Çin’in nisan ayı ihracat artışının AB ve Gümrük Birliği konumumuza etkileri Ekonomi Haberleri
Yenisafak sayfasından elde edilen bilgilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
ÖMER FARUK DOĞAN
12 Mayıs Pazartesi günü ABD Hazine Bakanı Scott Bessent, Ticaret Temsilcisi Greer Cenevre’de bir asın toplantısı düzenleyerek 10-11 Mayıs 2025 tarihilerinde Çin ile aralarında iki gün süren görüşmelerin ardından yaptıkları açıklamada; Çin’le ilave Gümrük Vergisi müzakerelerinde anlaşma sağladıklarını beyan ederek, yayınladıkları ortak bildiriye istinaden her iki tarafın uygulamaya aldıkları ilave Gümrük Vergilerini ve diğer kısıtlayıcı önlemleri şimdilik 90 gün ertelediklerini resmen bildirdiler.
Bu suretle, ABD'nin yüzde 145'e yükselen Çin mallarına uyguladığı gümrük vergileri yüzde %30'a düşürülürken, Çin'in %125'e çıkardığı ABD mallarına uyguladığı gümrük vergisi ise eski seviyesi olan yüzde %10’a düşürülmesi yönünde anlaşma sağlamışlardır. Ayrıca, her iki ülke ekonomik ve ticari konulardaki görüşme ve müzakereleri devam ettirmek için karşılıklı sürecin devam ettirilmesi yönünde bir mekanizma üzerinde de anlaştıklarını duyurdular. İki büyük ticaret öncüsünün bu aşamadaki mutabakatı dünya piyasalarında hemen etkisini göstermeye başladı. İlk aşamada Petrol fiyatları ve Hong Kong Menkul Kıymetler Borsası açıklamayı takip eden dakikalarda, %3 oranında ilave artış gösterdi. Bu gelişme dünya ticaretinin içinde bulunduğu sarsıntılı süreçten kurtulması yönünde önemli bir gösterge olarak değerlendirilebilecek nitelikte görülmektedir.
Çin tarafının pazartesi günü yaptığı açıklama önemli bir diplomatik zafer olarak değerlendirildi. Washington'un Gümrük tarifelerini Pekin’inkinden 20 puan daha yüksek düzeyde korumuş olması ABD yönetiminin müzakere süresince öne sürdüğü yaklaşımdan vaz geçmediği ileri sürdüğü konum ve tutumunda kararlı olduğu anlaşılmaktadır. Mevcut geçici mutabakat Çin'in sürecin tahrikçisi ve başlatıcısının ABD’de olduğu iddiasını güçlendirmektedir. Çin Ticaret Bakanlığı sözcüsü, "ABD'nin bu toplantıyı, tek taraflı tarife artışları getirme konusundaki yanlış uygulamasını tamamen düzeltmek için ve Çin ile müzakereleri ve ticari ilişkileri devam ettirmek yönünde değerlendirmelerini ümit ettiklerini ifade ederek, sürecin küresel ekonomiye daha fazla belirginlik ve istikrar kazandıracağına inandığını da ekledi.
Bu çok beklenmedik kısmen sürpriz gelişmede, Çin’in ABD’de rafinasyon sektörünün neredeyse tamamında önemli etkinliği olan bazı stratejik metallerin ve ağır nadir toprak elementlerinin ABD’ye ihracatına kısıtlamaya yönelik ihracat lisansı uygulamasının yürürlüğe alınmasının etkili olduğu ifade edilmektedir. Zira, bu tedbirler ABD yüksek teknoloji sektörleri için ciddi bir tehdit unsuru olarak ortaya çıktığı gözlenmiştir.
Çinli ihracatçıların ABD’nin almış olduğu tedbirler karşısında ihracatları ciddi anlamda etkilenmiş olmasına rağmen, Pekin’in bu konuda alacağı tüm tedbirleri destekleyecekleri yönünde kararlı duruş sergilemeleri, karşı karşıya oldukları kayıplara rağmen siyasi olarak ABD’ye karşı ciddi bir birlik gösterisi ortaya koymuş olmaları Çin diplomasi tutum ve istikrarı, neticeden bağımsız olarak sürecin "sonuna kadar gitme" kararlılığı üzerinde durulması, Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 11 Nisan'da "Yetmiş yıldan fazla bir süredir Çin’in kalkınması için sadece kendisine ve sıkı çalışmasına güvendiği, dışarıdan bu konuda bir destek beklentisi içerisinde olmadıkları ve kimseden gereksiz iyi niyet beklemedikleri, haksız saldırılardan korkmadıkları” beyanı ve bu yönündeki kararlı duruşunun çok etkili olduğu tartışılmaktadır. Ayrıca, Çin’ in, ABD pazarına bağımlı olan ve süreçten zarar gören ihracatçılarının bu büyük zararlarına rağmen, karşı tavırda birlik yapısını bozmamaları dikkate değer önemli ortak yaklaşımdır.
Bu süreçte Çin, ABD'ye yönelik ihracatında %18 seviyesinde bir gerilemeye rağmen Nisan 2025 ihracatında %8,1'lik bir artış sağlamış olması oldukça dikkat çekici ve değerlendirilmesi gereken bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Çin’in ABD’den kaynaklanan kayıplarını hızlı bir şekilde diğer gelişmekte olan pazar ve ülkelerin yanı sıra Avrupa’yla düşüşü hızlı şekilde telafi etmesi çok önemli bir kayıttır.
Bu süreçte dünya ticaretinde özel bir artış görülmediğine göre, %8,1 oranındaki Çin’in Nisan ayı ihracat artışı büyük ihtimalle gelişmekte olan ve gelişmiş diğer ülke pazar paylarından elde edilen ilave artış olarak görmek mümkündür. Yani ABD dışındaki diğer ihracatçı ülkelerin toplamda ihracatlarının %8,1 oranında azaldığı anlamına gelmektedir. AB’nin ve diğer gelişme sürecindeki ülkelerin üzerinde durması gereken önemli husus, Çin’in çok hızlı bir şekilde ortaya koyduğu ihracat artış performansı ve bu performansın ortaya çıkarılmasında kullandığı argümanların doğru bir şekilde tespiti AB ve gelişmekte olan ülkelerin kendi ihracatlarının geleceğiyle istikrarı açısından kayda değer bir değerlendirme olacaktır.
Aslında bu tablo Çin’in çok kısa zamanda kendisini toparlayarak zorlu Nisan ayında ilave %8,1 oranında kısıtlamalara rağmen ihracat artışı sağlamış olması, Türkiye gibi ihracatını artırma gayreti içerisindeki ülkeler açısından üzerinde ağırlıkla durulması ve model olarak değerlendirilerek her ülkenin kendi iç şartları çerçevesinde adapte edilip uygulanabilecek yeni bir yaklaşım olup, yeni bir model ve motivasyon unsuru olarak görülmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe giren 1/95 sayılı AB ile Gümrük Birliği anlaşmamız, o tarihten bu yana yaklaşık 30 yıl geçmiş olmasına rağmen AB tarafının çekinceleri nedeniyle konuşma ve müzakereden kaçındığı önemli gündem konusudur. Hem AB’de hem de büyük gelişme ve mesafe kat eden Türkiye’de gerek sanayi gerek tarım gerek ise teknolojik ilerleme ile ihracat açısından önemli değişimler, teknolojik gelişmeler yaşandı. Ancak AB ile aramızdaki GB yaklaşımı hep sabit faktör olarak tutuldu. Ortaya çıkan tüm bu olumlu gelişmelerden GB anlaşması AB’nin tutumu nedeniyle nasibini alamadı. Tarım ürünleri ve hizmet sektörünün GB’liğine dahil edilmesi, sanayi ürünlerinin Serbest dolaşım imkanına rağmen, bu ürünlerin üreticileri ve ihracatçılarımız Serbest Dolaşım hakkına hala erişemedi.
Halbuki AB’de ortaya çıkan ekonomik gelişmeler, Covid-19 salgını, Ukrayna-Rusya savaşı AB ekonomisinin, gelişmekte olan ve farklı bir boyuta erişen Türk Sanayi ve üretim sektörüne olan ihtiyacını belirgin şekilde artırmış olması yerinde doğru bir gözlemdir. Ayrıca, AB ile yapılacak müzakereler sonucunda ortaya çıkacak yeni imkanlardan, ülkemiz ekonomisi, ihracatımıza sağlanabilecek imkanlardan çok daha fazlasının AB ekonomisi ve istikrarına katkı sağlayabilecek nitelikte olması ihtimaline rağmen ön yargılar, sürecin objektif bir şekilde her iki kesimin lehine büyük katkılar sağlamasının önünü kesmiştir.
Aslında tüm ülkelerin dikkatle izlediği bu süreç içerisinde en çarpıcı detay, Çin’in ticaretteki kabiliyeti özellikle ABD ile olan ticaretindeki %20’ye yakın kaybı telafi edebilmek için diğer pazarlarda genişleyerek %8,1 seviyesinde ilave ihracat artışı sağlamış olmasıdır. Ortaya çıkan bu sonuç, AB ve Türkiye tarafına yeni refleksler kazandırabilecek, her iki kesim lehine istikrar unsuru olabilecek yeni kazanımlar sağlayabilecek nitelikte görülmelidir. Özellikle AB ekonomisinin motoru konumundaki Alman ihracat sektörünün tüm kısıtlamalara rağmen Çin’in Nisan ayında sağladığı ilave ihracat artışının doğru değerlendirmesi ve doğru okunması gerekmektedir. Bu AB açısından önem ve ısrarla üzerinde durulması gereken çok yeni ve ciddi bir süreçtir.
Ortaya çıkan bu önemli gelişmeyi, AB Komisyonunun hassas olduğu ihracat istikrarı açısından hassasiyetle değerlendirmesi, münhasıran doğu batı arasında stratejik köprü konumundaki 85 Milyonluk gelişmiş, bölgenin denge ve istikrar unsuru Türkiye ile ilişkileri göz önünde tutarak, doğru okuması yararlı olacaktır.


