Davada 15. yıl:
SonTurkHaber.com, Agos kaynağından alınan verilere dayanarak haber yayımlıyor.
15 yıl önce gözaltında uğradığı işkence nedeniyle intihara sürüklenen Onur Yaser Can'ın davasında dosya yeniden Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi. Sanıklar hakkında “resmi belgeyi bozma” yönünden yeniden yargılama yapılacak. 20 Haziran'da Çağlayan Adliyesi'nde görülecek duruşma için Onur Yaser Can'ın kardeşi Ezgi Sevgi Can ve avukatları dayanışma çağrısı yaparken davanın avukatlarından Ümit Erdem şu an gelinen noktayı Agos’a anlattı.“Başa dönmedik ama 15 senelik süreçte bir adım geri çekildik diyebilirim” diyen Erdem ekliyor:“Yargılamanın başından beri belirttiğimiz gibi hiçbir karar Onur Yaser’i geri getirmeyeceği için yetersizdir. Ne karar çıkarsa çıksın üst mahkemeye itiraz hakkımızı kullanacağız.”
2010 yılında gözaltına alınan, gözaltı sürecinde ve sonrasında kolluk tarafından gördüğü fiziki, psikolojik işkence ve cinsel saldırı neticesinde intihara sürüklenen ve 28 yaşında hayatına son veren Onur Yaser Can’ın ölümüyle ilgili davada sanıkların “işkence”, “cinsel saldırı” ve “intihara sürükleme”suçlarından yargılanacağı dava, 20 Haziran'da Çağlayan Adliyesi'nde görülecek.
Yıllardır süren ve en son İstinaf'a gelen Onur Yaser Can davasında yeniden yargı yolu açıldı. Şu an gelinen noktada, istinafın kararına itiraz edilmesi sonucunda dava dosyası, tekrar yeniden yargılama yapmak üzere Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Böylece sanıklar hakkında “resmi belgeyi bozma” yönünden yeniden yargılama yapılacak.
Davanın avukatlarından Ümit Erdem, duruşma öncesinde davanın mevcut durumunu ve hukuki süreci anlattı.
Dosyanın tekrar Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmesi ne anlama geliyor? Bu, davada nasıl bir kırılma yaratabilir?
Sizlerin de yakından takip ettiği gibi yaklaşık 15 senelik zorlu ve ısrarlı bir süreç yürüyor. Tam 2 sene önce 4 polise 6'şar yıl hapis cezası verilmişti ancak İstinaf Mahkemesi yapmış olduğu incelemede mahkemenin üst sınırdan vermiş olduğu cezada üst sınırdan cezalandırma sebebini açıkça belirtmediği gerekçesiyle yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkemenin yapması gereken, istinafın kararı sonrası vermiş olduğu 6 yıllık ceza ile ilgili yeniden değerlendirme yapması. Aynı cezayı gerekçelendirerek yeniden de verebilir, daha düşük ceza da verebilir. Bu durumda bizim yeniden itiraz hakkımız doğuyor.
“Başa dönmedik ama bir adım geri çekildik”Şu anki süreçle ilgili neler söyleyebilirsiniz? Bu, bir ilerleme mi yoksa en başa dönme hali mi?
Her ikisi de diyemem. İstinaf Mahkemesi cezanın daha alt sınırdan verilmesi kanaatinde olabilir. Yerel mahkeme iyi gerekçelendirirse 6 senelik cezaya ikna da olabilir. Bu karar ile savcılıkta başlayıp 12 sene sonra ağır ceza mahkemesine taşınan süreç, 3 sene sonra tekrar Ağır Ceza Mahkemesi’ne geri döndü. Başa dönmedik ama 15 senelik süreçte bir adım geri çekildik diyebilirim.
Sanıkların yalnızca resmi belgeyi bozma suçundan yeniden yargılanacak olması, işkence ve intihara sürükleme boyutunu görünmez kılıyor mu?
Kılmıyor, bu dosyada adım adım ilerliyoruz. 2019’da iki polis ceza aldı ve gerekçeli karar ile birlikte diğer polisler hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Valiliğin iki kez soruşturma izni vermemesine rağmen Bölge İdare Mahkemesi’ne yapmış olduğumuz itirazlarla 4 polis hakkında dava açıldı ve ceza aldılar. 2023’te 4 polis hakkında verilen gerekçeli karar ile mahkeme bu sefer işkence iddiaları yönünden savcılığa suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Bu karar ile birlikte eski takipsizlik kararını kaldırttık ve o soruşturmadan da yakında dava açılmasını bekliyoruz.
Takipsizlik kararının kaldırılması bu dava için nasıl bir dönüm noktasıydı? Bu gelişmenin etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu dosyada polislerin sicil amiri olan Valilik makamının ciddi bir koruması var. Valiler değişse de gelenek değişmiyor ve polisler hakkında soruşturma izni verilmiyor. Ancak neyse ki Bölge İdare Mahkemeleri'nde hakimler var ve bu kararları kaldırıyor. Mevcut takipsizlik kararına karşı 14 yıl sonra yapmış olduğumuz itiraz, hakim tarafından kabul edilerek kaldırıldı. Mevcut sulh ceza hakimlerinin kararları, düşünsel yapıları ortada iken açıkçası aleyhe karar verilse de şaşırmaz, diğer itiraz mekanizmalarını işletirdik. Ancak ortada o kadar net bir olay ve kamuoyu baskısı var ki muhtemelen hakim de kayıtsız kalamadı.
“Dayanışma çağrıları karşılık buluyor”Onur Yaser Can davası özelinde, kamuoyu baskısının ve dayanışma çağrılarının dava seyrine etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünüyorum. Hukuk sadece doğru taleplerle dilekçe yazıp sonuç almak değil. Bu tip dosyalarda davanın toplumsallaşması, talebin genel bir talep haline gelmesi sonuç almayı sağlıyor. Özellikle bizim gibi demokrasi ve hukuk indekslerinde alt sıralarında olan toplumlarda dayanışma çağrıları kürsünün arkasında da yanıt buluyor.
20 Haziran’daki duruşmada nasıl bir karar bekliyorsunuz? Bu duruşmadan çıkacak kararın emsal oluşturma potansiyeli var mı?
Dosyada tamamlanmayan birkaç eksik husus var. Eğer duruşma gününe kadar tamamlanırsa mahkeme beyanları aldıktan sonra savcılık mütalaa verebilir ve savunma için süre talep edilmezse karar da çıkabilir. Önceki ceza üst sınırdan olduğu için daha üst bir ceza çıkmaz ancak düşük de olsa 15 sene sonra çıkacak her ceza emsaldir. Bu yönüyle karar bizim için önemlidir. Ancak yargılamanın başından beri belirttiğimiz gibi hiçbir karar Onur Yaser’i geri getirmeyeceği için yetersizdir. Ne karar çıkarsa çıksın üst mahkemeye itiraz hakkımızı kullanacağız.
Haziran 2010: Onur Yaser Can, 2 Haziran 2010'da İstanbul Harbiye'de narkotik polisi tarafından gözaltına alındı. 28 yaşındaki genç mimar, nöbetçi savcının talimatıyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. İki gün sonra tutanaklarda eksiklik olduğu gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. Kötü muameleye maruz kalan Can, baskı altında tutanakları imzalamak zorunda bırakıldı.
Haziran 2010: Onu Yaser Can, iki kez ifadesi alınmasına rağmen 23 Haziran 2010’da üçüncü kez emniyete çağrıldı. Aynı gün, evinin balkonundan atlayarak yaşamına son verdi.
2011: Can ailesi, oğullarının ölümünün ardından hukuk mücadelesi başlattı. İki polis memuru hakkında “resmî belgede sahtecilik” suçlamasıyla dava açıldı. Polisler dava sırasında çıplak arama yapıldığını itiraf etti. Ancak itirafa rağmen polisler hakkında işkence ve kötü muameleyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.
Mayıs 2012: İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Mayıs 2012’de 2 polis memurunu “resmî belgede sahtecilik” suçundan 2 yıl 6’şar ay hapis cezasına çarptırdı.
Mart 2014: Hatice Can, oğlunun acısına daha fazla dayanamayarak yaşamına son verdi.
Ekim 2014: Can ailesi, “işkence ve cinsel saldırı” suçlamalarıyla şikâyetçi olmalarına karşın polis memurlarına işkence suçundan takipsizlik kararı verilmesi üzerine 2014 yılında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.
Ekim 2019: Baba Mevlüt Can, ana atar damarın yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu 62 yaşında hayatını kaybetti. Aileden geriye Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Can kaldı.
2019: Yargıtay, 2012’de yerel mahkeme tarafından verilen kararı usul yönünden bozunca dava yeniden görülmeye başladı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, iki polis memuru “resmi belgede sahtecilik” ve “belgeyi yok etme” suçlarından bu kez 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırıldı. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen dava sırasında dört polis ve bir bilirkişinin daha verileri yok ettiği ve kayıtları sildiği ortaya çıktı. Mahkeme, olayda sorumluluğu bulunan beş kişi hakkında da suç duyurusunda bulundu. Ancak İstanbul Valiliği iddiaların soyut olduğu gerekçesiyle iki kez soruşturma izni vermedi. Onur Yaser Can’ın kardeşi Ezgi Can karara itiraz etti.
2021: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, itiraz üzerine dört polis ve bir bilirkişi hakkında “işkence”, “cinsel saldırı” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından soruşturma izni vermemesine ilişkin kararı 12 Temmuz 2021'de oybirliği ile kaldırdı.
2022: Yargıtay’ın bozması sonrası devam eden davada iki polis hakkında “kamu görevlisi olarak sahte belge düzenlemek” ve “resmi belgeyi bozmak ve yok etmek” suçlarından 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezaları verildi. Ayrıca suça karışan diğer ilgililer hakkında da suç duyurusunda bulunulmasına karar verildi. İstanbul Valiliği'nin soruşturma izni vermediği dosyada, ailenin ve avukatlarının hukuki alandaki başvuru ve itirazları ardından 2022 yılında biri bilirkişi, dördü polis beş kişinin yargılandığı yeni bir dava süreci başladı.
2023: Yargılamayı yürüten İstanbul 41’inci Ağır Ceza Mahkemesi, Can’ı intihara sürükledikleri iddiası ile yargılanan dört polis ve bir bilirkişi hakkında Haziran 2023’te verilen kararda sanık polis memurları Hakan Aydın, Muhammet Ongun, Onur Ülker ve Yunus Başay hakkında “resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek” suçundan altışar yıl hapisle cezalandırıldı. “Gerçeğe aykırı bilirkişilik veya tercümanlık”, “resmî belgede sahtecilik” ve “resmî belgeyi yok etmek” suçlarından yargılanan Zafer Kökdemir ise beraat etti.
2024: Dava önemli bir dönüm noktasına ulaştı. İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği, 2011’deki takipsizlik kararını kaldırdı. Dört polisin “işkence”, “cinsel saldırı” ve “intihara sürükleme” suçlamalarından yargılanmasının önünü açtı. Fatih Cumhuriyet Başsavcılığının şüpheli polisler hakkında “işkence”, “cinsel saldırı” ve “intihara sürükleme” ve “evrakta sahtecilik” suçlarından verilen takipsizlik kararını kaldırdı. Takipsizlik kararının kaldırılmasından dört ay sonra 7 Kasım 2024’te bu defa istinaf mahkemesi ağır ceza mahkemesinin hükmüyle ilgili itirazları değerlendirdi. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesi, kararında sanık polis Zafer Kökdemir hakkındaki beraat kararının hukuka uygun olduğunu belirtti.


