Çanlar bizim için çalıyor: İsviçre Yusuf Kaplan
Yenisafak sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com haber yayımlıyor.
İsviçre’de İsviçre Diyanet Vakfı’nın düzenlediği kitap fuarındayız. Fuarın organizasyonunda Bilal Yıldız, Cengiz Bozkurt, Özgür Bayram ve Zafer Terkeşli kardeşlerime gösterdikleri özenden ve güzel misafirperverlikten ötürü teşekkür ediyorum.
İlk defa düzenleniyor İsviçre’deki bu fuar. Fuar için MTO’dan MTO’nun en parlak isimlerinden iki asistan kardeşimizi de (Ahmet Arif Kutlu ve Yusuf Karaburçak’ı) beraberimde getirdim. İsviçre’yi bir ayda ikinci kez dolaşıyorum.
Bu kez Rheinfelden, Basel ve Zürih şehirlerini gezdik MTO İsviçre temsilcimiz Levent Cevahir Hocam, Fatıma Zehra Sarı, Sümeyye Kızıldağ, eşi Emre Kızıldağ, Muhammed Kocabaş ve asistan kardeşlerimizle. Levent Hocanın parlak kızları İrem’i asistan ve Eslem’i de talebe yaptık MTO’ya. Ne kadar mutlu oldular bilemezsiniz. Müthiş lezzetli geçen bir İsviçre seyahatimiz oluyor...
İsviçre seyahatimizi Ahmet Arif Kutlu kardeşimizin zehir gibi işleyen kaleminden aktarıyorum.
***
“Alpler’in ardındaki yeşil çayır, bileğimden yağan kan kokusu, elimde alçak intiharların antlaşmaları. Oysa biz binbir bahar, Tuna’nın suyunda gül tutkulu neferler kesilirdik. Şeytan sekeratta Ren’in suyuyla geldi yamacımıza, imanımızdan kesildik. Oysa biz binbir bahar, Tuna’nın suyunda gül tutkulu neferler kesilirdik.’’
Bir sosyoloji dolaşıyor bu sokaklarda. Rheinfelden’deyiz. Orta çağdan kalma mimarisiyle büyüleyen ufak bir kasaba. Yusuf Karaburçak ile adımlıyoruz. Kilise çanları bir sekans yakalıyor kimlik fışkıran duvarlarda. Kasabanın ana caddesinde, yolun iki yanından taşan kafelerde fısıltılı sohbetler dönüyor. Taşlara çarpıp çarpıp dönen kahkahalar, selamın yükseldiği hevesler yok. Biz ise kasabaya yabancı kalıyoruz heyecanlı adımlarımızla. Gözler kısılıp bakılıyor bize. Biliniyor, bu sosyolojinin insanı olmadığımız. Biliniyordu da, bileğimden yağan kan kokusu evvelce akar iken yeşil çayırlara.Hükmolunduğum ve okuduğum hukukun, sosyolojisiyle ilk temasım oluyor İsviçre ziyareti. Ne garabettir... Hukuk, belirli sabitelerin ve toplumun sosyolojisinin tabiatı üzerine bina edilir. Bizim hukukumuz ise iki açıdan da sakatlığıyla meşhurdur. Sabitesini hayattan tecrit edip arşivlere iskân etti. Sosyolojisini ise bir hayalet üzerine inşa etti. Anadolu’da bir İsviçreli hayaleti dolaşıyor. Hukuku kuranlar bir sanrı gördüler. Görmüş olmalılar. Birkaç bin İsviçrelinin hayaleti meclisin duvarlarından aşmış olmalı 1926’nın seherinde. Olmalı ki, bana ait olmayan sosyolojiden çıkarımsanmış kaideleri başımdan aşağı döktüler.
***
Kitap fuarı için geldik Rheinfelden’e. Yusuf Kaplan hocam ve Yusuf Karaburçak ile birlikte. Havalimanında fuarı tertip eden Özgür Bey karşıladı bizi. İsviçre tarafında trafik olduğu için Fransa üzerinden gidiyoruz. Ulusal sınırların yok olmaya yüz tutuşu yüzüme çarpıyor Avrupa’nın sıcak havasıyla beraber. Ulusal sınırların keskinliği, modern devletin alamet-i farikalarından biridir. Modern devlet ise buharlaşıyor tüm hatlarıyla. Modern devletin istikbali üzerine bir okuma yapılacaksa bu ancak Avrupa üzerinden yapılabilir. Zira “modernlik’’ ve bunun tüm kurumları, Batı’nın kendine has yöresel evriminin bir neticesidir. Ona özgüdür ve başkaları tarafından yaşanamaz bir süreçtir. Dünya iki kısımdır son iki yüzyılın arafında. “Modernleşenler’’ ve “Modern kılınanlar’’. Batı modernleşmiştir, geri kalanları Batı tarafından modern kılınmıştır. Mezkûr yöresel evrimin neticesinde ortaya çıkan “modern’’ kalıbının geri kalan toplumlara dayatılması vakıasıdır mevzubahis.
***
Cuma namazını Rheinfelden Merkez Camii’nde kılıyor ve akabinde fuar alanına geçiyoruz. Ren Nehri’nin yamacında adımlıyoruz. Kiliseden bir çan sesi yükseliyor. Çanlar bizim için çalıyor...


