DEM Parti den İmralı Süreci çıkışı: CHP masada olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak
Halktv sayfasından alınan bilgilere göre, SonTurkHaber.com açıklama yapıyor.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, T24’e verdiği röportajda hem CHP’ye hem Ekrem İmamoğlu’na çağrıda bulundu.
“CHP masada olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak” diyen Bakırhan, İmralı’da yürütülen İmralı Süreci tartışmalarına ilişkin dikkat çekici açıklamalar yaptı.
Bakırhan, İmamoğlu’nun cezaevinden yaptığı çağrıyı değerlendirdi.
CHP’nin ardı ardına gelen operasyonlar, demokrasi ve hukuk eleştiri nedeniyle İmralı Süreci'ni eleştirmesine yanı veren Bakırhan, "Biz de şunu söylüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve Sayın İmamoğlu'na" diyerek seslendi.
"İMAMOĞLU'NUN ÇAĞRISI SİYASAL OLAYLARI YANLIŞ GÖRÜYOR"Bakırhan, İBB Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun siyasal olayları yanlış gördüğünü iddia etti:
"Her birimiz kendi mahallemizde, kendi çeperimizde kendi çevremizde mücadele ettiğimiz müddetçe bu tür olumsuzluklarla karşılaşıyoruz. Ortak bir zeminde, ortak demokratik yargı, hukuk, adalet, özgürlük, demokratik bir ülke, demokratik bir cumhuriyet diyebilirsek emin olun şu anda yaşadıklarımızın hiçbirisini yaşamayız. Şu anda bir şeyler yaşıyorsak sebebi ayrı ayrı yerlerde durmamız. Kaygılar en çok soyut tartışmalarda büyür. Bundan ötürü ortak mücadele alanlarımı büyütmek gerekiyor. Çünkü kaygılar, ortak kazanımlarda erir.
Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi, AK Parti’den, MHP’den, CHP’den ve bütün siyasi partilerden daha büyük, daha kıymetli bir meseledir.
Sayın İmamoğlu’nun “Bu süreci kendi siyasi ikballeri ve siyasi çıkarları için bir fırsat olarak gören akıldan kendinizi ayrıştırmalısınız” çağrısı yaşanan siyasal olayları yanlış gören ve değerlendiren bir yerde duruyor."
DEM Parti’nin hiçbir ittifakla bütünleşmediğini belirten Bakırhan, “2019’da CHP’yle bütünleşmediysek, bugün de iktidar blokuyla bütünleşmiyoruz” dedi.
Süreçte CHP’nin dışarıda kalmaması gerektiğini söyleyen Bakırhan, “Türkiye'nin yüzyıllık meselesini sadece üç parti oturarak çözebilir mi? Öyle bir şey olabilir mi?” diye sordu.
"CHP MASADA OLURSA BELKİ DE İMAMOĞLU DIŞARIDA OLACAK"Ardından doğrudan İmamoğlu’na hitap etti:
"Sayın İmamoğlu'na şunu söylemek isterim. İçeride olmasının sebebi kendi çeperimizden bakmamızdır. Masada Cumhuriyet Halk Partisi olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de bütün siyasi tutsaklar dışarıda olacak. Çünkü hukuk olacak, demokrasi olacak, adalet olacak.
Ülkedeki kötü gidişatın durması için hepimizin masada olması gerekiyor. Bu süreci desteklememiz lazım. Bu sadece DEM Parti’nin sorunu değil. Kürt sorunu Türkiye’nin sorunu. Sadece bizi ilgilendiren bir süreç değil. Demokrasiden bağımsız değil, demokratik bir Türkiye'den bağımsız değil. Demokrasi diyorsak, demokratik bir yargı diyorsak, halkın seçtiği irade yönetsin diyorsak her şeye rağmen bu masayı tutmalıyız, zorla oturmalıyız. Kimse minnetle, davetle o masaya gelmemeli. Türkiye'nin ihtiyacı olduğu için gelmeli.
86 milyonun geleceği için gelmeli. Sayın Öcalan ‘Barış ve demokratik toplum’ dedi. Barış demokrasisiz olur mu? Demokrasi olmadan barış olur mu? Demokrasi olacaksa sadece Kürt’e olmayacak. Niye o yüzyıllık algılarla, bir türlü yıkamadığımız Kürt karşıtlığıyla hareket ediyoruz? Bu masada olmak o tereddütleri, kaygıları giderir. Masanın dışında kalmak tereddütleri ve kaygıları büyütür."
"CHP'nin masada olmasını zorlayan çok fazla koşul olduğu görüşüne katılır mısınız?" sorusuna Bakırhan şöyle yanıt verdi:
"CHP'ye dönük son dönemdeki baskılardan dolayı böyle yaklaşmaları gayet haklı. Kaygıları gayet haklı. Şöyle söyleyeyim; iktidarlar bu tür meselelerin çözümünü kendisine mal etmek ister. Bu sadece Türkiye ile ilgili bir durum değil. Dünyanın her yerinde böyledir. Kendisine yontmak, günün sonunda ‘ben yaptım’ demek, ‘100 yıllık meseleyi ben çözdüm’ demek ister. İktidar böyle düşünüyor olabilir diye ‘onlar öyle düşünüyor, o zaman biz yokuz’ mu diyeceğiz? İktidar ‘Ben seçime tek başıma gireyim, kazanayım’ da diyor. O zaman niye aday çıkarıyoruz, seçime giriyoruz?
Açıkçası ben şöyle düşünüyorum. CHP, kurucu değerleri ve tarihsel misyonu gereği, Kürt meselesini yüz yıllık birikimiyle ele alma sorumluluğuna sahiptir. Meseleyi dönemsel krizlere veya iktidarın günlük politik manevralarına bir tepki olarak değil, Türkiye'nin demokratikleşmesinin en temel unsuru olarak görmelidir. Sorunu kalıcı bir toplumsal barış ve eşit yurttaşlık projesinin merkezine yerleştirmek, CHP'nin tarihsel kimliğine en yakışan tavır olacaktır. Bu, sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye'nin geleceği için atılacak önemli bir adım olacağı kanısındayım.
100 yıllık bir meselede çözüm iradesi olmayı reddetmek, masada yer almamak bence Türkiye'ye yapılacak en büyük kötülük."
if (!$ISMOBILE) : ?>include(__DIR__.'/320x100.php');?>
"'İktidarla niye masaya oturdunuz’ sorusu kadar, belki daha fazla ‘İktidara nasıl güveniyorsunuz’ sorusu soruluyor. 7 Haziran’dan sonra ‘bedel ödeyen’ bir toplum kesimi var ve bu kesimin de güven sorunu, kaygıları var. Bu kaygıyı gidermek gibi bir amacınız var mı?" sorusuna da yanıt verdi.
"‘Ben masaya oturmam, demokrasi yok’ diyorlar" eleştirisini hatırlatıp şu ifadeleri kullandı:
"CHP ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMLERİ KAYBETTİRMESİN...""E dün var mıydı demokrasi? Dün İmamoğlu yoktu, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ vardı. Dün Şişli Belediyesi yoktu, benim eş başkanı olduğum Siirt vardı. Bugün mü demokrasi rafa kalktı? Bugün mü demokrasi yok? Bugün mü demokrasi ihlal ediliyor? Bugün mü yargı taraflı davranıyor?"
"CHP önümüzdeki seçimleri kaybettirmesin" diyen Bakırhan yukardaki soruya tam olarak şöyle yanıt verdi:
Çok, hem de nasıl. Çünkü bu ayrı bir kaygı. Şu söylenebilir: ‘Bu kadar baskı varken, CHP’ye dönük operasyonlar varken, tutuklama varken neye, nasıl güveniyorsunuz?
Bakın biz hakkaniyetli bir partiyiz. Birisiyle oturuyoruz, bir masada çözüm arıyoruz diye diğerinin başına gelenlere sırtımızı dönmeyiz. Bu bizde olmaz. ‘İktidarla oturduk, artık iktidarın eksiklerini yanlışlarını görmeyelim, dile getirmeyelim, karşısına durmayalım’ diyemeyiz.
Biz bir muhalefet partisiyiz. Muhalefet etme gerçekliğimiz devam ediyor. Bu süreç başarılı da olsa biz muhalefet kimliğimizi koruyacağız. Maden yasası gelince yine karşı duracağız. Emekçilerle ilgili bir şey varsa yine destekleyeceğiz.
Ama elbette kaygının olması gayet normal. Ama kaygı adı altında ‘Bu süreç birini seçtirme sürecidir, bir pazarlık vardır’ denmesini kabul edemeyiz.
Şöyle düşünelim; Cumhuriyet Halk Partisi'nin yüzde 35 oyu var. Biz onlara soralım. Farklı bir şey yapsınlar. Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki seçimleri kaybettirmesin, bizim adayımıza oy versin. DEM, şu andaki bütün partilerin en niteliklisidir. CHP önümüzdeki seçimleri kaybettirmesin, bizim adayımıza oy versin. Biz söyleyelim, ‘siz kazandırıyorsunuz, kazanma şansınız yokken aday çıkarıyorsunuz’. Kıyamet mi kopacak? Bundan sonra bunu söyleyeceğiz. Kaygınız varsa biz kaygınızı gidereceğiz. Size garanti veriyoruz. Türkiye hukuk devleti olacak, sadece, hırsızlık yapan, kötülük yapan, ırkçılık yapan cezaevine girecek. Biz bunları yapmaz mıyız? Yaparız. Biz en yenileri kendimizde deneyen, deneyimleyen bir siyasi gelenekten geliyoruz.
Onun için sürekli bizi bir yere eklenmeyen, bir partinin bir blokun peşine takan, ‘bunlar oradan ayrışırsa, kendi özgün yollarında giderse kaybederiz’ diyen bir akıl var. Tamam kaybetmek istemiyorsan buyur sen gel, sen büyük abisin, tamam kendini öyle kabul et biraz küçük kardeşe destek ver. Buyur deneyelim. Kürtleri kırıyor bu söylemler.
‘Ben masaya oturmam, demokrasi yok’ diyorlar. E dün var mıydı demokrasi? Dün İmamoğlu yoktu, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ vardı. Dün Şişli Belediyesi yoktu, benim eş başkanı olduğum Siirt vardı. Bugün mü demokrasi rafa kalktı? Bugün mü demokrasi yok? Bugün mü demokrasi ihlal ediliyor? Bugün mü yargı taraflı davranıyor? Bunlar dün de vardı ama ilk defa sen yaşıyorsun. Sen daha dün yaşadın. Biz yıllardır bunu yaşıyoruz. Kimseye sitem etmedik. ‘Niye Altılı Masa’dasın?’ demedik. ‘Niye hükümetle normalleşme süreci var’ demedik. Aynı şeyleri biz de bekleriz.
Ve biz ne zaman insanların güvenmeyeceği bir pratik içerisinde olduk. Ne zaman insanları yanılttık? Ne zaman kamuoyuna konuştuğumuzda uyguladığımız pratik birbirinden farklı olduk. Evet dediğimize evet, hayır dediğimize hayır diyoruz. Gizli kapaklı iş yok, arkadan iş yürütmek yok, toplumdan kaçırmak yok. Dolayısıyla bu yorumlar bizi çok kırıyor.
Kaldı ki bizim CHP hakkında bin tane kaygımız var. Biz iki sandıkta Kılıçdaroğlu'na oy verdik. İzmir ‘kale’ diyorlardı ama Diyarbakır, Iğdır kale oldu. Çünkü sözümüzün arkasında durduk. Noldu? Oy verdiğimiz insan gitti, Kürt karşıtı bir gizli sözleşme yaptı. Bugün bizden kaygı duyanlar, milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırdı. Onlar olmasaydı kalkmayacaktı. Kayyum yasası Anayasa Mahkemesi’ne gitseydi belki İmamoğlu tutuklanmayacaktı. Bunun gibi yüzlerce sayabilirim. Cumhuriyet Halk Partisi, söylediğimizin arkasında durmadığımız, aldattığımız iki şey saysın, siyaseti bırakacağıma söz veriyorum. Biz diyor muyuz ‘Siirt’e, Tuncer Bakırhan'a kayyım atandığı zaman sen neredeydin?’ Birisi gönlünden geçiyorsa, inanıyorsa gelir dayanışma gösterir. Benim davetimle, zorla gelecekse hiç gelmesin, onun bir kıymeti yok. Biz siyaseten doğru olduğuna inandığımız şeyi yapıyoruz. Hükümetle, iktidarla bir masa kurulmuş olabilir ama biz ‘bu adaletsizliği kabul etmeyiz’ diyoruz. Ahmet Türk çıkıp ‘Cumhuriyet Halk Partisi'nin belediyeleri dönmeyecekse ben de dönmem’ diyor. Biz böyle gelenekten geliyoruz. Ama bunu anlatamıyoruz? Bu konuda kendimizi de gözden geçiriyoruz. Pes etmiyoruz, evet doğru. Keşke Karadenizli bizi tanısa.


