Çöp biriktirme bir hastalık mı, erkeklerde daha sık görülüyor WEB İÇİN
Haber Global sayfasından alınan verilere dayanarak, SonTurkHaber.com duyuru yapıyor.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Erman Şentürk, kompulsif biriktirme hastalığı (dispozofobi), biriktirme bozukluğu veya istifçiliğin, kişilerin değersiz, gereksiz ve sağlıksız ortam yaratan eşyaları saklamaları, biriktirmeleri veya atmamaları olarak tanımlanabildiğini anlattı. İstifleme bozukluğunda toplanan ve atılamayan eşyalar arasında bir benzerlik ya da bağlantı bulunmadığını dile getiren Şentürk, şöyle devam etti:
“Biriktirilen eşyalar, eski gazete veya dergi, plastik eşya, eski kıyafet, mektup, posta, poşet, çöp, torba, karton ve akla gelebilecek her türlü şeyden oluşabilir. Neredeyse tamamı düzensiz ve dağınık bir toplama özelliğinin eseridirler.”
ÇEVRESİYLE SIKINTI YAŞAYABİLİRİstifleme bozukluğunda, sahip olunan eşyalara karşı aşırı bağlılık söz konusu olduğuna dikkat çeken Şentürk, “Biriktirilen tüm eşyaların gerekliliği ve ilerde kullanılabileceği algısı oluşur. Biriktirilen nesnelerin kaybedilme ve atılması düşüncesi kişide yoğun kaygı oluşturur. Başkalarının bu eşyalara dokunmasına, ödünç almasına veya yerini değiştirmesine dahi tepki gösterilebilir. Sahip olduklarını elden çıkarma güçlüğü ve toplanan nesnelerin birikmesi bir noktadan sonra kişinin yaşam alanını sınırlayabilir. Biriktirilen eşyalar günlük yaşam işlevselliğini bozmaya başlarken kişi çevresiyle sıkıntılar yaşayabilir ve hatta kişide sağlık sorunları oluşabilir.” şeklinde konuştu.

İstifleme bozukluğunun erkeklerde ve kadınlarda eşit sıklıkta görüldüğünü de dile getiren Şentürk, “Dağınıklık ve atmakta zorlanma her iki cinsiyette farklılık göstermezken, erkeklerde değersiz şeyleri istifleme daha fazla görülüyor. İstifleme belirtileri ilk olarak çocukluk ya da erken ergenlik döneminde ortalama 12-13 yaşlarında ortaya çıkarken yaşla birlikte giderek şiddetleniyor ve 30’lu yaşların ortasında bireyin düzenine ve çalışmasına engel olmaya başlıyor. Hastalığın tanısı genellikle 40’lı yaşlarda konuluyor ve gidişatı genellikle kronik bir seyir gösteriyor.” dedi.
Şentürk, “İstifleme bozukluğuna en sık eşlik eden psikiyatrik bozukluklar ağır depresyon, yaygın anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, dürtü kontrol bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğudur. Daha nadir olmakla birlikte bağımlı, paranoid veya şizotipal kişilik bozuklukları, demans ve psikoz gibi psikiyatrik hastalıklar da istifleme bozukluğu olanlarda görülebiliyor.” dedi.
KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?İstifleme bozukluğu olanların, hastalığın başlangıcından veya belirtilerin arttığı dönemlerden önce stresli veya travmatik bir yaşam olayı belirttiğini anlatan Şentürk, “Cinsel istismar ve fiziksel istismar gibi travmatik yaşam olayları yaşamış bireylerde istifleme davranışı daha sık görülüyor ve belirtiler daha şiddetli olabiliyor. Aynı zamanda çocukluk çağında yaşanan duygusal istismar ve fiziksel ihmal (ebeveynlerin veya çocuğa bakmakla yükümlü olan yetişkinlerin, çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaması) istifleme bozukluğu ile önemli ölçüde ilişkili bulunuyor” dedi.
Aile üyelerinde istifleme bozukluğu olan bireylerde istifleme bozukluğunun daha yaygın olarak görüldüğünü de ifade eden Şentürk, “İstifleme davranışı olan bireylerin yarısının benzer istifleme sorunları olan birinci derece bir akrabası bulunuyor ve bu durum davranışın genetik geçişli olduğunu düşündürüyor. Yapılan ikiz çalışmaları da istifleme davranışının yaklaşık yüzde 50’sinin genetik faktörlere bağlanabilir olduğunu gösteriyor.” diye konuştu.
TERAPİ SÜRECİŞentürk, istifleme bozukluğu olan kişilerin genellikle yakın çevreleri tarafından ya da yasal süreçlerin zorlamasıyla tedaviye getirildiğini belirterek, sözlerini şöyle tamamladı: “Bu, istifleme davranışından muzdarip kişilerin büyük bir bölümünün biriktirme bozukluğunu bir hastalık olarak görmemesinden kaynaklanıyor. Bu nedenle hastaların tedavi uyumları genel olarak düşük düzeydedir. Psikoeğitim, bilişsel davranışçı terapi ve destek grupları tedavide önemli bir yere sahiptir. Terapi sürecinde kullanılan belirli tekniklerle, biriktirme davranışına zorlayan nedenleri anlama, karar verme becerilerinin geliştirilmesi ve yüzleşme üzerine çeşitli çalışmalar yapılır. Psikiyatri hekiminin uygun gördüğü vakalarda ilaç tedavisi de bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.”
Kaynak: Haber Merkezi


