atıldı. Suçlama çok ciddiydi: Anayasal düzeni ortadan kaldırmak. Ayrıca Cumhurbaşkanını tehdit etmek!
Türköne, Fatih Altaylı’nın tutuklanmasını ardından “damdan düşen damdan düşenin halinden anlar” kabilinden kinayeli bir yazı kaleme aldı. İktidara ve Saray kalemlerine hukuk dersi verdi:
* “Tehdit suçunun oluşması için, kanun maddesinde açıkça belirtildiği üzere failin bu fiili kendisinin işleyeceğini, yani saldırıda bulunacağını açıkça söylemesi şarttır. Soruşturmaya konu sözlerde, tarihten verilen örneklerden bir kinayeye yer verilmiş olsa bile, bu tehdit zanlının iradesinin ve eylem gücünün ötesindedir. Zanlının sözlerinde fiil ile fail arasında uyum yoktur.”
Yani.. Fatih Altaylı aklını kaçırıp saldırıya geçse bile bunu gerçekleştirmesi ihtimali olabilir mi? Mümkün mü?!
Devam ediyor:
* “Tehdit suçu cumhurbaşkanına karşı işlenmişse, bir tehlikeden bahsedilirken ölçülü davranmak gerekir. Çünkü bu tehdidi, çok iyi korunan Cumhurbaşkanına karşı yerine getirmek ve ciddiye almak çok zor, hatta imkânsızdır. Tehdit suçlaması ile yerli yersiz soruşturma açmak, cumhurbaşkanının korunmasına dair endişelere ve tartışmalara yol açabilir, devletin şefkat ve mehabetine zarar verebilir.”
Hadi şefkat ve mehabet meselesini geçelim. Zira Reis’i yakından tanıdık. Hiç başka örnek olmasa bile, Berkin Elvan’dan öfkeyle “O ZAT” diye bahsettiğinde anlamıştık!!!
Mümtazer Türköne de Bahçeli’nin özel mehabeti olmasa birkaç yıl daha hapis yatacağını bilir elbette. Ama herhalde “şimdi bunu dile getirmenin sırası değil “ düşünmüştür.
Bahçeli’nin ilgisine gelince.. Fatih Altaylı da bundan nasibini aldı. Ancak şefkat ve mehabet değil zahir zemberek faslından:
“İfade ve düşünce özgürlüğünün sınırlarını ihlal edip ruhlarına yuva yapmış nefreti her fırsatta sözlerinin ve değerlendirmelerinin arasına tıpkı bir bomba gibi yerleştiren bazı sözde gazetecilerin, yarım aydınların ve safralaşmış uzmanların Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu unutmaması tavsiye ve temennimdir. Hiç kimse dokunulmaz değildir.”
Bahçeli çoooook haklı! “HİÇ KİMSE DOKUNULMAZ DEĞİL.”
Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu ise öncelikle kendisine hatırlatmak gerekmiyor mu?
Arada sırada hatırlatırım. Ama bu yazıda Bahçeli’nin Türkiye’yi nereye nasıl sürüklediğini “kendi kelimeleriyle” kayda geçirmek istedim.
Tarih 11 Ekim 2016.
Bahçeli, TBMM grup toplantısında konuşuyor. Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve başbakanı Binali Yıldırım’a ağır ifadelerle yükleniyor. Derken, az sonra bütün TV ekranlarını kırmızı SON DAKİKA notu ile donatacak kısma geliyor:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin beka mücadelesi verdiği bugünlerde, siyasi iktidarın ve devletin en tepesinde bulunan Cumhurbaşkanın hukukla ters düşmesi geleceğimiz açısından çok mahsurlu, çok tehlikelidir.
Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için karşımızda iki alternatif yol bulunmaktadır:
Bunlarda birincisi ve bizim açımızdan da en doğru, en sağlıklı olanı, Sayın Cumhurbaşkanı’nın fiilli başkanlık zorlamasından vazgeçmesi, yasa ve anayasal sınırlarına çekilmesidir.
Şayet bu olmayacaksa, ikinci olarak, fiili durumun hukuki boyut kazanabilmesinin süratle yol ve yöntemlerinin aranmasıdır.”
* * *
Bu konuşmayı referandum izledi.. Erdoğan, yüzde 50’nin biraz üstünde bir oranla TEK ADAM statüsüne hukuki boyut kazandırdı.
O günden bugüne de ortada ne özgürlükler, ne adalet ne de ekonomi kaldı!!
Bahçeli Bey “Türkiye bir hukuk devletidir” derken aslında Fatih Altaylı nezdinde hepimize sesleniyor. “ERDOĞAN DEVRİ HUKUKUNDA” konuşmanın ne kadar tehlikeli olduğunu hatırlatıyor: Konuşmayın, eleştirmeyin, susun! Ahmet Hakan’ı örnek alın!!!
Ahmet Hakan Turizm Bakanı ile Yunanistan’da lüks bir yatta görüntülendi ya! Meğer röportaj yapmaya gitmemiş mi.. Zaten Kartalkaya yangın faciasından bu yana pek göremediğimiz bakan bey kendi cebinden paralar ödeyip görev aşkıyla rakip ülkeleri dolaşmıyor muymuş?
Yıllar öncesinden bir hatıra çıktı geldi. Datça’dayım. Feribotla Bodrum’a geçip arkadaşlarımla buluşacağım. Marinanın orada bir adres verdiler. Gittiğimde beni kapıda karşıladılar.
Aydın Doğan içerdeymiş.. Ola ki karşılaşmak istemezsem başka bir yere gidebilirmişiz. Sakıncası yoktu. İçeri girdim, Aydın Bey’in tavla oynadığı masaya gittim.
Hiç beklemediğim kadar sıcak bir karşılamayla kucakladı. Masasına buyur etti. Bu arada mekanın müdürünü çağırıp talimat verdi:
“Ayşenur hanım geldiğinde hesap almayacaksınız.. Eğer otelde kalmak isterse de Ahmet Hakan’ın odasını açacaksınız..”
O sırada Aydın Doğan medya grubunu çoktan kaybetmişti. Yani Ahmet Hakan’la irtibatı çoktan kopmuştu. Ama belli ki oda, numarasıyla değil de “Ahmet Hakan’ın Odası” diye anılıyordu.
Daha sonra ne kafeye gittim ne de otele.. Nagehan Alçı ve Rasim Ozan’ın bazen bütün bir yaz konuk olduğu yatına da binmiş değilim.
Çünkü biliyorum, bütün mesele tarafını seçmek!
Fatih Altaylı ile aynı görüşte olmayabilirsiniz. Ondan hiç hoşlanmayabilirsiniz. Ama seçeneği zalimlerden yana olmaksa…


